Zindan iki hece Mehmetim lafta ! 
Baba katiliyle baban bir safta! 
......................................   Tesadüf bu ya ??Zindan?dan Mehmet?e mektup?? şiirini ilk defa RTE ?dan dinlemiştim. Sanırım 90?lı yılların sonuydu. Pek bir dokunaklı ve hisli okumuştu  şiir kasetinde.  ??Minareler süngümüz. Kubbeler miğferimiz. Camiler kışlamız. Müminler askerimiz? mısraları sebebiyle  10 ay hapse mahkum edilmişti. Gün oldu devran döndü, hapisten çıktı ve 2 dönemdir T.C Başbakanı olarak hizmet vermekte. Zaman zaman konuşmalarının arasına şiirlerden kısa parçalar sıkıştırır hitabetine kuvvet katıyor. Bu seferde böyle oldu. Yavuz kumandan 12 Eylül döneminde idam edilen gençlerin ailelerine yazdıkları son mektubu okurken gözyaşlarına hakim olamadı, aklına hapisteki günleri ve üstat Necip Fazıl?ın ??zindandan Mehmet?e mektup?? şiiri de  gelmiş olmalı ki , hıçkırıklara gark oldu.   Timsah gözyaşları döküyor diyenler oldu,  kara bir ilkesizlik, riyakarlık, siyasi sahtekarlıktır, senaryo gereği gözyaşı dökmesi tarihe sahtekarlık örneği olarak geçecektir diyenler oldu.   Gönül bu, ister ki 12 Eylül öncesi evladını sokaktan geçerken bir  kaza kurşununa kurban etmiş, veya çatışma arasında kalıp yaşamını yitirmiş, sağcı mısın solcu musun sorusuna cevap veremediği için dayak yemiş, sakat bırakılmış, suçsuz  bir gencin annesinin  feryadını da dillendirsin.Tabi burada rant yok ya, sana ne bana ne hesabı.   12 Eylül darbesinin o günün şartlarındaki zaruretini kimseyle tartışmam. Bugün aynı şartlar olsun yine de  o darbeyi haklı görürüm. Siyasetin tıkandığı, çaresinin kalmadığı andı o anlar. Bir Cumhurbaşkanı?nı 8 ayda seçemeyen meclisin, oylamada Bülent Ersoy?a rey atan sözüm ona Türkiye Cumhuriyeti?nin değerli milletvekillerinin çareden ziyade işi alaya döktüğü günlerdi o günler. Sadece  yaşayanlar bilir 12 Eylül öncesinin ne olduğunu. Darbe olduktan sonra  ise yönetimi ele alanların yaptıkları yanlışlıkların hiçbir zaman sorgulanmasına da karşı çıkmam. Yapılan doğrular söylenmeli, yanlışların hesabı da sorulmalı. Burada kantarın topuzunu da iyi ayarlamalı. Zira her şey bu topuzun iyi ayarlanamamasından kaynaklanıyor geçmişte de bugünde.   Gönül ister ki asker kışlasından çıkmasın, çıkacaksa da  asli görevi ne ise onu yapsın. Askerinde ??ya canım sıkıldı gidip bir ihtilal yapayım?? diyeceği de yok dünyanın en disiplinli, örnek gösterilen askeri bu. Onun için TSK?ni darbe sever bir konumun içine sokmaya kimse yeltenmesin.   30 yıl öncesinin hesabını sorarken hukuk, insan hakları, bireysel haklar konusunda AB normlarına ulaşmış veya olacak konumda olduğumuzu varsayarak bir değerlendirme yapalım.Haklı veya haksız, solcular ve ülkücüler 12 Eylül darbesi neticesinde sorgusuz sualsiz içeriye alındı, potansiyel suçlu olarak görülüp hak ve hukuk dışı işlemlere  tabi tutuldular. Çok canlar yandı, çok annelerin evlatlarının cansız bedenleri geri döndü, idam edilenler, yıllarca işkence çekip sağlığı elinden alınanlar, binlerce dram yaşandı.   Bugün ölenler ise  vatan savunmak için ölüyor ve çözümünü yıllardır bulamıyorsun, işi gücü bıraktın 30 yıl evvelki yapılan hataların hesabını soracaksın? Yahu her gün  insanlar ölüyor vatan topraklarını savunacağım diye, üstelik düşmanın nerde konuşlandığını, kimlerin desteğiyle orda olduğunu biliyorsun,  önce bunları engellesene , senin ilk işin bu memlekette yaşayan insanlara aş , iş sağlayıp , güvenli yaşamalarını tesis etmek.   