Bugün 20 Temmuz 2007… Kıbrıs Türk’ünün 1960–63 yılları arasında Kıbrıs Cumhuriyeti döneminden sonra, 1974 yılına kadar devam eden gettoluk döneminin Mutlu Barış Harekâtı ile sona ermesinin 33’üncü yıldönümü… Esaretin, katliamların, vahşetin, açlığın ve korku içinde yaşamanın son bulduğu tarih… Düşünüyorum da acaba hiç sözde medeni devletler Kıbrıs Türk’ünün çağdışı yaşamaya itilmiş bu döneminden hiç kendilerine pay çıkarıp da yüzleri kızarıyor mu diye? Tabi ki benimkisi bir hayal! Mademki Türksün, mademki Müslümansın kimin gözünde değerin var ki? 7’den 70’e diri-diri toprağa gömülsen de, açlık, susuzluk çadırlarda yaşamışsın kimin umurunda ki? Hele de Rumlar, Kıbrıslı Türklerle dalga geçerek, “bekledim de gelmedin” şarkısını söylemiş kime ne ki? İşte o 11 yıllık esaret döneminde Kıbrıslı Türklerin başları sürekli gökyüzünde Türk uçaklarını beklerken, her fırsatta insan haklarından bahseden sözde medeni ülkeler neredeymiş acaba? 11 yıllık uzun bir bekleyiş, 20 Temmuz 1974 sabahında son bulmuş ve güneş doğmadan Beşparmaklar üzerinden süzülen Türk uçakları Mehmetçikleri bir-bir adaya indirirken, her Mehmetçik, Kıbrıs Türk’ünün umudu olmuş, kurtuluşu olmuş, özgürlüğe attığı adımlar olmuş… Kıbrıs Türk’ü bu mutlu son için tam 11 yıl beklemiş… Kıbrıs Cumhuriyeti’nden atılışından sonra tam 11 yıl, başını hiç gökyüzünden indirmemiş ve sonunda beklenen gerçekleşmiş ve açılan her paraşüt, dökülen her Mehmetçiğin kanı Kıbrıs Türk’ünün özgür günlerinin habercisi müjdecisi olmuş… Öncelikle, 20 Temmuz ile birlikte, öncesinde ve sonrasında canını, kanını, esirgemeyen, özgürlük meşalesini yakmak için hayatını ortaya koyan kahraman Mehmetçiğe ve Mücahit’e şükranlarımızı sunuyoruz… Eğer, şimdi Kıbrıs’ta varsak, hem de özgürsek, kendi bayrağımızın gölgesinde yaşayabiliyorsak, artık kendi sınırlarımız varsa, egemen ve hür bir devlete sahipsek, tüm bunları toprağı vatana çeviren Mehmetçik ve Mücahit’e borçluyuz! Eğrisiyle, doğrusuyla, eksiklikleri ve yanlışlıklarıyla bir devletimiz vardır ve bu gerçeği de değiştirmeye ne kimsenin cesareti ne de gücü bulunmaktadır… 1974 Mutlu Barış Harekâtı’na kadar adada yaşanan insanlık dışı katliamlar, ambargo ve izolasyonlara göz yumanlar her ne hikmetse bu tarihten sonra adaya barış gelmesine rağmen Kıbrıs’ın kuzeyinin işgal altında olduğunu savunmuşlardır. Çünkü bu görüş tamamen bir Rum tezidir ve adanın tümüne barış getiren Türk Silahlı Kuvvetleri halen bile adada işgalci olarak gösterilmeye çalışılmaktadır… Hadi Rum’u ve Yunan’ı bir yana koyun, bizim kendi içimizdeki bazı gafiller bile bu görüşe destek vermekte, adada bir işgal sorunu olduğunu öne sürerek askersizleştirmeden ve silahsızlanmadan bahsetmektedir! Oysa kimsenin, 1974 yılına kadar Güney Kıbrıs’ta bile bir iç savaşın başlamış olduğunu ve Barış Harekâtı’yla birlikte Güney Kıbrıs’a bile iç barış geldiğini her ne hikmetse dile getirmez! Mutlu Barış Harekâtı sadece Kıbrıslı Türklere özgürlük ve egemenlik getirmemiş, Güney Kıbrıs’ta darbeciler ve hükümet arasında baş gösteren kanlı olayların da önünü kesmiş ve adanın tümüne barış ve huzur getirmiştir! Tam 33 yıldır adanın tümü artık güven altında ve huzur içindedir… Bunun da mimarı Anavatan Türkiye’nin siyasi iradesiyle adaya gelen Kahraman Türk askeri ile zaten 7’den 70’e Mücahit olan Kahraman Kıbrıs Türk halkıdır… Bu tarihten sonra yıllardan beridir Anavatan-Yavruvatan ilişkisi sulandırılmaya çalışılsa da, Kıbrıs Türk’üne yapılamayacak vaatler verilse ve kafası karıştırılsa bile sonuçta sağduyu galip gelmiş ve devlete inanan ve yaşatmak isteyen vatandaşlar, her geçen gün çoğalmış ve artık Rum zihniyeti ile birlikte yaşanmayacağı gerçeği gün gibi ortaya çıkmıştır… Şimdi sorun, artık devlete sahip çıkıp onu yüceltme, dünya ülkeleri arasına sokma ve ambargoları tek-tek kırıp ülke gençliğine ilerisini görebilecekleri bir devlet bırakma sorunudur… Bunun da çözümü bellidir ve Türkiye’nin ve İslam âleminin katkılarıyla bu ne bir rüya ne de bir hülyadır… Yeter ki artık tanınma ve tanıtma için gerekli cesur ve kendinden emin adımları atmaya başlayalım… [email protected]