Büyük Atatürk ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” demiştir. Gene, Büyük Önder “Zorunlu olmadıkça, savaş cinayettir” demiştir. Türkiye’nin dış politikası, yıllarca bu iki temel felsefeye göre yürütülmüştür. Dünyanın en kritik jeopolitik bölgesinde bulunan Türkiye’nin güçlü, caydırıcı, büyük, iyi savaşan, teknolojiye öncelik veren orduya sahip olması şarttır. Türkiye’yi yönetenlerin birinci vazifesi, vatan ve milletin, ali menfaatlerini korumak ve kollamak, aynı zamanda her ülkü ile karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı iyi ilişkilere sahip olmaktır. 

Türkiye halen ne durumdadır... 

Komşularımız olan Ermenistan’la, Bulgaristan, İran’la, Yunanistan’la stabil durumdayız diyebiliriz. Ermenistan ve Yunanistan’la, Osmanlı Türk İmparatorluk döneminden gelen sorunlar aynen durmaktadır. Genosit iddiaları, Kıbrıs, Ege Adaları, Kıta Sahanlığı, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon aramaları sorunlarındaki gerilim sürüyor. İnişli, çıkışlı gelişmeler gösteren ancak mevcut AKP Hükümeti zamanında kötüleşen İsrail ilişkileri iyi değildir. İsrail ve Ürdün, ABD’nin, Ortadoğu’daki ezeli müttefikidir. Bu menfi duruma rağmen, özellikle Türkiyeli Museviler dikkate alındığında, Türk ve Musevi halkları dostluğundan bahsedilebilir. Her şeye rağmen, bu ülke ile ticari ilişkiler sürmektedir. 

Türkiye’yi yönetenler, her vesile ile Filistinlileri desteklemektedir. Oysa Türk Milleti, Birinci Dünya Savaşı sürecinde, Mehmetçiklerimizi arkadan vuran, orada vatan savunması için bulunan Paşalarımıza ihanet edenleri hatırlıyor. Rusya ile yakınlaşma, NATO’da müttefikimiz olan ABD ile ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi alınması, ABD ve NATO, hatta Avrupa Birliği tarafından tasvip görmemiştir. Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki ilişkiler iyi deniyor. Ancak, ABD’deki Başkanlık Sistemi ve Müesses Nizam, ABD Başkanlarının her istediğini yapmasına cevaz vermiyor. ABD’de sistem ‘Denge’ ve ‘Kontrol Mekanizması’na dayanır. Bizim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, bir eşi dünyada mevcut değildir. Hiç bir sistem, tek kişiye istediği gibi hareket edebilme, istediği kararları alabilmeyi, kararnamelerle 82 milyonu idare etme, kaderleri ile oynayabilme hakkını vermemektedir. 

Mısır önemli bir ülkedir. Arap dünyasının lideridir. Türkiye’nin, Mısır’la da ilişkileri fevkalade kötüdür. Bunun nedenlerini herkes biliyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile de ilişkiler gergindir. Türkiye’nin, Rusya ile ilişkileri, bu ülkeyi adeta stratejik ortak konumuna getirmiştir. Doğalgaz, petrol hatları, S-400, nükleer santral gibi konularda yakın ilişkiler içindeyiz. Ancak, “Rusya’ya ne kadar güvenilebilir?”, sorusunu yöneticiler, hep akıllarında bulundurmalıdırlar.  

Peki, herkesle aramız kötü olduğuna göre, kiminle iyidir? Dostlarımız var mıdır? 

Bizim bildiğimiz, hükümetlerde, dışişleri bakanları, büyük önem taşırlar. Bakıyoruz, Cumhurbaşkanına bağlı, sözcü, dış politikayı yönlendirmekte, hariciyenin işlerine müdahale etmektedir. Halihazırda, Dışişleri Bakanı kimdir?... Zaten, DPT, Maliye Teftiş Kurulları gibi dışişleri de darbe almış, Türkiye’nin en değerli, en iyi yetişmiş, çoğu Mülkiyeli olan meslek memurları, ‘Monser’ denilerek, bir tarafa itilmekte, hariciyeye, diplomasiden anlamayan, niteliksiz kişiler, büyükelçi olarak atanmaktadırlar. Bizler, yıllarca devlette görev yaptık, ben, DPT’de, TBMM’de vazife yaptım. Biz, her vesile ile doğru bildiklerimizi, hatalı gördüklerimizi, üstlerimize, Sn. Demirel’e, Sn. Ecevit’e, Sn.Özal’a, Sn.Erbakan’a, beraber çalıştığımız Bakanlara, Müsteşarlara ifade ettik, hiçbir zaman muaheze edilmedik, hatta takdir gördük... 

