Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus adetleri, kendine göre milli hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir.-Gazi Mustafa Kemâl Atatürk- (1923)  

             

                   Atatürk döneminde de başarılı öğrencilerin ABD ve Avrupa'ya öğrenime gönderildiğini görüyoruz. Fakat bu gençlerin tamamını bizzat devlet seçerek göndermiştir. Ve her öğrenci gönderildiği ülkelerde çok ciddi bir şekilde takip edilmiştir. Çünkü bu öğrencilerin tamamı ülkeye geri dönmek, ve yetiştirildikleri konuda ülkemizde gerekli organizasyonları kurmak için gönderilmişlerdir.  

        Gelenlerin tamamı modern Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında çok temel işlevler yerine getirdiler. Çünkü Atatürk döneminde; şimdiki gibi plânsız ve programsız, isteyenin ve parası olanın istediği ülkeye ve istediği okula gittiği, gidenlerin hiçbirinin ciddi bir şekilde takip edilmediği başıboş bir uygulama yoktu.  

            Bilinçsizce ve yanlışlıkla yapılan beyin göçü örneklerinden biri de Sosyal Psikoloji alanında dünyada otorite olan Prof. Dr. Muzaffer Şerif' in durumudur. Psikoloji kürsüsü Öğretim Üyesi Dr. Muzaffer Şerif Güneydoğu Anadolu'da köylüler arasında yaptığı bilimsel araştırmaları esnasında zamanın yönetimi tarafından gözaltına alınır. Emniyette Sorgu-sual, mahkeme derken derdini kimseye anlatamaz. Bu yetenekli genç bilim adamını ABD görür ve derhal sahip çıkar. Alır götürürler. Adına Enstitü kurarlar. Ölümü üzerinden yıllar geçmesine rağmen Muzaffer Şerif Sosyal Psikoloji bilim dalının dünyadaki en etkili ismidir ve günümüzde kullanılan psikoloji kavramlarının isim babasıdır. Onun eserlerini referans vermeden dünyanın hiçbir yerinde tezinizi kabul ettirmeniz mümkün değildir.  Fakat bu büyük beyin artık bizim değildir. Çünkü bu gerçek bilim adamımız ABD vatandaşıdır ve ŞERİF soyadı da SHERIFF olmuştur.  

        Gelişmiş batı ülkeleri sahip oldukları yetişmiş insan güçleri ile bilim ve teknoloji yaratıp bunları ihraç ederken bizim beyin kaybımız giderek büyümektedir. Yetişmiş beyin göçünü alan ülkeler, göç veren ülkelerin en iyi ve en yetenekli gençlerini titizlikle seçerek almaktadır.  

        Her yıl Üniversiteye girmek için ter döken, çaba harcayan bir buçuk milyon gencimiz okuyacağı üniversitenin seçiminde yurtdışına atlamada kendisine imkan tanıyacak olanları öncelikle tercih sebebi olarak görmektedir. Onlar kendilerini yetiştiren bu ülkede değil de gelişmiş batı ülkelerinde iş bulmayı, diğer bir ifade ile ikinci bir pasaport sağlamayı ve özellikle dışarıda yaşamayı tercih etmektedirler.  

        Ancak bu gençlere kızmayalım. Çünkü onlar ; ülkelerini sevmedikleri için, ya da başka ülkede yaşamayı daha çok istedikleri için değil, tam tersine kendilerine gerekli imkan sağlanmadığı, en önemlisi de burada üniversite bitirseler dahi dikkate alınıp adam yerine konulmayacaklarını bildiklerinden yurt dışına gitmeyi arzu ediyorlar.  

        Ülkemizde yurtdışına yönlendirilme süreci ilköğretimden itibaren başlamaktadır. İlkokulların başarılı çocuklarını özel okullar bulur ve reklamlarını yapmak üzere burs verip bünyelerine katarlar. Liselerin başarılı öğrencilerini önce dershaneler keşfeder ve abartılı maddi imkanlar tanıyarak kendi dershanelerine alırlar. Buralar da özel olarak yurtdışı için motive edilirler. Boğaziçi, Ortadoğu, Galatasaray gibi devlet üniversiteleri ile Koç, Sabancı, Bilkent , Bilgi gibi yabancı dille eğitim yapan özel üniversiteler hedef olarak gösterilir. Ayrıca çocuğun kabiliyet ve becerilerine bakılmadan devlet üniversitelerinin yabancı dille eğitim veren bölümlerine en yüksek puanlarla öğrenci alınarak beyin göçünün muhtemel adayları ve temin edilecekleri adresler belirlenmiş olur.  

        Bu üniversitelerin bir ayakları ABD'de veya bir AB ülkesindedir. YÖK'de devreye sokularak bu ülkelerdeki üniversiteler ile işbirliği içinde çalışılır. İşbirliği ise bilim alanında değildir. Bu işbirliği daha kolay beyin göçü yapılması alanındadır. Sözüm ona karşılıklı öğrenci ve öğretmen mübadelesi gibi hususlarda ikili özel anlaşmalar yapmışlardır.             Aslında bu ilişkiler daima tek taraflı olarak işletilen beyin göçünü kolaylaştırmanın  

basit ve yasal yollarıdır. YÖK bunu bilir. Ama yetenekli beyinlerimizin elimizden alınmasına engel olacağı yerde, bunların gidişlerine teknik imkan hazırlar ve adeta destek olur.  

        Bu arada medya kullanılarak çok cazip reklamlarla yurtdışından alınacak burslar tanıtılır. Yurtdışındaki üniversitelerin görkemli Kampüs yerleri içindeki şahane hayat  abartılı bir şekilde anlatılır. Oysa en uç ilimizde bulunan üniversitelerimizin imkanları dahi, bugün hiç de küçümsenecek gibi değildir. Bugün Anadolu'nun her noktasına yayılmış Türk üniversitelerinde oldukça iyi bir eğitim verilmektedir. Bu eğitim herhangi bir Amerikan  

veya Avrupa üniversitesinin bilimsel seviyesinden asla aşağı değildir. Anadolunun dört bir yanında kendi kendine yeterli kampüslerde gerçek birer bilim yuvası oluşturulmuştur.  

        Beyin Göçü ile ilgili reklamlar çok başarılıdır. Çalışkan öğrencilere ABD'de yaşama ve iş bulma yolu vaatleri yanında, derhal Yeşil Kart verilmesi dahil adeta bir yeryüzü cenneti vaat edilmektedir.  

DEVAM EDECEK