13 Eylül 2010 tarihinde yazdığım bir yazı vardı. Bu yazıyı bir süredir bekletiyordum. BAŞKANLIK SİSTEMİNE YELKEN AÇILDI olgusunu Başkanlık Sisteminin işleyiş emarelerini gördüğüm yönden ele alacağım. İkinci bölümde sistem ve olur olmazlarına bakacağız. 21.01.2009 tarihinde ENDORSEMENT-DESTEKLEME başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazımda ‘’ABD de seçim yapıldığında gazeteler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, şirketler, TV Kanalları, gibi toplu destek vereceğini belirtenlerin yanında sanatçılar, sporcular, yazarlar bi-partizanca bireysel destek verdiklerini açıklamakta bir sakınca görmezler. Bu ABD’de demokrasinin olmazsa olmaz bir gereği gibidir. Sonucu etkiler mi etkilemez mi bugün hala yüzlerce bu konuda makaleler yazılıyor, araştırmalar yapılıyor, tartışılıyor.’’ demiştim. 18 ay önce bu düşüncelerin esamesi bile Türkiye’de yokken aradan geçen 18 ay sonra bunların hepsi gerçekleşti. ‘’Ben bir gün Ertugrul Özkök’un, Ergun Babahan’ın, Bekir Coşkun’un, Oktay Ekşi’nin, Mehmet Yılmaz’ın, Cengiz Çandar’ın, Bilal Çetin’in, Ruşen Çakır’ın, Zafer Mutlu’nun, İlhan Selçuk’un , Güngör Mengi’nin, İsmet Berkan’ın, Hasan Cemal’in, Serdar Turgut’un, Ahmet Hakan’ın, Mehmet Barlas’ın, Çetin Altan’ın, Hasan Pulur’un, Fikret Bila’nın, Güneri Cıvaoğlu’nun ve birçoğunun mesela Ankara veya İstanbul Belediye Başkanlıkları için kime ve neden destek verdiklerini okumak, bilmek istiyorum.’’ dediğim gün bahsedilenlerin hiçbirisinin oyunun rengini aleni bir şekilde açıklayacağı akla gelmemişti. O gün ters gelen bu düşünce bugün birkaç tenkite rağmen hiçte ters gelmiyor. O gün ticari kaygılardan dolayı iş sahipleri, kişisel kaygılardan dolayı bireysel olarak hiçbir kişi oyunun rengini belli etmemişti. Bugün, 13 Eylül 2010 Başkanlık sitemine doğru yelken aldığımız gündür. Kişi ve kuruluşların tercihlerini artık aleni şekilde deklare etmelerinin Başkanlık sisteminin olmazsa olmazıdır. Referandumdan sonraki yeni trendimiz ise Başkanlık sistemi ve nasıl geçileceği olacak. Burada Başkanlık sitemine geçiş değişimi, mevcut parlamenter sistemin korunması ise statükoyu temsil edecek. Ben bunu tartışmaya açacak değilim. Başkanlık sisteminin ABD’den direkt kopya edilmesini Türkiye’nin dokusuna uymayacağını bilsem bile bunu tartışmam. Ancak Başkanlık siteminin emarelerinin Türkiye’de yaşandığını ve çok yakında diğerlerinin yaşanacağını söyleyebilirim. Başkanlık sistemine geçişi, Başbakanlık yapmış Cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Turgut Özal bayağı bir irdeledi. Bir ara Süleyman Demirel’de bu konuda kafa yormuştu. Bu konuda pek başarılı olamadılar ki bugün parlamenter sistemimiz devam etmekte. Nedense her seçim öncesi veya sonrası durum ne olursa olsun bu sistem tekrar tartışmaya açılıyor. Bazen mevcut sistemdeki çözümsüzlüğün çözümü gibi, daha çokta kişisel ihtirasların bir neticesi olarak ortaya atılıyor. Başkanlık sistemine geçildiğinin ayak seslerinden birisi ‘’fund raising’’ denilen seçim kampanyasında kullanılmak üzere fon toplama olayının AKP tarafından çok iyi şekilde sessizce gerçekleştirmesinden kaynaklanıyor. Diğer partiler gazetelere bir tek reklam bile veremezken AKP ‘nin nasıl olurda her günlük gazetenin arka sayfasına tam ilan verdiğinin izahı burada yatıyor. Kabaca bir hesabı siz kendiniz yapın, her büyük gazetenin arka sayfasının tam sayfa reklam bedeli herhalde 100 bin TL’den aşağı değildir. Kaç gazeteye kaç gün ilan verildiğini bir düşünün, milyonlarca TL sadece gazete reklamı nasıl ve hangi kaynaktan karşılandı? Beşiktaş’ta, Ortaköy’de , Bakırköy’de elime tutuşturulan, iftar sonrası binlerce vatandaşa dağıtılan bröşürler bilin ki AKP nin parti kasasından değil AKP nin yandaş kasalarından çıktı. Hayır’la ilgili bröşür elinize ulaştımı? Gazetede çarşaf çarşaf neden hayır demeniz gerektiğine dair bir şeyler bulabildiniz mi? İktidar yanlıları bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, aslında menfaatlerinin yatırımını yaptılar. Fund raising ile ilgili kısa bir bilgi geçeyim. A.B.D’de fund rasing olayı inanılmaz yaygındır. Siyasi partiler seçim zamanında devletin sağlamış olduğu yardımlardan ziyade partiler olarak fundraising toplantıları düzenlerler. Genellikle yemekli olan bu toplantıların tabağı 25 bin dolara kadar çıkar. Destekleyiciler ve menfaat bekleyen kişi ve kuruluşlar bu sayede seçim yardımını kılıfına uydurulmuş haliyle siyasilere aktarırlar. Bu kadar katı kuralları olmasına rağmen