Ben ülkem Türkiye için, Türk insanın refah, mutluluğu ve esenliği için fikirler ve çözümler üreten, bunları halkımla paylaşmayı şiar edinen bir Türk vatandaşıyım. Liseyi bitirince Tıp Fakültesini, Makine Mühendisliğini kazanmama rağmen, ileride, vatanıma siyaset yolu ile daha etkin hizmet edeceğime inanarak ve buna ilişkin süreçleri planlayarak, çok zor bir imtihanı başararak Mülkiyeye girdim. Mülkiyeye girmek, Mülkiyede okumak, Mülkiye mezunu olmak gerçek bir imtiyazdır ve herkese nasip olamaz. Devlet Planlama Teşkilatında geçen Türkiye’nin kalkınma ve refahına dönük hizmet yıllarından sonra, asıl hedefimi gerçekleştirdim ve aziz milletimin temsilcisi olarak, İstanbul Milletvekili ünvanıyla, Yüce TBMM’de hizmetlerime devam ettim. Partimizin Genel Başkanının doğru-yanlış tercihleri sonucunda, ülkemize çağ atlatan, 75 yıllık Cumhuriyet tarihinde yapılmamış işleri yapan, icraatlere imza atan ANAVATAN Partimiz, ülkemizi dünyanın en gelişmiş on ülkesi arasına sokma vizyon ve misyonuna devam edemedi ve şimdilik ortadan kalktı!.
Yaşadım, gördüm ve anladım ki, aktif Milletvekilliği görevi sona erse bile, Millete ve Vatana hizmet sona ermemektedir. Bu nedenle aktif siyasetin dışında, görüş ve önerilerimi, fikirlerimi medya ve basında, kamuoyuna duyurmayı bir görev bildim. Ayrıca, düşündüklerimi, kitaplarımla eşime, dostuma bildirdim. Bu görevim, şuanda da devam etmektedir. Ancak, Türkiye’nin, özellikle son on yılda yaşadıkları, karşı karşıya kalınan olaylar, beni bu misyonumdan soğutuyor ve uzaklaştırıyor.
Türkiye için, endişe duyuyorum! Türkiye’nin sürüklenmek istenilen noktalarından endişeliyim. En kötüsü ise, özgürce fikir ve görüş ifade etme hürriyetinden uzaklaşıldığını gözlemliyorum. Muhalefet, muhalefet kalemleri birer birer sahneden çekilmektedirler veya böyle bir duruma mecbur bırakılıyorlar! Geçmişte yaşanan olaylar, o olayların yaşandığı koşullar, değerlendirmeler es geçilerek, tek taraflı yargılamalara tabi tutuluyorlar. Eskinin kişileri, şimdi birer kahraman olarak karşımıza çıkartılıyorlar. İşin ilginç yanı, tüm bunlar demokratik parlamenter sistemi korumak, demokrasiye sahip çıkmak iddiası adı altında yapılıyor!
Bidayetten beri, Demokratik rejime, Laik, Demokratik Cumhuriyete, Atatürk İlke ve İnkılaplarının izinde, bu mefkurelere inanarak, onlara sahip çıkmış bir kişiyim. Demokratik parlamenter sisteme karşı olan, darbe ve hareketleri hiçbir zaman tasvip etmedim. Ama, aynı şekilde Laiklik karşıtı odakları ve irtica heveslerini hep düşman olarak gördüm. Bu ülkeye büyük hizmetler vermiş olan Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Mülkiyeli Hasan Polatkan’ın, haketmedikleri hazin sonları, bana hep acı vermiştir.
Hiç şüphe yoktur ki, İktidarlar ve Hükümetler milletimizin sandıktaki oyları ile gelip, gitmelidirler. Bunun dışında bir yol tanımıyorum. Ancak, dünya siyaset tarihi, halkın oyları ile iktidara gelen, ancak İktidarlarını halkın lehine, halka hizmet, halk için kullanmak yerine, kendi gelecekleri istikametinde, menfaat sağlamak için kullananlar ve bunun sonucu olarak, ülkelerini tehlikeli yollara atan iktidar ve liderlerle doludur.
Türkiye’nin, bugün geldiği nokta ve gelecek, beni endişelendiriyor. Mülkiye’de okuduğumuz yıllarda, Türkiye’miz için, en ufak bir tehlike ve endişe hissettiğimizde, meşhur Atatürk resmini alarak, sokaklara dökülürdük. O tarihlerde sayısal azlığına rağmen, Muhalefet fevkalade etkiliydi. Belki, şimdiki nesiller hatırlayamaz ama 5 Milletvekili ile, bir Osman Bölükbaşı yeri göğü inletir, konuşmaları ile iktidarı yerle bir ederdi. Şimdi ise, Türkiye’nin ali menfaatlerini ilgilendiren birçok hadise ve sorunda, Muhalefetten olması gereken tepkiler gelmiyor. Belki de, büyük ölçüde İktidarın yörüngesine girmiş olan, basın ve medya, bunları halka duyurmuyor! Muhalefete yer vermiyor. Oysa, Demokratik Parlamenter Rejimlerde, İktidarlar kadar, Muhalefette fevkalade önemlidir. İktidar ve Muhalefet Demokratik Rejimin ayrılmaz parçasıdır.
Bir İngiliz Milletvekili arkadaşım söylemişti, Demokrasinin ve Parlamenter rejimin beşiği olan İngiltere’de, Milletvekilleri görevleri sona erse bile, ülkeleri için fikir, görüş, öneri üretip, bunları kamuoyu ile paylaşırlarsa, belli bir dokunulmazlığa sahiptirler. Bizde ise, Parlamenter sistemin olmazsa olmazı olan, tüm dünyada Demokrasi ile idare edilen ülkerde var olan, Milletvekillerinin fikirlerini, düşüncelerini özgürce söyleyip, görevlerini serbestçe yapmalarını sağlayan, dokunulmazlığın kaldırılması için, ne yazık ki Ana Muhalefet partisi fikir geliştiriyor. Oysa, içinde yaşadığımız ortamda, o kaldırmaya çalıştıkları dokunulmazlık, onların en büyük, hizmet güvencesidir.
Tüm bu ahval ve şerait içinde, durumu ve geleceği iyi görmüyor, bu nedenle, yazı ve kitap yazmaya son vermeyi ciddi olarak düşünüyorum...