20 Nisan 2013; yeniden milli dirilişin başladığı milat olarak anılacak değerde bir gündü.

Oradaydım…

İnsanları gözledim bol bol,yüzlerine baktım derinden derine…Bu yüzlerde riyanın,münafıklığın ,korkun ne bir izi ne bir alameti vardı.Bu yüzlerde sınırsız bir güven,kararlılık ve umut gördüm…

İzmir…

Uğrunda İstiklal Harbi verilmiş Türklüğün incisi ve Türk hürriyetperverliğin yıkılmaz kalesi mukaddes şehir.

Tarihinde hiçbir zaman hiçbir zorbaya, tirana boyun eğmemiş İzmir; bütün büyük kalpli insanlarıyla oradaydı. Yüz binler tek yürek olmuş, Devlet Bahçeli’nin sözlerine dikkat kesilmişti.Yüz binler memleketin kaderini hiç kimsenin gizli saklı pazarlıklar ve alavere dalavere yöntemlerle belirleyemeyeceğini haykırıyordu.

Bütün toplumsal kesimler oradaydı; işadamından işçisine, memurundan köylüsüne, esnafından işsizine herkes ama herkes oradaydı…

O meydanda Bahçeli “Yüzbaşı Şerafettin seni kanayan yarasına aldırmaksızın astı göndere. Seni oradan indirtmeyeceğiz!” diye bayrağa seslenirken meydandaki herkes bir Yüzbaşı Şerafettin oluyor, Kurtuluş Savaşının aziz hatırasına duyduğu saygıyı tazeliyordu.

Varlığını Türk varlığına ve Türkiye’nin birliğine, Türk demokrasisine adamış güzel İzmir derin bir ibadet heyecanı ile o meydandaydı.

Siyasi düşünce ayrımı yapmaksızın dün; "önce vatan!" diyerek ayağa kalkan Bozkurda kutlu yürüyüşünde yalnız olmadığını hatırlatmak için oradaydı.

Ülkücüler o meydanda yalnız değildiler; bütün vatanperverlerin çelikleşmiş omuzları üzerine kurulmuş bir manevi kaledeydiler.

Ve mutluydular; parti içi muhalefetin en keskin simalarının bile gözlerinde sevinç pırıltıları vardı:Lider MHP’nin özlediği havadaydı,ne isterlerdi gayri.İşaret liderden gayret onlardandı.Birisi Ziya Gökalp’in şiirine nazire yaptığı dörtlüğünü okuyordu:

Türkiye’dir yurdun adı

Ülkücüdür kurdun adı.

Kaç senedir durdun hadi

Koş paslanmış ayağımız

Dalgalansın Alsancak’ta

Ay yıldızlı bayrağımız.”

Ülküdaşlar Türk milleti gibi kenetlenmişlerdi.


Türk siyasetinin Gazi Osman Paşa'sı Devlet Bahçeli...

"Dışarıdaki dostlarını da al gel !" diye kükrüyordu tehdide pabuç bırakmaz bir üslupla zorbalığın suratına...

İnsanlar kendi imkânlarıyla, koşa koşa “dâhili ve harici bedhahlara” yiğitçe meydan okuyan Türk siyasetinin tek liderini dinlemeye gelmişti.

Ve…

Devlet Bahçeli…

Mete Han’dan Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan derin ve görkemli bir tarihin varisi olduğunu; Kerkük’ten Priştina’ya Üsküp’ten Ulan Batura; Bakü’den Urumçi’ ye kadar uzanan eşsiz bir coğrafyanın çekirdeği ve umudu olan Türkiye’nin tavizsiz muhafızı olduğunu bir defa daha kararlılıkla gösterdi.

Ne kadar büyük kartel medyası karartma uygulasa da en az bir buçuk milyon insanın doldurduğu Gündoğdu Meydanı, medyanın yarattığı yapıntı kamuoyuna karşı hakiki kamuoyunun kalbinin nerde attığını gösteren bir aynaydı.

O kürsüde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi dinlerken meşum Doksanüç Harbinde Plevne’yi kahramanca savunan Gazi Osman Paşa’yı hatırlamamak mümkün müydü?

Kürsüde konuşan Devlet Bey’i dinledim, meydana yeniden yeniden baktım ve bir defa daha inandım iman ettim ki:“Plevne bu defa düşmeyecektir.”

Hoş, iki Roma’yı yıkmış bir milletin bir çapulcular örgütünün karşısında eğilmesi nerede görülmüştür?