Yazının başlığının tuhaf kaçtığını ve hafif bir tebessüm eşliğinde kafanızdan “artist” diye geçirdiğinizi tahmin ediyorum. Aslında haksız olduğunuzu da söyleyemeyeceğim(!),çünkü yazı erbabı bazen böyle “tuhaflıklar” yapar.
4+4+4 tartışmaları o kadar içinden çıkılmaz bir zihinsel keşmekeş içerisinde yapılıyor ki, bu gürültü patırtı içinde toplama işlemini hatırlatmaktan başka bir işe de pek yaramıyor aslında. Eğitimle alakası olmayan ne kadar adam varsa herkes bir şekilde mutlak doğruya ulaşmış ve “bizim gibi fanileri” de o doğrunun içinde erimeye davet eden bir mürşit edasıyla ahkâm kesiyor.
Üç yılı kadrolu olmak üzere toplam yedi yıl öğretmenlik yaptığımı daha önceki bir yazımda da ifade etmiştim. Lisans itibariyle öğretmenlik bölümlerinden mezun olmadığım için eğitim uzmanlığı taslamak istemiyorum. Böyle bir üslubu da öğretmen camiasına saygısızlık addettiğimi belirtmek isterim. Bununla birlikte sistemin nasıl işlediğini ve meslek liselerinin sorunlarını, yönlendirmedeki problem alanlarını yakından gözlemleme imkânım oldu. Bugün ise “veli “sıfatıyla eğitim sisteminin bir parçası olduğumdan, bana da naçizane bazı -noktalarda düşünce hürriyeti faslından- konu ile ilgili birkaç cümle kurma hakkı düştüğü kanaatindeyim:
1-Türkiye’nin en temelde öğretmen yetiştirme problemini çözmesi ve öğretmenliği sistemin merkezi haline getirerek yeniden güçlendirmesi gerekmektedir.”Öğrenci merkezli eğitim” saçmalıklarıyla hem eğitimin kalitesi daha fazla düşmüş hem de kişilikli bireyler yetiştirelim derken; hodgam ve nihilist,öz disiplin yoksunu ve egoları kışkırtılmış bir gençlik modeli ortaya çıkmıştır.Teknolojinin fetişleştirilmesi ve eğitim sisteminde özellikle bilgisayar kullanımına  yüklenen adeta mistik anlam bombardımanı, ülkemizi kitabın kokusundan yoksun boş kafalı ve internet üzerinden sosyalleşme ihtiyacını karşıladığına inanan yalnız ve marazi insanlar ülkesi haline getirecektir.Unutmayalım ki;insana dokunacak mesafeden “merhaba” demeden kimse sosyalleşemez!
2-Meslek liseleri meselesine gelince… Bu meselenin İmam Hatip Liseleri eksenine çekilerek tartışılması hem haksız, hem de acı vericidir. Ayrıca yeri gelmişken hemen belirteyim; lise mezunu imam tanımını kabul etmiyorum. Din görevlisi asgari ilahiyat mezunu olmalı ve maaşı da öğretmene endeksli olmalıdır.
 Ülkedeki din görevlisi ihtiyacını belirleyip, toplumsal bir ihtiyaç olan din hizmetini sunmak da elbette ki devletin görevidir. Lakin;sekiz yıl temel eğitimden sonra imam hatipleri seçen gençlerde imam olmaya engel ne gibi bir eksiklik görülmektedir ki ille de orta kısmın yeniden yapılandırılması isteniyor?Arapçanın öğrenimi ise mesele, pedagoji çok gelişti;uygun bir sistemle hemen, çabucak öğretirsiniz.Hoş,sadece Arapçayı değil hiçbir dili öğretememede çok başarılı bir sistemimiz var çok şükür(!)Kaldı ki, eskiden orta bölümü varken daha kaliteli bir din görevlisi grubu mu yetiştirilmişti?
Bir şeyi iyi ayırmak lazım; İmam Hatip Liseleri, esas olarak evet din görevlisi yetiştirmeye matuf kurulmuş eğitim kurumlarıdır. Din öğretimi ise daha kapsamlı bir konudur; genel liseler ve ilk öğretimde aile, çocuğunun kendi inancına göre din eğitimi ihtiyacını giderecek seçmeli dersleri alma imkânına sahip olmalıdır.
