İLMİHAL KİTAPLARI

Sözlükte ‘ilm-i hâl’ davranış bilgisi olarak açıklanır. Dînî bir terim olarak inanç, ibâdet, muamelât / günlük yaşayış, ahlâk konuları, yer yer büyük peygamberler, ayrıca Resûl-i Ekrem'in hayatına dâir özlü bilgileri ihtivâ eden el kitabı diye târif edilebilir. Her ne kadar ilmihal tâbiri, Hüseyin Remzi'nin ‘İlâveli İlmihâl-i Tıbbî’ adlı eseriyle Auguste Comte'un Türkçeye Pozitivizmin İlmihâli adıyla çevrilen kitabında olduğu gibi herhangi bir alanla alâkalı temel bilgileri ihtiva eden bir kavram olarak kullanılmaktaysa da temel dinî bilgileri ihtiva eden kitaplar için daha yaygın bir kullanıma sâhiptir. İlmihallerde muamelâta dâir bilgiler, hitap edilen insanların yaşadığı zaman ve coğrafyaya göre değişiklikler göstermekle birlikte bu eserler, daha çok herkesin bilmesi gereken hususları içine alır.

İlmihaller, başta inanç esasları ve ibâdetler olmak üzere, İslâm’ın fert ve toplum hayatını alâkadar eden kaidelerini, emir ve tavsiyelerini ve Müslüman toplumların bunlar etrafında oluşan geleneklerini, İslâm âlimlerinin yorum ve tavsiyeleri ile tekliflerini özetlemektedirler. 

İlmihal geleneğinin 10. yüzyıldan itibaren oluşmaya başladığını söylemek mümkündür. İlim öğrenmenin her Müslüman’a farz olduğunu bildiren hadisteki ilim kelimesi ilm-i hâl olarak yorumlanmış ve bunun kapsamına iman, namaz, oruç, helâl ve haram, temizlik, fıkıh, zekât, umre ve hac, kurban, ahlâk gibi temel bilgilerin girdiği belirtilmiştir. İlmihal adı verilen eserlerin telifine ise muhtemelen 15 ve 16. yüzyıllarda başlanmıştır. İslâmî ilimlere dâir 8. yüzyıldan itibâren kaleme alınan risâle şeklindeki kısa ve öz eserlerin ardından hacimli kitaplar yazılmış, telif hareketi daha sonra uzun şerhler ve haşiyelerle devam etmiştir. Âlimlere hitap eden bu kaynaklar dinî konuları teferruatlı biçimde ele aldığı ve eğitim de daha çok hoca merkezli olup sözlü geleneğe dayandığından halk için temel konularda özlü bilgiler ihtiva eden, dili sâde, anlatımı basit, hatta ezberlenmeye müsâit eserlere ihtiyaç duyulmuş, bu sebeple Osmanlılar döneminde ilk ilmihaller ortaya çıkmıştır. 

Türklerde ilmihal geleneği önce, Arapça yazılmış bazı eserlerin Türkçeye çevrilmesi ve eksik görülen kısımların tamamlanmasıyla başlamıştır. Kutbüddin İznikî'nin, Ebü'l-Leys es-Semerkandî tarafından kaleme alınan Mukaddime adlı namaz risâlesini Türkçeye çevirip inanç, ibâdet ve ahlâka dâir konuları eklediği Kitâbü'l-Mukaddime'si bu alanın ilk örneklerinden birini oluşturur. 

Abdurrahman Aksarâyî'nin, Abdülazîz Fârisî'ye ait Umdetü'l-İslâm adlı eseri Türkçeye tercüme ederek bazı konuları eklemek suretiyle telif ettiği İmâdü'l-İslâm tesbit edilebilen bir başka örnektir. 12 ve 13. yüzyıllarda Hârizm Türkçesi'yle yazılan ve 15. yüzyılda Mehmed b. Bâlî tarafından Anadolu Türkçesine aktarılan Güzide adlı eser de ilmihal geleneğinin ilk örnekleri arasında yer alır. 

