2020 yılı bütçesi, TBMM’de AKP ve MHP oyları ile kabul edildi. 2020 bütçesi, gider kalemi 1 trilyon 95 milyar TL, gelir kalemleri ise 956 milyar olarak bağlanmıştır. Bütçenin yüzde 16’sı eğitime, sağlığa yüzde 17’si ayrılmıştır. Tarımda 33 milyar, sosyal harcamalarda 69 milyar, harcanacaktır. Diyanetin payı da oldukça büyüktür. Ekonomide yüzde 5 büyüme, enflasyonda yüzde 8.5 beklenmektedir. İhracatın 190 milyar olması tahmin ediliyor.

Türkiye’nin en büyük sorunu akut duruma gelmiş olan işsizliktir. İş arayan, iş bulmaktan umudunu kesip evde oturanlarla birlikte 8 milyon kişi işsizdir. Adına genç işsizler denilen üniversite mezunu,  diplomalı/ yüksek lisanslı işsizlerin orana yüzde 30’lara gelmiştir. Zaman zaman üniversitelerde konuşmalar yapıyorum. Karşımda ki gencecik çocukların mezuniyetten sonra diplomalı işsiz olacaklarını düşündükçe içim sızlıyor. İşsizlere iş bulabilmek için, yatırım yapmak, yeni iş yerleri, fabrikalar açmak gerekir. Yatırım içinde, para/sermaye lazımdır. Türkiye, fert başına, tasarruf oranının yüzde 11 ile en düşük olduğu ülkelerden birisidir. Tasarruf olmadan, sermaye terakümü olmaz, yatırım finansman kaynağı bulunamaz. Faizlerin, talimatla düşürülmesi, tasarruf oranının artışına negatif etki yapar. Sanılıyor ki, faizler düşürülünce, yatırımlar artacak, enflasyon düşecek... Ama öyle olmuyor, yatırımların artmadığını Merkez Bankası ilgilileri de söylüyorlar. 

Yatırım finansmanı için iki olanak daha vardır. Birincisi, yabancı sermayedir. İkincisi de dış borçlanmadır. Bu iki seçeneğin devreye girmesi için ciddi ön koşullar vardır. Yabancı sermaye yatırım yapacağı ülkede, adaletin, insan hak ve özgürlüklerinin, tüm kurum ve kurulları ile tam anlamıyla işlemesini gözetir. Yabancı sermaye, yaptığı yatırımın getirisinin, rahatça, kısıtlanmadan dışarı çıkarılmasını ister. Güvence arar. Nitekim, dünyada, amade olan 1.2 trilyon dolar, yabancı sermayeden, ülkemiz 30 milyar dolaylarında, pek az istifade edebilmektedir. Makul, avantajlı faizlerle, dış borç bulabilmek kolay değildir. Ülkenin, planlı, programlı, rasyonel, ciddi yatırımlara sahip olması beklenir. Eğer dış borçlar, bir ülkeye rantabilite temin edemiyorsa, ağır yük olur. İsraf olur. Şimdiye kadar Türkiye’de, kalkınma süreci, Anayasal, ciddi, en değerli uzmanların çalıştığı, benim de mensubu olmaktan onur duyduğum, Devlet Planlama Teşkilatınca hazırlanan 5 yıllık kalkınma planları, yıllık programlar, icra eksenine dayanırdı. Planlama, ülkenin kaynakları ile gereksinimlerini, bilimsel, gerçekçi ölçütlere göre, önceliyen fonksiyon icra ederdi. Planlamaya sorulmadan, DPT’nin onayı alınmadan, hesapsız, kitapsız, gayri ciddi, tek bir adamın istek ve kaprisine bağlı, keyfi, çılgın projelere cevaz asla verilmezdi. Planlama, öncelik, kaynak harmonizasyonuydu. Planlamanın, başı Başbakan, aynı zamanda Hükümetinde başıydı. Türkiye, demokratik rejim ile bağdaşmayan, ülkenin temel kurumlarını yok eden, müesses nizamı hırpalayan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmiştir. Bizdeki, bu sistemin eşi, emsali, dünyada mevcut değildir. Bu sistemde, TBMM etkisiz ve yetkisiz duruma düşmüştür. Cumhurbaşkanınca atanan, Bakanlar, Meclise gereken önemi vermemektedirler. Bu durumdan gayet iyi biliyorum ki, iktidar partisi milletvekilleri de şikayetçidir. Söyleyemiyorlar ama onlarda tekrar parlamenter sistemi istiyorlar. 

Türk Devletinin, yıllardır temeli olan asıl devlet işlerini yürüten, müsteşarlıklar, müsteşar yardımcılıkları kaldırılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı kaldırılmıştır. Bakan yardımcısı atamalarında, liyakata önem verilmediğinden, bu pozisyonlara gelenler, yerlerini dolduramamışlardır. 600 yıllık Türk Devlet gelenekleri yıkılmıştır. Hariciyede, mülki idarede, adalette, maliyede, velhasıl her makamda, liyakat faktörü dumura uğratılmıştır. 

2020 bütçesine ilişkin olarak okuyucularımızı, rakamlara boğmak istemiyorum. Kolay anlaşılır, hususlara değiniyorum. DPT tarafından hazırlanan, plan olmadığından, bu bütçe hesapsız, kitapsız, Türkiye’nin 2023 hedeflerine yönelik bir bütçe değildir. Daha önce yazdığım, iki yazıda “2023 Hedefleri”, “Türkiye’nin, Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi olabilmesi”, konularına değinmiştim. Bu yönetim, 2023’de GSMH’nin, 2 trilyon dolar, ihracatın 500 milyar dolar olmasını hedeflemişti. Bu büyüme hızı ile bu yaklaşımla, 2023 hedeflerine ulaşmak, adeta imkansızdır. İkide bir dostlar alışverişte görsün kabilinden ilan edilen, YEP’lerde, sonuç vermemiştir. 

Bizim ANAP iktidarı olarak hazırladığımız ‘Değişim ve Transformasyon, yeni vizyon ve misyonlar’ plan ve programında, daha o yıllarda GSMH’nin, 4 trilyon dolar, ihracatın 1 trilyon dolar, turizm gelirlerinin 250 milyar dolar olmasını öngörmüştük. İşte bu makro büyüklükler, Türkiye’yi, dünyanın en gelişmiş ilk 10 ekonomisi arasına sokacaktı. Bu hükümetin, bu hedefleri tutturması mucizedir. TBMM’de, bütçe müzakerelerini dikkatle izledim. Bütçe üzerinde konuşan, parti grup sözcülerinin konuşmalarından, tatmin olmadığımı ifade etmek istiyorum. İşin espri tarafı kalmamıştır. Ağlanacak durumumuza gülmek doğru değildir. Ben, muhalefetin, hakarete, şahsiyetlerle uğraşmadan, kırıcı olmadan, ancak gerçekleri tüm çıplaklığı ile ifade ederek, sert yapılmasını savunanlardanım. Ben milletvekilliğim dönemimde, bu şekilde çalıştım. Bütün bu gerçekleri ifade ettikten sonra, milletimizin, umutlarını kırmak istemiyorum, Devlet Planlama Teşkilatı’nın yönetiminde, ülke gerçeklerine uygun proje, yatırımların, rasyonel, ekonomik ve sosyal politikaların devrede olduğu, yeni bir, ciddi, tutarlı, planlama ve değişim programı ile Türkiye’yi esenliğe çıkarabiliriz. At binenin, kılıç kuşananındır...