Bu ıssız dünyayı seslendiren, ona egemen olan zekâdır. Fakat zeki bir beynin kendi varlığını sorgulayacak düzeye gelmesi için, ne kadar gelişmesi gerekir? 

Bizden daha hızlı, daha güçlü, daha dayanıklı ve birçok konuda daha üstün olan milyonlarca canlı varken. Bizim diğer canlılardan daha üstün olduğumuz söylenemez.

Hayata karşı insanın tek üstünlüğü beyninin gelişmiş olmasıdır. Kanatlanıp uçamayan, bin kilo kaldıramayan, mükemmel bir hızda koşamayan insanı, diğer canlılardan ayıran tek özellik "düşünme" yeteneğini bile yerine getiremezken. Ve daha düşünmeyi bile beceremiyorken ne kadar üstün olabilir?

Bilgi olmadan, yaşadığımız mükemmel gezegende diğer varlıklardan daha akıllı olduğumuz gerçeği toplumlara mükemmel bir gelecek vaat etmez. 

Akıllı olmak, duygulara sahip olmak, düşünebilmek insanı diğerlerinden ayırır. Bütün bunlar beyin fonksiyonları içinde ahlaki yapının gelişmişliğiyle alakalıdır.

Sokrates'e birisi için, “seyahat onu hiç değiştirmedi” derler. O da: “Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür” diye cevap verir. Kişi bir yere gittiğinde orayı anlamaz, öğrenmez ve araştırmazsa gittiği gibi geri döner. Bu seyahat ona hiçbir şey katmamış, ufkunu genişletmemiş demektir. İşte o kendi, olanın ve olacağın tek sorumlusudur. Tamamen bencil içgüdülerle davranışlarını gerçekleştirirse, bu hem doğanın, hem yaşamın sonu demektir.

21. Yüzyılın cahillerinin, okuma yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri veya öğretilen yanlış bilgileri değiştiremeyenler ve yeniden öğrenemeyenler, olduğunu söyler Alwin Toffler.

Günümüzde de kirli ve taraflı bilgileri araştırmadan fikir sahibi olanlar, yanlışlar zincirine bir halka olmaktan ileri gidemez. Başkalarının bilgisiyle bilgili olabilse bile, ancak kendi aklı kadar akıllı olabilir. Öyleyse aklı da çalıştırmak, zorlamak, geliştirmek lazım.

Edinilen her bilgi kişiyi yükseğe taşır. Yeter ki, faydalı bir yol için kullanılsın. Doğru bilgi edinmek ve bu edinilen doğru bilgiyi doğru aktarmak asıl mesele bu. Bu da yüksek ahlak ve vicdan işidir.