1562 yılında yazıldığı tahmin edilen Birgivî'nin Vasiyetnâme'si (Risâle-i Birgivî), Anadolu sâhasındaki Türkçe ilmihal kitaplarının kısa cümleli, ezberlenmesi kolay ifâdelerle örülü, ayrıca anonim Mızraklı İlmihal'e öncülük eden önemli bir metindir. İlmihal adının kullanıldığı ilk kitaptır. 16. yüzyıldan sonra yazıldığı tahmin edilen ve zamanımıza kadar etkisini devam ettiren, Latin Harfleriyle baskısı İstanbul’da 1989 yılında basılan Mızraklı İlmihal'in sıbyan mekteplerinde, câmilerde, köy odalarında ve evlerde yaygın olarak okunması sebebiyle halkın din anlayışını etkilediği bilinmektedir. Bu yüzden, modernleşme döneminde adı zikredilerek çokça tenkide konu olmuştur. Daha sonra kaleme alınan Kadızâde İstanbûlî'nin Cevhere-i Behiyye-i Ahmediyye fî şerhi'1-vasıyy eti'1-Muhammediyye'si de ilk ilmihaller arasında gösterilir.

Tanzimat'tan sonra açılan okullarda din derslerinin programda yer almasıyla birlikte ilmihal kitaplarının yazımı hız kazanmıştır. Yapılan incelemeler sonunda mevcut kitapların din öğretimi ihtiyacını karşılamaktan uzak, hurâfeler ve hikâyelerle dolu bulunduğu, iyi tasnif edilmemiş olduğu, giderek dinî hayatın zayıflamasına zemin hazırlayıcı bir nitelik taşıdığı anlaşılmış bu sebeple yeni ilmihal kitaplarının telifi gerekli görülmüştür. Bu safhadan sonra ilmihal kitaplarıyla din dersi kitapları birbirine yakınlaşacak, ayrıca ahlâk dersleri adını taşıyan kitaplar telif edilecektir. Yeni kurulan ibtidâiye ve rüşdiye mekteplerinde önceleri Birgivî'nin Vasiyetnâme’si okutulurken daha sonra Mustafa Bey'in kaleme aldığı Telhîsü'l-mülah-has, Mülahhas İlmihal, Mufassal İlmihal ve Mesud Mahmud tarafından yazılan Muhtasar İlmihal okutulmaya başlanmıştır. Bu dönemde telif edilen ilmihaller arasında şu eserler kaydedilebilir: İşkodralı Lutfi Paşa’nın Sual ve Cevaplı İlmihal,  Abdülhamîd b. Mustafa Reşîd’in Zübde-i İlmihâl, Süleyman Paşa’nın İlmihâl-i Kebîr, ve İlmihâl-i Sagir, Fâtih Ahmed Hamîdî’nin, Mehmed Üstüvânî’nin, Rûmî Efendi’nin, Ahmed Akhisârî’nin, İlmihal, Oflu Mehmed Emin Efendi’nin, Necâtü'l-mü'min’in ve  Mehmed Zihni Efendi’nin Ni'met-i İslâm isimli kitapları, İmamzâde Esad Efendi’nin Dürr-i Yekta, Halim Sabit (Şıbay)’ın, Amelî İlmihal, İskilipli Mehmed Âtıf Hocaefendi’nin  İslâm Yolu /Yeni İlmihal isimli kitapları yayınlandı. 

İkinci Meşrutiyet'le birlikte hız kazanan ve Cumhuriyet döneminde yazımına devam edilip daha düzenli bir telif türü teşkil edecek seviyeye ulaşan ilmihallerin belli başlıları arasında şunları zikretmek mümkündür: Ahmet Hamdi Akseki’nin İslâm Dini (Ankara 1933), Numan Kurtulmuş’un Yeni Âmentü Şerhi (İstanbul 1943), Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali (İstanbul 1947), Mustafa Asım Köksal’ın İlmihal (Ankara 1954), Ali Fikri Yavuz’un Geniş İslâm İlmihali / İslâm Fıkhı ve Hukuku (İstanbul 1977), Süleyman Ateş’in Muhtasar İslâm İlmihali (Ankara 1975) ve Yeni İslâm İlmihali, Ankara 1979), Celal Yıldırım’ın Hanefî ve Şafiî Mezheblerine Göre Büyük İlmihal (İstanbul 1976), Hamdi Döndüren’in Delilleriyle İslâm İlmihali (İstanbul 1991).

