Sıra bana gelecek korkusuyla acıklı bir yazı yazmış. İşin içine okuyucuları da katmış ki, patronun gözüne dağ olsun. Bir kayıkçı hikâyesi ile işi dillendiriyor. “ Çöladamla beraber kürek çekiyorlarmış aniden dalgalar onu kapıvermiş.” Bana da öyle geliyor ki, sahibin gazabından öyle ürktünüz ki, çöl adamın dengesi bozulunca sen de arkasından ittiriverdin. Şimdi küreği tek mi çeksem terk mi etsem diye okuyucuya soruyor. Kayığınız kıçı kırık bir tekne, yüreğiniz belli bileğiniz belli! Gideceğiniz yer ise uyduruk muhal bir yer. Lakin o maraz halinize yine dünyanın en akılcı, en halkçı en yürekli devlet adamlarından biri; Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzü sütre yapmaktan utanmıyorsun. Terk etsen ne olur, devam etsen ne olur. Masallarda söylendiği gibi “var varası sür süresi…” SAHİP NE YAPACAK? Benim bildiğim sahip bu işe daha fazla tahammül edemeyecek. Her sabah dükkânı açtığında ortada bir sürü pislik, leş kokan bir hava, yalan, dolan ve kepazelikle karşılaşmaktan usanmış olması gerek. Onun için çağırıyor kâhyayı basıyor fırçayı: —Kardaşım “Öztok!” Bu ne rezillik? Ben sizin pisliklerinizle mi uğraşacağım. Doğru yazın idam fermanımı yazın. Nedir bu yalanlar, uydurmalar. Adımızdan utanın, adınızdan utanın! —Şey efendim, söyledim fakat… —Olmaz gardaşım, fakat makat dinlemem. Hergün aynı pisliklerle uğraşmaktan usandım. Her şeyin bir hududu var. Ben bir aile reisiyim, sizler aynı duyguyu anlamıyor musunuz? Size eşiniz çocuklarınız, çevreniz hiç mi bir şey söylemiyor. Bu pisliği temizleyin! Çıkın lütfen bir daha bunu konuşmayalım. Bak Bekir Bey; burada ilk korkacak sen değilsin. Sahip ortalığı berbat eden kürekçiyi gönderttikten sonra, ince bir temizlik yaptırır. Hani ne derler “iti öldürene sürüttürürler”. Bu iş tamamen ikmal edildikten sonra; bu işleri çekip çevirmekte dirayet göstermek bir yana zaman zaman kayıkçı korosuna eşlik eden Öztok gönderilir. Bu arada öyle hava eser ki orta yerde, buna sen bile tahammül edemezsin. Alırsın kürekleri eline, varırsın diğer kürekçinin yanına. Bulursunuz bir kayıkçık, asılırsınız küreklere. Ver elini güneş ülkesi. Asıl babam asıl! yeterki her ayın başında bir maaş veren bulunsun. Böylece meydan Ahmetçiğe kalacak! Küçük Ahmetçik! Benim Hürriyetim, benim Hürriyetim diye hem çalacak hem oynayacak. Sahibi eğlendirecek. Bu da ayrı bir hayal dünyasıdır.