İmam Hatip Liseleri’nin özellikle 28 Şubat sürecinde hedef haline getirilmesi ve katsayı eşitsizliği ile üniversiteye giriş sınavlarında diğer alanları tercih etmelerinin engellenmesi o günden beri karşı çıktığım bir yanlış ve zorbalık örneği olmuştur. Bugün de aynı kanaatteyim.Bu her şeyden önce insan iradesine hakarettir:17-18 yaşına gelmiş ve daha önce –ilkokul ya da orta okul sonrası-ailesinin iradesiyle imam hatibe gönderilmiş bir gence 17-18 yaşına gelip, kendi kaderini belirleme iradesini ortaya koymaya başladığında, “sen tıp fakültesine gidemezsin ancak sana ailenin biçtiği kadere razı olacaksın” demek zorbalıktır?Her şey de bir kötü niyet arama çabaları ise bir ülkeyi ancak akıldışı kamplaşmaların ortasına sürükler…
3- “28 Şubat bu sekiz yıllık zorunlu eğitimi getirdi öyleyse kötüdür… Kaldırıp sivilini yapalım.”Bu mantığın karşısında sadece gülümsüyorum. Bir işin doğruluğunu onu yapanın kimliğinden hareketle tespit etmeye kalktığımızda o zaman sıraya neler girmez ki? Mesela; Anayasa Mahkemesi askeri müdahalenin getirdiği kurumdur öyleyse gerek yok diyebilir miyiz? Anayasa mahkemesini kaldırabilir miyiz? Daha doğrusu askeri müdahalenin getirdiği bir kurum diye Anayasa Mahkemesi’ni kaldırmalı mıyız? Bir işin ya da kurumun doğruluk testini yapmak istediğinizde ancak işlevselliği ve kamusal yararı üzerinden tartışırsanız sözlerinizin bir anlamı olur. Doğru olan budur.
 4-Yukarıda madde 2’de ki mantığı ters yüz ederek 4+4+4 için sormak istiyorum. Bir veli, bir baba olarak… Çocukların da hakları olduğunu,henüz ergenlik aşamasına bile adım atmamışken onların geleceklerini planlamaya hakkımız olmadığını kabul ederek  soruyorum: İlk 4 yılın sonunda ailenin ya da öğretmenlerin bir çocuğu bütün ömrünü etkileyecek bir mesleğe, henüz hiçbir meslek hakkında herhangi bir ön  kanaate bile sahip olamayacağı bir çağda, yönlendirmesi doğru mudur? İnsani midir..? Veli çocuğunun gelecekte hangi alanı seçeceğine hangi ölçütlere göre karara verecektir? Öğretmen henüz 4 yılını yeni doldurmuş bir çocuğun hangi işi seçip, hangi meslekte çalışabileceğine hangi bilimsel-objektif kıstaslarla karar verecektir? Böyle kriterler var mıdır? Almanya’da temel eğitim 9 yıldır ve mesleki seçim bu sürenin sonunda başlıyor. Bu sürenin  sonunda 15-16 yaşlarına girip, ergenliğe adımını atan bir çocuk hayata daha farklı ve daha iradeli bakabildiğinden “mesleğe yönlendirme” süreci de daha adil ve akılcı işlemektedir.
Zorunlu eğitimin beş yıl olduğu dönemlerde memlekette nasıl bir çocuk emeği sömürüsü olduğunu görmedik mi, yaşamadık mı? Sekiz yıla çıkınca çocukların çalışma yaşının zorunlu olarak daha geç dönemlere, 15-16 yaşlara yükselmesi kötü mü oldu yani? Bugüne kadar Anayasa Mahkemesini sistemimize kazandırdı diye 27 Mayıs’ı darbesini eleştireni hiç duymadım. El insaf 28 Şubat’ı da çocuk emeğinin sömürülmesine engel oldu diye eleştirmeyelim lütfen. Buna gelinceye kadar tartışacağımız öyle katmerli melanetleri var ki…
  Bir veli ve insan hakları zaviyesinden bakmaya çalışan bir insan olarak diyorum ki:” Nasıl ki 17 yaşındaki bir İmam Hatip öğrencisine “senin kaderini ailen seçti. Sen imam olacaksın hukukçu olamazsın” demek zorbalıksa,10 yaşında bir çocuğa senin geleceğini, nasıl bir meslek seçeceğini öğretmenlerin ya da ailen belirleyecek demek de  bir o kadar haksızlıktır…”