Örneğin; Turgut Bey, Üner Kırdar, Gündüz Aktan, Nabi Şensoy, Cem Duna, Özdem Sanberk, Kaya Toperi gibi diplomatlardan kurulu, Dışişleri kadrosuna danışır, onların fikirleri ile dış politikada önemli kararları verirdi... Bunun şunun ifade ediyorum, Dışişleri Bakanları, hükümetlerde, birinci plandadır. Cumhurbaşkanının, hükümetin izlediği dış politikayı yönlendirir, gerektiğinde müdahale eder... Türkiye, neden bir zamanlar çok yakın olduğu Suriye, Esad rejimi ile kanlı bıçaklı olmuştur. Türkiye, neden Suriye bataklığına saplanmıştır. Hani, Şam’da, Emevi Camii’nde, Cuma namazı kılacaktın... Suriye’de, durum her geçen gün içinden çıkılmaz hale geliyor. Türkiye, ekmek elden su gölden misali 5 milyon Suriyeliye, hem de 50 milyar dolar sarf ederek, bakmaktadır. Yahu, o paraya bizim kendi vatandaşlarımız için ihtiyaç var, o parayla, istihdam, eğitim, sağlık meselesini çözebiliriz. Şunu açıkça ifade edeyim, halkımız, Suriyelilerden şikayetçidir... 

Son olarak Libya meselesi var. Bu konuyu, akdedilen Münhasır Ekonomik Bölge, Deniz Sınırları Anlaşmasının durumunu gördükten sonra ele alacağım. Özal “Toplu Konut İdaresi ve Kamu Ortaklığı İdaresini” kurmuş, daha sonra konunun önemine binaen “Savunma Sanayi ve Türk Uçak Sanayi” kuruluşunu, ayrı bir müessese olarak hayata geçirmişti. Bu meyanda, Hava Kuvvetlerimizin ihtiyacını karşılamak için, zamanının en gelişmiş savaş uçağı olan F-16’ları Türkiye’de imal etmişti. Bu uçaklar, başarı ile hizmet gördü, hala da görüyor. Ancak 33 yıl oldu, metal yorgunluğu başladı. Türk Hava Kuvvetlerinin acil ihtiyacı şuanda en son teknolojiye haiz, F-35 uçaklarıdır. Türk Hava Kuvvetleri, NATO’nun en güçlü kuvvetidir. Bu durumu, sürdürmek için en az 500 adet F-35 uçaklarının filolarımıza katılması elzemdir, bu konu hayati öneme haizdir. “Efendim, gerekirse başka yerden uçak alırız” sözü safsatadır, çare değildir. Bu hususu, ayrıca tartışabilirim. (Rusya’dan Suv35, Suv57 alırız iddiaları). 

Şüphesiz ilişkilerin bozulmasında ABD’nin de suçu vardır. Türkiye’ye, müeyyide uygulamak saçmadır. Sonuç olarak, ABD ile ilişkileri eskisi gibi düzeltmek her iki tarafında yararınadır. Bu konuda görev, Hariciyecilere düşüyor. Türkiye’nin, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi gibi önemli kuruluşlarla da ilişkileri iyi yolda değildir. Türkiye, her geçen gün AB üyesi olmaktan uzaklaşıyor. Türkiye, insan hak ve hürriyetleri, adaletteki eksiklikleri nedeniyle, Avrupa Konseyi tarafından denetim listesine alınmıştır. S-400’ler nedeniyle, NATO ile de ilişkiler arzu edilen noktada değildir. Bazı kaynaklar, “İncirlik’i, Küreciği kapatırız” diyorlar, bu iki üs NATO üssüdür, NATO’dan çıkmanız gerekir. 

Son olarak, Irak’taki durumda çok karışıktır, Irak’ta, Osmanlı Türk Devleti sınırları içinde 4 milyonu aşkın Türk yaşamaktaydı. Bunlar özbeöz Türklerdir. Bunlar, Misak-ı Milli sınırları içinde olan bölgelerde, Kerkük, Musul, Telefer, Süleymaniye’de kalan ve oralarda ikamet eden kardeşlerimizdir... Kardeşlerimiz yıllardır can ve mal güvenliğinden yoksun, mezalime uğramışlardır. Türkiye, bu kardeşlerimize, yeterince sahip çıkmamıştır. Kürtler, Barzani kendi özerk bölgesini oluştururken, neden özerk bir Türk Bölgesi Federasyonu, hatta Kuzey Irak Türk Devleti oluşturulmaz. AKP Hükümeti zamanında anlaşmalarda Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’nin terk edilmesini içime sindiremiyorum. Suriye’den, Libya’dan önce orayı geri al, Türk Bayrağına dalgalandır... 

2020 başında, Türkiye fahiş dış politika yanlışları ile yeri bir sürece giriyor... Neler olacak, hep beraber göreceğiz, görüş ve fikirlerimizi zaman içinde açıklayacağız...