Bir Kıbrıs yolculuğu daha... Mesleğimin güzel yanlarınladan birisi bu olsa gerek, her an hangi ülke veya şehirde gözünü açacağını bilmemek. Ve bu sayede bir çok kültür ve insan tanımak.

İnsan ve tüm canlılar. İyisiyle kötüsüyle, acısıyla, tatlısıyla öğrettikleri ile her yaşanan tecrübeye dönüşmüyor mu? Gökyüzü manzaralı seyahatte aklıma geliyor birden, yaşamların veya yaşamımızın üzerinde de uçabilseydik? Çok zaman başkalarına kuşbakışı hatta çoğu zaman at gözlükleri ile bakabiliyorken, kendi hayatlarımızın üzerinde uçup, orada neler oluyor neden sorgulamıyoruz?

O zaman ön yargılı olur muyduk, yine başkalarını suçlayarak veya yargılayarak kendi günahlarımızdan kaçabilir miydik?

Sanırım hayır... Çünkü yaşamımızdan yükseldikçe aşağıda kalan bedenimizi diğerleri arasında ben yapmak yerine o yapmayı tercih ediyoruz çoğu zaman..

Farkına varmadan baktığımız kişinin biz olduğunu, devam ediyoruz olumsuz konuşmaya, yargılamaya..

Görüyoruz günahlarını çırılçıplak; ama bedenimiz o olduğu için..

Kimse mükemmel değerlere ve olgunluğa sahip değildir. Kimse yeteri kadar empati yapamaz ve öngörülü olamaz. Olağandır da bu durum.

Bu olağanüstü yetiler hepimizde sınırlı. Ama bazıları ısrarla, olanı körelterek başkalarına zarar verdiklerini sanırken, kendilerie zarar vermekteler..

Yine de bilinçli bir eğitim (kültürel veya bilimsel) ile bu yeti güçlendirilebilir.

O halde, diyorum ki; etik ve hukuki sınırlar zorlanmadığı sürece, bırakın diğerleri de kendi yaşamlarında ve dilinizden özgür kalsın..

Ve derim ki benim çöpe attığım, geçmişi ve yaşanmışlığı, neden karıştırıp kendini düşürüyorsun.

Uç yaşamının ve yaşadıklarının üstüne. Bak oradan kendine. Kendini öteki yapmadan korkusuzca yüzleş.

İşte o zaman ne görüyorsun. Memnunmusun kendinden. Değilsen; Sus. Başkalarını ve artıklarını değil, kendini yaşa.

Hayat dediğin çabuk geçiyorken, ziyan edilecek kadar değersiz değil.

Değişim önce kendimizde başlar...