İstanbul Cağaloğlu’ndan Sayın Hasan Aktürk soruyor:

SORU: Günümüzde bilgisayarlar vasıtasıyla güzel yazılar ve süslemeler yapılmaktadır.

Fakat müzayedelerde açık artırma ile eski yazıyla yazılmış bir levha, yirmi milyar, 30 milyara alıcı buluyor.

Geçtiğimiz yıllarda 40 sayfalık el yazması eser Kültür Bakanlığınca tıpkıbasım tekniğiyle milyarlar harcanarak bastırıldı.

Büyük camilerde hat sanatıyla yazılmış çok güzel yazılar var.

Hat sanatıyla ilgili bilgi verir misiniz?

CEVAP: Hat sanatı, güzel yazı yazma sanatıdır.

İslam sanatı olarak önce Doğu ülkelerinde benimsenen bir sanat koludur.

Kur’an-ı Kerim’in kitap haline getirilmesinden sonra pek çok sanatkâr, Hat sanatı ile ilgilenmiştir.

Arapça ‘hatt’ mastarından türeyen yazı, çığır, yol anlamlarına gelen hat kelimesi, terim olarak “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp güzel bir şekilde yazma sanatı (hüsn-i hat)” anlamında kullanılmıştır.

Batıda hüsn-i hat karşılığında calligraphy (kaligrafi) kelimesi kullanılmaktadır. Ansiklopediler kaligrafi sözcüğünü “Güzel yazma, genellikle estetik kurallara bağlı kalarak ölçülü yazma sanatı” şeklinde tanımlamıştır.

Önce Araplar tarafından kullanılan Arap yazısıyla anılan hat, hicretten birkaç asır sonra İslam ümmetinin ortak değeri haline gelmiş ve İslam hattı vasfını kazanmıştır.

İstanbul, Türkler tarafından fethedildikten sonra hat sanatının ölümsüz merkezi olmuştur.

Bütün İslam dünyasında tartışmasız kabul edilen bu gerçek en güzel biçimde şu sözlerle ifadesini bulmuştur: “Kur’an-ı Kerim Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı.” Bütün İslam alemi hat sanatını öğrenebilmek için İstanbul’a koşmuştur.

Ekol olmuş Türk hattatlarının bazıları şunlardır: Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisari, Hafız Osman, Mustafa Rakım, Mahmut Celaleddin Efendi, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’dir.

Osmanlı Devleti’nde yetişen hat sanatkârlarından en başta geleni, Amasyalı Şeyh Hamdullah’tır.

Şeyh Hamdullah’ın ortaya koyduğu Divani, Celi Divani, Siyakat gibi yazı türleri beşyüz yıl süreyle kendinden sonra gelenlere örnek olmuştur.

Şeyh Hamdullah bin kadar En’am ve dua kitabı ile 47 adet elyazması Kur’an yazmıştır.

Süleymaniye Camii’nin yazılarını işleyen, ayrıca Hırka-i Saadet için büyük boy Kur’an-ı Kerim yazan Ahmet Karahisari isimli hattat da Şeyh Hamdullah ile aynı dönemde yaşamıştır.

Şeyh Hamdullah’tan 150 yıl sonra yaşayan Hafız Osman’ın açtığı Hat Sanatı ile ilgili okul, tüm Müslüman ülkelerde ün yapmıştır .

Padişah tuğralarını yapan ünlü hattat Mustafa da büyük bir hattattır.

Mahmut Celaleddin, Yesarizade Mustafa İzzet, Sami Bey gibi büyük hattatlar, güzel süslemeler yapmışlardır.

Hattın en küçük örneğine hürde (küçük), gubari (toz kadar küçük yazı) veya hafi (gizli) adı verilir.

“Hürde” yazı ile yazılan eserler çok azdır.

Fatiha Sûresini pirinç tanesi üzerine yazan hattatlar vardır.

Osmanlılarda hattatlık belli kurallara göre yapılmaktaydı.

Hat öğrenmeye mahalle mektebinde başlanır, çocukların kabiliyetleri rika, sülüs, nesih gibi çeşitli yazılar yazdırılarak geliştirilirdi.

Öğrencileri yetiştiren hattatların izni olmadan yetişen hiçbir öğrenci eserinin altına imza atamazdı. Bu izne İcazetname denirdi.

Bir öğrencinin icazetname alabilmesi İçin camide icazet merasimi yapılırdı.

Bu merasimde yeni hattatın yazısı, hat üstatlarından meydana gelen bir hat jürisine sunulurdu.

Bu hattatlardan bazıları, asıl hocanın izin yazısının yanında kendilerine ayrılan yerde, ayrı ayrı bu icazeti onaylarlar ve yeni meslektaşlarını tebrik ettiklerini bildirirlerdi.

Bunlara Arapça yazı yazdırırlardı. Buna “icazet tasdiki” denirdi.

31 Mayıs 1914’de hattat yetiştirmek amacıyla Medreset’ül -Hattatin adında bir okul açılmış ve medreselerin kapatılmasıyla Hattat Mektebi adıyla faaliyet gösteren bu kuruluş, 1928 yılında yeni harflerin kabulü ile birlikte öğretimine son vermiştir.

Hoşça kalınız.