Genellikle temel kaynaklara dayanan ve güvenilir bilgiler içeren Cumhuriyet devri ilmihallerinin bir kısmında dua, vaaz ve irşad mâhiyetinde bölümler yer almakla birlikte büyük çoğunluğu sâdece inanç, ibâdet, ahlâk ve günlük yaşayış bilgilerini ihtiva eder. Bunlardan Ahmet Hamdi Akseki'nin İslâm Dini ile Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük İslâm İlmihali 1980'li yıllara kadar çok basılıp okunmuş, daha sonra yazılan ilmihallere de örnek teşkil etmiştir. Ahmet Tabakoğlu ile İsmail Kara'nın hazırladığı Ansiklopedik Büyük İslâm İlmihali, muamelât dâhil olmak üzere ilmihal konularının alfabetik olarak yer aldığı çalışmadır (İstanbul 1979). İbrahim Kâfi Dönmez'in yönetiminde hazırlanıp Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı'nca yayımlanan İslâm'da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi (4 Cilt, İstanbul 1997) peygamberler ve semavî dinler, aile hukuku, İslâm hukukuna ait bazı genel konular ve fıkıh usulü kavramlarının da ilâvesiyle hacimli bir ilmihal niteliği kazanmıştır. 

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi tarafından yazdırılan İlmihal ise (2 Cilt, İstanbul 1998-1999) genel olarak din, İslâm dini, akaid, bazı fıkıh kavramları, ibâdet konuları, kefâretler, adak ve yeminler, haramlar ve helâller, aile hayatı, siyasî hayat, çalışma hayatı, hukukî ve ticarî hayat, sosyal hayat ve İslâm ahlâkı ana başlıklarını içermekte olup alanında önemli bir boşluğu doldurmuştur.

Temel dinî bilgileri içeren ilmihaller yanında akaid, ibâdet, insanlar arası münâsebet gibi konulardan yalnız birini veya sadece bir mezhebin, bir tarikatın esaslarını yahut bir zümreyi ilgilendiren bilgileri ihtiva eden özel ilmihaller de yazılmıştır. Selâmi Ali Efendi'nin Tarikat İlmihali, Mehmed Zihni Efendi'nin Hanımlar İlmihali (İstanbul 1321), Ahmed Cûdî'nin Yeni İlmihal-Akaid Dersleri (İstanbul 1328), Hüseyin Hıfzî'nin Kızlara Küçük İlmihal (İstanbul 1329), Abdürrahim Hûyî'nin İmâmiyye İlmihali (İstanbul 1341), Uryânîzâde Ali Vâhid'in Asker İlmihali (İstanbul 1332, 1334; Ankara 1927, genişletilmiş 2. bs., İstanbul 1927), Ahmet Hamdi Akseki'nin Askere Din Kitabı (Ankara 1924, 1944), Muallim Cevdet'in Askerî Din Dersleri (İstanbul 1928), Cemal Öğüt'ün Kadın İlmihali (İstanbul 1947), Uryânîzâde Ali Vâhid'in Köy Hocası (Ankara 1965), Haydar Kaya'nın Bektaşî İlmihali (İstanbul 1976) ve Halil Gönenç'in Büyük Şafii İlmihali (İstanbul 1986) bunların örnekleri arasında yer alır.

 İlmihaller konularına göre tasnif edildiği gibi hacimleri dikkate alınarak ansiklopedik, mufassal, muhtasar ilmihal ve cep ilmihali tarzında da gruplandırılır. Ayrıca manzum olarak yazılan ilmihaller de vardır. Birgivî'nin ‘Vasiyetname’sinin iki ayrı yazar tarafından nazma çekilmiş nüshaları, Manastırlı Mehmed Rıfat'ın Manzum İlmihal’i ile Ali Efendi'nin Manzum İlmihal'i bunlara örnek teşkil eder. Akaid ve ibâdet konularını özetleyen Otuz iki farz, ahlâk ve görgü kuralları başta olmak üzere ilmihal bahislerini kısaca içeren Elli dört farz adlı el kitapları da çok yaygındır.

