İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi ve İstanbul Fetih Cemiyeti, Yahya Kemal Enstitüsü tarafından 3/7 Kasım 2008 tarihleri arasında düzenlenen, Yahya Kemal Haftası'nın, İstanbul Üniversitesi Cemil Birsen Salonu'nda yapılan açılış toplantısına davet edildim ve iştirak ettim. Yahya Kemal Haftası'nın düzenleyicisi olan Prof.Dr. Kazım Yetiş'in konuşmasıyla başlayan haftada, Üniversite Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak ve Kültür Bakanlığı Müsteşar Muavini Sn. Nihat Gül, günün önemini belirten birer konuşma yaptılar. Tabiatıyla, yakın tarihimizin en büyük şairi olan, Yahya Kemal'in bu anma toplantısında, gözlerim Kültür Bakanı Sn. Ertuğrul Günay'ı aradı. Açılış oturumunun son bölümünde İstanbul Devlet Türk Müziği Korosu, Yahya Kemal'in eserlerinin seslendirildiği şarkılarla devam eden bir konser sundu. Bu konser gerçekten nefisti. Büyük bir keyifle ve hayranlıkla izledim. Konserde, daha ziyade Yahya Kemal'in şiirlerini büyük bir başarıyla seslendiren Üstat Münir Selçuk'un şarkıları okundu. Yahya Kemal, 3 Kasım 1958 yılında kendisini sevenleri üzüntü içinde bırakarak aramızdan ayrılmıştır. Yahya Kemal, 1884 yılında Üsküp'te doğmuş, tahsil için Selanik'e gitmiş daha sonra tekrar Üsküp'e dönmüştür. Yahya Kemal 1902 yılında daha ileri düzeyde eğitim için İstanbu'a gelmiş ve bu büyüleyici şehre aşık olmuştur. Selanik'te kendisine telkin edilen padişah karşıtlığı İstanbul'da yaşadığı ilk dönemlerde kendisine huzursuz bir ortam yaratmış ve onu Paris'e gitmeye zorlamıştır. Paris'te Dünya Edebiyatı, Tiyatro, Opera, Bale, Klasik Müzik konusunda kendisini yetiştirmiş ve Fransızcasını çok ileri seviyeye, adeta Fransızlar kadar Fransızca konuşacak düzeye çıkarmıştır. Yahya Kemal için Paris'te geçirdiği günler, Türk Milliyetçiliğinin ve Türklük fikrinin doruğa çıktığı ve memlekete özlem duygularının yükseldiği bir dönem olmuştur. Paris'te çok renkli günler geçiren şair, 1912 yılında memlekete dönmüştür. Büyük şair dönüşten önce şunları ifade etmiştir; "Paris'te son uykumu uyuyup, Rue des Ecoles'e çıktığım vakit, başka bir cihana gireceğimi ve gençliğimden bu akşam ayrılacağımı hissettim. İçim hüzünle dolu idi. Dokuz seneden beri Boulevard Saint Michel'in, Ecoles'un, Saint Germain caddesinin, Tıp Fakültesine giden sokaklarının, Odeon Galeri'nin bilhassa Luxemborg bahçelerinin artık aileden olmuş bir gölgesiydim. Vachette'e, diğer kahvelere uğradığım vakit artık bu akşam İstanbul'a döneceğimi haber almış olanlar da elimi sıkarlarken, simalarında hüzünle gülümser bir şey görüyordum. Hülasa, ömrümün dokuz senesini geçirdiğim Quartier Latin'den ayrılışım böyle oldu." Böyle biten Paris macerası sonucunda Yahya Kemal, Türk Ocağı'nda edebiyat, tarih toplantılarına katılır bu arada Ziya Gökalp, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Rıza Tevfik beylerle fikir mülakaşaları yapar ve dil konusunda Türkçeleşmiş, Türkçenin esas alınmasını savunur. Beraber oldukları yıllarda birbirlerini tanıma fırsatı bulan Ziya Gökalp ve Yahya Kemal daha sonra İstanbul Üniversitesi'nde birlikte çalışırlar. Bu arada Tevfik Fikret ile yakınlaşırlar ve Yakup Kadri ile birlikte 'Havza' adında bir dergi çıkartmaya karar verirler. Ancak Şair Yahya Kemal, Tevfik Fikret başta olmak üzere arkadaşlık ettiği birçok insandan farklı düşüncelere sahiptir. Türkçenin kullanılmasına ve bu şekilde Divan Edebiyatı'nın geliştirilmesine önem vermiştir. 1912 ve daha sonraki yıllar, şairin ifadesiyle milli acılar devresiydi. Yahya Kemal, Meşrutiyet ve Jön Türk hareketlerinin, aydınlarımız açısından büyük bir yanılgı olduğunu tespit etmiştir. Yahya Kemal, 1914 yılında başlayan 1.Dünya Savaşı'nın, Türkiye'ye olan etkilerini ve ızdıraplarını yaşamış ve hissetmiştir. 