Söylenilen şu,  Hukuk ve adaletten yoksun 80 devrimi sağcıları ve solcuları sorgusuz sualsiz içeriye tıktı ve işkence etti. O  günlerde bunların yapılmadığını kimse artık iddia etmiyor. Peki ya bugün, o günleri sorgulamak için anayasa değişikliği yapacak olanların devrinde, evet bugün , Ergenekon soruşturmasıyla içeri alınanlara  hangi hak ve hukuk normları uygulanıyor?  30 yıl öncesinden bir farkı varsa buyurun tartışalım. Ola ki 20 yıl sonra bir gün, o günlerin hissi ve maneviyat kuvvetli bir Başbakanı çıkacak, ya meclis grubunda veya Millet meclisinde kürsüye çıkarak, Ergenekon iddianamesiyle yıllarca Silivri?de masum insanların yattığını  ve mağdurlardan birinin  anılarından bir anekdotta babasının cenazesine katılmasına bile izin verilmediğini yazmış olacak. O günün şartlarıyla buyurun bugünün başbakanını  ve icraatlarının hesabını soralım. Hesap elbette sorulsun ancak, aynı durumda 30 yıl sonra sen kendin bugün için bir şey yapmazken, 30 yıl öncesinin neyin hesabını sormaya kalkıyorsun, işte bu olmuyor.  30 yıl geçmiş ve sen şikayetçi olduğun meseleyi hala vatandaşlarına yaşatıyorsan. Ergenekon soruşturmasında  sanıklara iddianamesi yüzüne okunmadan 2-3 yıl geçiyorsa burada hangi hak , hukuktan bahsedebilirsin?   A.B.D? de doktorların hepsi özel sigorta yaptırma zorunluluğu vardır. Yapılan yanlış bir teşhis veya ameliyat sonucu birileri bundan zarar görürse maddi manevi tazminat hakkı doğar. Hep merak ederim bu neden hukuk alanında bu tarz bir tazminat sistemi uygulanmaz diye. Masumiyet karinesine göre  suçlanan kişiler aksi ispat edilene kadar masumdur ve suçlu olanın suçluluğunu ispat edecek kurum devletin tüm imkanlarını kullanan savcılarıdır. Yetkisini kötüye  kullanan hakim ve savcılara karşı dava açıldığında verilen ceza yeterli değilse hakim ve savcının gereksiz yere görevini kötüye kullanmasından vazgeçmesi beklenemez. Haksız yere yargılanan ve bundan zarar gören kişinin hak tazmini neden caydırıcı değildir, bunu bir türlü anlamak mümkün değil.   Başkent Üniversitesi?nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet  Haberal  Ergenekon  ?İddianamede adı geçen sözde ile ilgili tek bilgim, vatandaşların olduğu gibi benim de sadece üzerinden olmuştur. İddianamede terör örgütü yöneticisi olarak benimle beraber eşlik eden ve ile sadece Aydınlar Dilekçesi nedeniyle 25 sene önce karşılaştım. O günden bugüne her ikisi ile de bir irtibatım olmamıştır. Dolayısıyla 25 senedir görmediğim herhangi bir irtibatım olmayan kişilerle örgüt kurup yönetmem isnadı bir iftiradır. İddianamede belirtilen ve ile medya finans yapılanması içinde yer aldığım ve yardım ettiğim iddiası da kesin bir yalandır. Fatih Hilmioğlu ile birlikte aynı örgütte olduğuma dair bilgiler kesin olarak gerçek dışıdır. Şahsıma gerçek dışı tespitler ile suç isnat edilmeye çalışılmış ve kesinlikle, ilgim olmayan hayali örgütler oluşturularak, bütün temel hak ve özgürlüklerim engellenmiş, sağlığımın da ciddi bir şekilde zedelenmesine sebebiyet verilmiştir.? diyor, diyor da kimse dinlemiyor.   Mehmet Haberal  kendisinin tutuklama kararını veren hakimlere karşı açtığı davayı kazanmıştı değil mi? Yaptırım ve ceza neydi? 1500 tl para  cezası, yanlış yapan hakimin ve savcının  canını yakacak bir ceza  verilmiş olsaydı,  görevi kötüye kullanan hakim ve savcı görevini kötüye kullanmayı düşünebilir miydi?   Nedense bugünlerde 12 Eylül?den !2Eylülde referandumla hesap sorulacak, özel birlikler, boy pos, soy sop, mezhep lakırdıları edildiğinde ??Zindan?dan Mehmet?e Mektup?? aklıma geliyor.Bugünün sorgulayıcıları geçmişin  şikayetçileri, bugünün şikayetçileri yarının sorgulayıcıları olursa, bizimde tarih tekerrürden ibarettir demekten başka söyleyecek lafımız olamaz.