İlmihallerin bir kısmı öncekilerin tekrarı mahiyetindedir. Bazılarında da din kuralları aşırı derecede katı gösterilmiş, asıl ilkelere ilâveler yapılarak din, yaşanması zor bir şekle sokulmuştur. 

İlmihaller, yazıldıkları dönemin din anlayışını yansıtmaları ve dinî bilgilerin günlük hayata tatbik edilmesini temin edip din kültürünün toplumun çeşitli kesimlerine yayılmasını sağlamaları bakımından önem taşır.

Müslümanların her konuda bilgi sahibi olmaları bir görevdir. Din konusunda, ilmihal kitapları (herkesin durumuna göre gerekli olan bilgiler) adını alarak en önemli yeri tutar. Her Müslüman’ın bağlı bulunduğu İslâm dini konusunda yeterli bilgi sâhibi olması bir borçtur. Edindiği bilgilerle de üzerine düşen dinî görevleri yerine getirmiş olacaktır.

Aslında bütün insanlığın manevî ruhu yerinde olan dinden, din bilgisinden hiç kimse uzak kalamaz, öteden beri ister ilkel olsun, ister medenî toplumlar, hiç biri bir dine bağlı kalmaktan dışarı çıkamamıştır.

İnsanların gerçek mutlulukları ve saadetleri İlâhi bir din yolu ile ortaya çıkar. Sağduyulu kimselerin ruhları ve vicdanları, böyle bir din ile huzursuzluktan kurtulur, yatışır, insanlığın yaratılışındaki yüksek maksat, ancak böyle İlâhi bir dine sarılmakla gerçekleşir.

Öyle ise, uyanık bir ruha, temiz bir vicdana sâhib olan insan böyle gerçek bir dinden nasıl uzak kalabilir: Kendi benliğini, geleceğini ve mutluluğunu korumak isteyen bir insan, böyle yüce bir dinin inançlara, temizliğe, ibâdete, helâl ve harama, ahlâka dâir mukaddes hükümlerinden muhtaç bulunduklarını öğrenip uygulamak duygusundan nasıl habersiz kalabilir?

Mübârek dinimizin yükselmesine, yayılmasına, medeniyet saçan şanlı târihine ait bazı bilgileri öğrenmek isteğinden, insan nasıl gafil bulunabilir?

Hiç şüphe yok ki, benliklerini kaybetmeyen uyanık kişi ve cemiyetler bu ihtiyacı ruhlarında duymuşlardır. Dînî eserleri aramayı, onları bulup okumayı gerekli görmüşlerdir.

İnsanların, yaratılışlarındaki meyilleri ve ruhî ihtiyaçları sebebiyle her asırda din bilginleri tarafından sayısız dinî eserler yazılmıştır. Ancak her devrin ve muhitin durumuna ve kabiliyetine göre bu gibi eserlerde bir yenilik göstermek, mânâ ve ruhları değişmeyecek şekilde dînî meseleleri imkân dâhilinde herkesin anlayabileceği bir ifâdeyle yazmak, bunların birtakım hikmet ve faydalarını sâde bir dille ortaya koymak da çok gereklidir.

Mufassal ilmihal kitaplarında bulunan mevzuların belli başlılarını şöylece belirtmek mümkündür: 

Din kavramının târifi ve başlıca dinler, İslâm dinin esasları, İman ve İslâm'ın niteliği, iman ile İslâm'ın şartları, Yüce Allah'a ve O'nun sıfatlarına iman, peygamberlere iman, peygamberlere olan ihtiyaç, semâvî kitaplara iman, Kur'ân'ı Kerim’in nasıl bir ilâhî kitap olduğu, Kur'ân-ı Kerim'in taşıdığı gerçekler, meleklere ve âhirete iman, kaza ve kadere iman, iman'da ehl-i sünnet imamları, 