1. Dünya Savaşı'nın yaşandığı o acı günlerde Türk Ocağı'nda konuşmalar yaparak, gençlere millet ve memleket meseleleri hakkında bilgiler verirdi. Ancak Yahya Kemal, Milli Mücadeleye başlarken, Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanacağını bilmişti. 1918 isimli şiirinde bunu ön görmüş ve "mutlaka şafak sökecek" demiştir. Milli Mücadele günlerinde Mustafa Kemal'i tereddütsüz desteklemiş ve onun yanında yer almıştır. Daha sonra 1922'de Bursa'da Gazi Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşmış ve bu karşılaşmada İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Karabekir Paşa ile birlikte olmuştur. Mustafa Kemal kendisini Ankara'ya davet etmiş ve Atatürk'ün, Milli Mücadele hareketini destekleyen bir kalem eri olarak, Ankara'da Atatürk'ün yanında olmuştur. Atatürk, kendisinin kuvvetli Fransızcasını da dikkate alarak, Lozan Konferansı'nda görevlendirmiş ve İsviçre'ye doğru yola çıkmıştır. Lozan Konferansı görüşmeleri 2.5 ay sürmüş ve barış temin edilmiştir. Yahya Kemal, 1923'te Cumhuriyeti ilan eden TBMM'de, Urfa Milletvekilidir. 3 yıllık milletvekilliği dönemi içerisinde Ankara'da ve İstanbul'da bulunan şair, Atatürk'ün telkiniyle Türkiye'nin dış ilişkilerini desteklemek üzere Paris, Versay, Viyana, Budapeşte, Nis ve Cote d'Azur'a gitmiştir. 1925'de Suriye'de yapılan anlaşmada Yahya Kemal, Fransızlarla yapılan görüşmeleri yürütür. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle Pakistan, Polonya, Romanya gibi ülkelerde Türkiye'yi temsilen büyük elçilik görevini bihakkın yerine getirmiştir. Maalesef hastalığı ilerlemektedir. Tedavi için yattığı Cerrahpaşa'da 1958 yılının 3 Kasım günü hayata veda eder. 3 Kasım günü bütün ülkede bir matem yaşanır. Türk Bayrağı'na sarılı tabutu, Fatih Camii'nde kılınan namaz sonucunda vasiyeti üzerine Rumeli Hisarı'nda çok sevdiği, Boğaz'ı gören bir tepede toprağa verilir. Cenaze namazı esnasında herkes şairin söylediği şu beyiti hatırlar: "Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin, Buna bir çare yok mudur yâ Rabbe'l-âlemin?" Yahya Kemal bir İstanbul aşığıdır ve herkes tarafından bilinen Ankara'nın nesini seversiniz sorusuna, cevaben "İstanbul'a dönüşünü" ifadesini kullanır. İstanbul Üniversitesi Yahya Kemal Enstitüsü tarafından düzenlenen Yahya Kemal Haftası ve sempozyumu fevkalade güzel tertip edilmiş, konserlerle zirveye ulaşmıştır. Ben bu vesileyle şairin her biri birbirinden güzel olan şiirleri arasında, çok sevilenini buraya alarak sözlerimi bitireceğim. ENDÜLÜS'TE RAKS Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı... Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı... Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir. İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir. Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri, İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri... Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır; İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır. Alnında balka balkadır aşüfte kakülü, Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü... Altın kader her elde, güneş her gönüldedir; İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir. Raks ortasında bir durup, oynar, yürür gibi; Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi... Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli... Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli... Gözler kamaştıran şala, meftün eden güle, Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"