Antalya’da voleybolcu kızların kıyafetleri nedeniyle oyun alanının etrafının yüksek brandalarla kapatılması istenmiş ve kapatılmış. (17 Mayıs 2014 Gazetelerden) Zira sahanın karşısında olan bir okulun mensupları, kızların kıyafetlerinden rahatsız olmuşlar. Merak ediyorum, acaba neden rahatsız olmuşlar… Voleybolcu özellikle yabancı sporcu kızları görünce neler düşündüler ki, rahatsız oldular ve asıl ilginci bu olayın Türkiye’nin turizm başkenti, medeni ve modern bir şehir olarak bildiğimiz Antalya’da olmasıdır. Gerici okul yöneticileri biz kızların bacaklarını görmek mecburiyetinde değiliz, demişler. Oysa burada konu sadece spordur.
Bu zihniyet genelde 19 Mayıs Gençlik Bayramı törenlerine bir punduna getirip, yaptırmamaktan geçiyor. Bu yılda Soma faciası oldu. Bunu sebep bildiler ve 19 Mayıs’ı kaldırdılar. 19 Mayıs gösterilerine gösterilen asıl tepki, “19 Mayıs’ın baldır bacak gösterisi” olduğudur. Bunların akılları başka yerde! Kendilerini tutamayacaklarından korkup, yasaklıyorlar. Şimdi Türkiye’de ifade özgürlüğü olsa, aklıma gelen hususları daha da sert yazacaktım, neyse…
Bizim nesiler yıllarca ilk, orta, lisede adına muhtelit denilen sistemle okuduk. Sadece kız arkadaşlarımızla aynı sınıfta değil, beraber sıralarda oturduk. Hatta ben lise son sınıfta Karşıyaka lisesinde 6 B Edebiyat kolunda iki kız arkadaşımın ortasına oturmuştum. Aklımdan hiçbir zaman kötü bir şey geçmedi, zira geçemezdi. Alsancak Stadyumunda her yıl yapılan 19 Mayıs gösterilerine şortlarımızı, kıyafetlerimizi giyer, kız arkadaşlarla yan yana katılırdık. Bizler medeni insanlardık. Kız arkadaşlarımıza kardeşimiz olarak bakardık. Modern toplum yaşamında hanım arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla birlikte çalışıyoruz, görüşüyoruz, iş yapıyoruz ve bundan da memnunuz. Onların ayrı bir cinsten olmaları konusu aklımızdan bile geçmiyor. Bu bir eşitlik, medeniyet, kültür, çağdaşlık ve görgü meselesidir.
Değinmek istediğim diğer bir hususta, Adapazarı’nda site yöneticisi ile tartışan bir yaratığın evine gidip, tabancasını alması, sağa sola ateş açması ve bunun sonucunda hiçbir şeyden haberi olmayan 20 yaşında masum bir kızı salonunda otururken öldürmesidir. Yazıklar olsun… Yıllardır silah terörünün önlenmesi için çaba gösteriyorum. TBMM’de Milletvekili olarak görev yaparken, yetkili olanların dışında insanların silah taşımamaları, kolay silah alımının önlenmesi konusunda gayret gösterdim. Kanun teklifleri verdim. Böyle magandaların bellerindeki silahların toplanıp, el konulmasını savundum. Bu amaçla Sn. Nazire Dedeman tarafından kurulan Umut Vakfı’na da hep destek verdim. Bizim gibi ipten kazıktan kurtulmuş bazı insanların yaşadığı toplumlarda, bu yaratıkların eline silah verilir mi?
Geçen yıl kırmızı ışıkta durdu diye arkadaki şahıs bir mühendisi karısının ve çocuklarının önünde tabancasıyla vurdu ve öldürdü. En ufak bir hadise de ve münakaşada adam belinden silahını çekiyor ve öldürüyor. Zira silah almak bayiden sigara almak kadar kolay. Herkesin belinde silah var. Türkiye’de 5 milyon kişinin belinde silahla gezdiği bildiriliyor. Bu silah terörü, trafik terörü maden iş kazaları gibi fevkalade önemli bir konudur. İş kazalarında yılda 2500 kişi ölüyor. Trafik kazalarında da yılda 10,000 kişi ölüyor. Belinde silahla dolaşan yaratıkların işlediği cinayetlerde ise yılda 5,000 kişinin öldüğü Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerinden anlaşılıyor.
Bunlar bir Hükümetin diğer işlerinin yanında, çözmesi gereken ve insan hayatıyla ilişkili sorunlardır. Cezalarda caydırıcılık ön planda olmalıdır. Maden iş kazalarındaki ölümlerde trafik kazalarında silah terörüne ilişkin ölümlerde devlet devletliğini göstermeli, otoritesini kullanmalı ve bu ölümleri zecri ve acıtıcı tedbirlerle önlemelidir.