Tâat, niyet, teklif, farzlar, vacib, sünnetler, helal-haram, mubah, mekruh, temizlik, Kelime-i Şahâdet, abdest ve gusül, teyennüm, namaz, zekât, hac, sularla ilgili hükümler, din yönünden temiz sayılan ve temiz sayılmayan şeyler, temizleme yolları, özürlü kimselere ait bazı meseleler, bayram ve cuma namazı, kaza namazları, seferî olma hükümleri, duâ, namazlarda mekruh olan ve olmayan hususlar, câmiler ve mescitler, câmi âdâbı, cenâze ve cenâze namazı, cihad, gazi ve şehid, fidye, fitre ve sadaka, kurban ve çeşitleri, etleri yenen ve yenmeyen hayvanlar, aile ile alâkalı hükümler, her Müslüman için öğretme ve öğrenmenin gerekliliği, İslâm’da va'zın ve öğüt vermenin önemi, mukaddesata hürmet ve saygı, İslâm’da aile ve akrabalık ilişkileri, İslâm’da helâl kazancın önemi, İslâm’da maddî ve mânevî temizlik, İslâmî kitaplar; ahlâkı, ilahî görevler, güzel ve çirkin huylar, kirli duygular: kin-nefret-intikam-haset-kıskançlık ve diğerleri, dedikodu, gıybet, tefekkür, hüsn-ü zan, su-i zan, ayıpları örtmek, şükretmek, yumuşak huylu olmak, affetmek, merhametli olmak, sabırlı olmak, adâletli olmak, anneye-babaya davranışlar ve diğerleri, mezhepler, tasavvuf, ar-haya-nâmus, peygamberler, Hz. Muhammed, hayatı, savaşları, davranışları, sünnetleri ve hadisleri, dinin önemi ve kaynağı, dinlerin tasnifi, fıkhî mezhepler gibi bilgiler yer alır.

İslâm âlimleri, ilmihal bililerini öğrenmenin farz olduğunu belirtiyorlar:

‘İlmihal’, hâl ilmi, hayat ilmi, İslâm’ı yaşama ilmi demektir. İslâmiyet de ancak bilerek, öğrenerek yaşanır. Öğrenmek için de dinî bilgilerin toplu hâlde bulunduğu bir kitabı okumak gerekecektir ki, bu ihtiyacı büyük ölçüde ilmihal kitapları karşılar.

İlmihal bilgisinin temelini Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şu hadis-i şerifi teşkil eder:

İlim tahsil etmek her Müslüman’ın üzerine farzdır.’ (İbn-i Mace, Mukaddime:17 )

Beyzâvî, ‘Hadisteki ilimden maksat, Kâinatın Yaratıcısını tanımak, O’nun birliğini ve Resulullahın (a.s.m.) peygamberliğini bilmek; namazın nasıl ve ne gibi hükümler çerçevesinde kılınacağına dâir bilgileri öğrenmektir.’ Diyor. 

Beyhakî, ‘Hadisteki bilgiden maksat, erginlik çağına ermiş aklı başında bir Müslüman’ın normal olarak bilmesi beklenen ve bilmemesi düşünülemeyen genel dinî bilgilerdir.’ Diyor.

Bazı âlimler de meseleyi şöyle değerlendirmişlerdir:

‘Helâl ve haramla, İslâm'ın şartları ve itikatla alâkalı bilgileri öğrenmek farzdır. Ayrıca hadisten, insanların faydasına olan her ilmi öğrenmek kast edilmiş olabilir. Çünkü Müslümanların ihtiyacını karşılayabilecek ilimleri öğrenmek bütün Müslümanlara farz-ı kifâyedir. İçlerinden bazıları öğrenirse, bu mes'uliyet kalkmış olur.’

Bu açıklamalarda da görüleceği gibi, ilmihallerde yer alan bilgiler, gerek itikatta, gerekse ibâdet ve günlük hayatta her Müslüman’ın bilmesi gereken konulardır.

Oruç, zekât ve hac için de aynı hususlar geçerlidir. Bu ibâdetleri yapabilmek için konuyla ilgili mâlûmatı elde etmek gerekir.

Helâl ve haramla ilgili konular için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Günlük hayatta neyin helâl, neyin haram olduğunu bilmeden İslâmî bir hayatın yaşanamayacağı âşikârdır. Bunları öğrenmek ise farzdır.