1976-1977 yıllarında Güneydoğu'da yatılı bir okulda öretmendim.  

Bayrak töreninde, İstaklâl Marşı'nı bir kısım öğrencilerimize söyletemezdik ne kelime; o bir kısım talebeyi sıraya bile sokamazdık.  

O talebeleri ara ki bulasın... Arazi olurlar, sanki yer yarılıp içine girerlerdi! Her biri kendine göre saklanacak bir delik bulurdu.  

Bu yüzden Okul Müdürü ve Nöbetçi Öğretmen arkadaşları bir sıkıntıdır alırdı. Ama o gibi öğrencilerle başa çıkamazlardı.  

*  

Fakat ben, bu hareketlerin gerçek mahiyetinin o zamanlar pek farkında değildim!  

Aslında, aynı örtülü ve dolaylı kıpırdanmalar ve gizli faaliyetler İstanbul'da iken de vardı.  

Ama ben, o zamanlar o hareketlerin de henüz ayırdında değildim.  

"Doğu Kültür Derneği" gibi kamuflaj isimlerle kurulan birçok derneklere gençler girer çıkardı.  

Özellikle doğulu bâzı arkadaşlar -diğerlerini tenzih ederim- buraları mesken tutmuştu.  

Sonraları anladım ki, gençlerimiz kandırılmaya çalışılıyor!  

Kendi devletine, kendi askerine, kendi polisine karşı dimağlarına kin, nefret ve düşmanlık tohumları aşılanıyordu.  

Gençler nefretle bileniyor. Düşmanca tavırlar aldırılıyor. Saf zihinler bölücü, ayrılıkçı fikirlerle dolaylı yoldan zehirleniyordu.  

O günlerde ekilen acı tohumlar; bu günlerde fidan olarak ne kelime, her biri koca birer zakkum ağacı olarak karşımıza çıktılar.  

Kamuflaj perdelerini indirdiler. Gerçek yüzlerini hayasızca gösterdiler. Gerçek çehrelerini yüzsüzce açtılar. Açmaya da hiç çekinmeden devam ediyorlar.  

*  

Sayısız gözlemlerimden sadece birini anlatmış olmam; bölücü terörün bu günlere nasıl, sinsi, gizli bir çalışma sonucu geldiğini belirtmek içindir.  

Öyleyse son zamanlarda yeniden hortlatılan ve kendisini tekrar göstermeye çalışan terör olayları hafife alınmasın diyedir.  

*  

Fakat yine de bölücü, uğursuz emelleri için; gençlere el atanlar -çok şükür ki- halkımızdan istedikleri desteği alamıyorlar. Halktan umdukları arka çıkmayı bulamıyorlar.  

İnşâllah hiçbir zaman da alamayacaklar, bulamayacaklar. Çünkü geniş halk kitleleri işinde gücünde... Evinde barkında... İstediği gibi yaşantısını sürdürüyor. Hayatına devam ediyor.  

Nasıl isterse öyle giyinip kuşanıyor. Neye inanmak istiyorsa ona inanıyor. Neyi yemek istiyorsa, onu yiyor. Nasıl ve kimle evlenmek istiyorsa, onunla evleniyor.  

Evinde, barkında, köyünde kentinde ayrıca hangi ayrı dili konuşmak istiyorsa öyle konuşuyor.  

Çünkü Anadoludaki halkın; devletiyle bir alıp vereceği yok. Halkın, devletiyle herhangi bir sürtüşmesi, söz konusu değildir.  

Ne diyelim, kendilerini ayrı gayrı sayanlara; kendilerini farklı sananlara Allah iz'an versin! Şuur ve bilinç versin! Akıllarını başlarına devşirsin!  

*  

Biz Türkiye'deki herkesi kardeş biliyor. Öyle inanıyoruz. Çünkü âyet diyor: "Ancak Müslümanlar kardeştir."  

Çünkü aynı dili konuşuyor. Aynı dine inanıyoruz. İşte asıl temel budur. Sonrası ayrıntı. Birlik ve dirlik burada, bu ruhta, bu temelde yatıyor.  

Bir gün dış kışkırtmalar bitecek. Çünkü dışarıdan üfleniyor, burada oynanıyor.  

Bir gün o kışkırtanların çanlarına ot tıkanacak inşâllah.  

Başkalarını içinde boğdukları fitne fesat; kendi ayaklarına dolanacak. Kendilerini vuracak. Zira Allah, bir zâlime başka bir zâlimi musallat eder. Sonra döner onu da kahreder.  

*  

Evet bir gün dış kışkırtmalar bitecek. Sular durulacak. Gençlerimiz sun'î/ yapay kıpırdanışlardan elini eteğini çekecek. Yersiz çıkışları terkedecek. Bilinçsiz hareketlerden usanacak. Onlardan uzak duracak.  

Ele güne karşı bir yumruk gibi bütünleşecek.  

Açık kalan kollar kardeşlerle yine dolup taşacak. Hasretle kapanacak.  

*  

Velhasıl bu günlere çok sinsi desise ve hilelerle gelindi. Menfur emellere; menfî usul ve metodlarla ulaşıldı.  

Sırtlar Batıya, AB'ye, ABD'ye ve Kuzeye yaslandı. Yani terör yedi düveli arkasına aldı.  

Türkiye yedi düvele karşı ikinci bir İstiklâl Savaşı yapar konumuna geldi.  

Yeniden Millî Mücadele verir oldu.  

Yeniden bir nefîs müdafaasında buldu kendisini.  

Yeniden savaşın içinde -hem de ne savaş- binlerce şehit verildi. Onbinlerce gâzi olundu.  

Daha da veriliyor daha da olunuyor!..  

Daha da verilecek daha da olunacak!  

Çünkü toprak; eğer uğrunda ölen varsa, vatan oluyor ancak!  

Bu bakımdan Türkiye'de olanları basite indirgemeyelim! Olayları hafife almayalım.  

AB aşkına Midyat'a giderken, evdeki bulgurdan olmayalım.  

Unutmayalım ki, Türkiye'nin bütünlüğü her şeyin üstündedir.  

Bütünlüğe gölge düşürecek durumlardan kaçınalım.  

*  

Bir bütün olarak AB'ye gireceksek, oh ne âlâ!  

Parçalanmamız pahâsına mı olacak bu iş yoksa?  

 

Alınmamız parçalanma pahâsına olacaksa,  

Bilsin Batı bunu, yıkarız dünyayı başlarına!