sistem hep esnetilir ve her seçimde de kanunsuz olarak yapılan yardımlarla ilgili de haberler medya da yer alır. A.B.D’de fundraising’ lere en fazla yardımı yapanlar ise petrol, ilaç ve silah şirketleridir. Bu parayı bu şirketler Amerika’da ve dünyada demokrasi ilerlesin diye vermezler. Kendi menfaatleri korunsun, kollansın diye verirler. Amerika’yı aslında kimin yönettiği sorusunun cevabı burada yatıyor. Amerika’nın Irak’da , Afganistan’da operasyon düzenlemesinin ardında birebir bu şirketlerin etkisi vardır. National interest ‘’ ulusal çıkarlar’’ kavramının yaratıcısı bu şirketlerdir. Bunların çıkarları Amerika’nın çıkarlarını oluşturur. Demokrasi, adalet götüreceğiz laflarıysa sadece kendi vatandaşlarını yüksek emeller için savaşıyoruz safsatasıyla kandırmaktan ibarettir. İddia ediyorum AKP Başkanlık isteminin olmazsa olmazı olan fund raising sürecini de başlatmıştır. A.B.D geçmişi olan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB Başmüzakerecimiz Egemen Bağış ve AKPM Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu bu konuları gayet iyi bilirler. Ancak diğer partiler bu gücün pek farkında değiller, farkındaysalar bile bu konuda çalışmıyorlar. Siz hangi yayın organında AKP hariç herhangi bir siyasi partinin propaganda yaptığını gördünüz veya işittiniz? Görsel medyanın kendilerine tanıdıklarından başka kendi çabalarıyla ortaya döktükleri bir şey yok. Mitingler bir yere kadar etkilidir, ancak fund raisingler de seçimden önce seçim sonucu için bir ipucu verir. Fund raising ‘ten en fazla para toplayan en fazla harcamayı yapacaktır. En ücra köşeye ulaşacaktır. Toplayamayan da seçimde arkadan nal toplayacaktır. Fund raising olayıyla beraber Türkiye’de bazı taşlar yerinden oynayacaktır. Düne kadar AKP ve hükümetine ters düşen TÜSİAD mensubu işverenlerden bazıları bile bakmışınız AKP’nin fund raising kampanyasına yardım etmiş olacaklardır. Zira kendi şirketlerinin geleceğinin kaygısı istemeseler bile istemleri dışında da hareket etmelerini sağlayacaktır. Bu neticede zaten bilineni pekiştirir, parayı basan düdüğü çalar. Şirketler ve medya kendi kaygılarından dolayı geleceğin iktidarına bahis oynayacaktır. Taraf tuıtmayan medya kalamayacaktır. Sonra bir bakmışınız sadece Demokrat ve Cumhuriyetçi olmuşuz aynı A.B.D.’deki gibi. Demokratlar değişimci AKP’yi, Cumhuriyetçiler statükocu CHP ‘yi temsil edeceklerdir. Milliyetçi kesim iyi düşünüp taşınmalı ve nerede mevzileneceğinin kararını vermelidir. Benim düşüncem, her ne kadar şu an için istemeseler bile demokrat değişimci kanatta kalacakları yönünde. İleride bir zayıflama anında kendilerini öne çıkarmanın yolu bu. Türkiye sağ ve sol olarak ayrılacağına göre milliyetçi kanat solcuların içinde yer alamaz.Ancak AKP’ nin önüne geçmenin yoluda şu anki solcu ve milliyetçi grubun birbirleriyle dirsek teması yapmasından geçer. Türkiye’de istismar edilecek olan konuların başında fund raising olayı gelecektir. Bugün 13. Eylül 2010 için fund raising olayı Türk seçmenine ters gelecektir. Genel seçime daha 10 ay var, ısınma turları başlamıştır , bu tarihten itibaren fund raising olayı gündeme gelecektir ve bir gün gelecek bugün için ters gelse de yakında kanıksar hale geleceğiz. Zira bu bir ‘’değişim ‘’ dir ve değişimin önüne kimse duramaz. Nedense değişimi de bize AKP getiriyor. A.B.D’de siyasi partilere belirli bir miktarın üzerinde kişi ve kuruluşlar yardım yapamaz. Yaptığı zaman suç oluşur ve yapan kişi de cezalandırılır. Fund raising genellikle kişi ve kuruluşlar için cuzi bir miktardır. 100-150 usd civarındadır. 2008 yılındaki Başkanlık seçimlerinde Obama rekor 750 milyon usd fund raising toplamıştı. Elbette seçimi kazanacak olanlardan medet umanlar hem Demokratlara hem Cumhuriyetçilerin fund raising kampanyalarına yardım ettiler. Bizde suistimalin veya çalınacak minareye kılıf uydurmanın burada kendisini göstereceği kesindir. Kaynağı belli olmayan ancak kişi ve kuruluşlar üzerinden hatta devletten yeşil kartla sağlık hizmeti alanların bile siyasi partiye yardım ettiğinin makbuzu ortaya çıkacak. Bu yazdıklarımın ardından 7 ay geçti. 7 ay sonra hassas bölgede inanılmaz değişiklikler oldu. Ortadoğu cadı kazanı. Başkanlık sitemiyle veya hepimizin çekincesi olan Başkanlık sisteminin kötüsü dikta rejimiyle yönetilen bir çok Ortadoğu ülkesi kendi iç dinamikleri sayesinde özgürlük! ve demokrasi! arayışına girdiler. Özgürlük ve Demokrasiyi dünyada sağlayabilecek kaç havari var? Bildiniz. Bir tek onlar var.