Bu haftasonu tribünden izlediğim iki maçla ilgili notları sizlerle paylaşmak istiyorum:
Beşiktaş - Kayserispor
Bu kadar güzel bir havada, üstelik cumartesi günü oynanan bir maça Beşiktaş taraftarı yeterince ilgi göstermedi. Taraftarlar, federasyon cuma ve pazartesi günlerine maç koyduğunda hiç boşuna sinirlenmesin.
Maçtan önce futbolcular otizmli çocuklarla sahaya çıktılar. İstiklal Marşı okunduktan sonra bir otizmli çocuğun top alıp kaleye doğru sürmeye başlaması tekrar bütün tribünleri ayağa kaldırdı. Tezahüratlar eşliğinde yaklaşık elli metre top süren çocuğun attığı gole on binlerce kişi "gol" diye sevindi. Yıllardır maç seyrediyorum, böyle keyifli bir an uzun süredir yaşamamıştım.
Maça gelirsek, Beşiktaş sahaya çıkan ilk on bir futbolcusuyla on maç yapsın, hepsi 0-0 biter. Fernandes ve Oğuzhan'dan biri olmayınca yaratıcılık bitiyor. Orta sahaya Veli, Atiba, Jones'i istediğiniz gibi yerleştirin karşı kalede pozisyon bulmanız çok zor. İlk yarıda sağ bek Necip'in sakatlanıp çıkması ve yerine Oğuzhan'ın girmesi maçı Beşiktaş lehine çevirdi. Oyuna girdikten sonra bütün atakları yönlendiren isimdi. Harika bir de gol atarak gecenin yıldızı oldu. Takımın en kötüsü ise Dany idi. Tam bir saatli bomba. Taraftara kalp krizi geçirtir.
Kayseri takımı potansiyelinin çok altında bir puanda bulunuyor. İyi oynadılar fakat gol bulamadılar. İstanbul deplasman karnesi çok kötü olan takım, evine yine eli boş döndü. Sonradan oyuna giren 34 yaşındaki Nobre hala ne kadar etkili bir forvet olduğunu gösterdi.
Galatasaray - Fenerbahçe
Sezon başında, Fenerbahçe'nin on üç puan önde Türk Telekom Arena'ya geleceğini heralde kimse tahmin edemezdi. Bu üstünlüğünüz bu kadar mahkum oynamanızı gerektirmez. Fenerbahçe bir şampiyon, bir lider gibi oynamadı. Hücumdaki tek planı Emenike'ye şişirilen toplardı. Onunla birebir oynayan Semih Kaya hata yapacak da Fenerbahçe pozisyona girecek. Bu formatta maç sabaha kadar oynansa, yine bu takım gol atamazdı.
Galatasaray daha hazır, daha istekli taraftı. Maça iyi başladı, golü de erken buldu. Maç boyu defansta bir kere bile eksik yakalanmadı.Melo, Telles, Semih, Hakan, Drogba ve oyuna sonradan giren Sabri takımın iyileriydi. Burak ve Selçuk yok gibiydiler. Galatasaraylı futbolcuların bugünkü ciddiyetinden maç seçtiklerini görüyoruz. Sadece istedikleri maçlara gereken önemi veriyorlar.
Galatasaray, Beşiktaş'tan sonra Fenerbahçe'yi de aynı skorla yendi. Bu bir tesadüf değil. Mancini'nin oynattığı kontrollü İtalyan futbolunun bir sonucu. Öne geçtikten sonra ise ne pahasına olursa olsun onu korumayı benimsemişler. Takım dizginleri asla bırakmıyor. Terim'in takımı ile kıyaslarsak futbol anlayışları arasında inanılmaz farklar var.
Galatasaray taraftarı Emre Belözoğlu'ndan, Fenerbahçe taraftarı da Felipe Melo'dan nefret ediyor. Birini sevip diğerinden nefret etmek kör fanatizmdir. Her ikisi de futbolu çirkinleştiren futbolculardır. Oynadıkları iyi futbol yanlış yaptıkları şeylerin üstünü örtemez. Bugün her ikisi de kırmızı kart görüp oyundan çıkarıldı. Bu kartlar keşke onları futbol dünyamızdan da çıkarabilseydi.