TİMSAHIN KARNINDAKİ ÇOCUK KOLU ÖLÜMÜN AĞZINDAKİ ALTMIŞ ÇOCUK
Abdullah KILIÇ
Gelişmiş ülkelerin insana verdiği değer ile bizdeki vaziyeti aynı gün gördük.
Haberlerden biri bir çocuğun kolunu koparan timsahın yakalanıp karnından yuttuğu kol çıkarılarak çocuğa yapılan operasyonu, diğeri bir Kur’an kursunda gaz sızıntısı sonunda meydana gelen 18 yavrumuzun katledildiği faciayı konu alıyordu.
Birinde insana verilen değer hiçbir tereddüde mahal bırakmadan ortada, diğerinde bizim tarifi imkânsız mürailiğimiz ve akıl almaz laçkalığımız gürz gibi beynimizde patlıyor.
Konuya “anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az” şeklinde son derece önemli tespitlerle yaklaşan Taraf Gazetesi Yazarı Ahmet Altan’ın yazısını “ben Müslüman’ım” diyen herkesin özellikle de dinî görev ifa edenlerin okumasını isterdim.
Altan, “Çocuklar ve Din” başlıklı yazısında ölen çocukların bir gösterişe kurban edildiğini bunun dinde hükmünün ne olduğunu soruyor. Bir ilçede yamaca kerpiçten yığma üç katlı yapı yaptırıp, doğal gaz sistemini de altına bir bomba gibi yerleştirirseniz, kapısına “Kur’an Kursu” yazdığınızda Altan’ın bu tespiti hafif bile kalır. Bunun dinde adına; “münafıklık” denir. Münafıklık küfürden beterdir. Allah bu tavrı sergileyenlere verilecek azabı haber verirken “Vay onların hallerine” demektedir.
Gerçeğin “çocukları iyi ve güvenli yaşatmak olduğu”nu belirten Altan bu durumun ne manaya geldiğini sorguluyor.
Öncelikle “hocam çocuklarımız size emanet” sözünü; “merak etmeyin efendim” diye karşılayanlar emanete ihanet etmiş oluyorlar ki; zaten bu münafıklığın önemli faktörlerinden biridir. Ayrıca Kur’an da aklımızdan çıkaramayacağımız ayetlerden biri olan “bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir” hükmü işin vahamet boyutudur. Bu hüküm, faciada dahli olan herkesin düşünmesi gereken bir hükümdür.
“Ben günahkârım, dindarlar benim sözümü neden dinlesinler” ifadesi kimin için geçerli ise asıl onun imanını dinini sorgulaması gerekir. Dinsiz bile olsa bir insan doğruyu söyleyebilir. Müminde doğruya itibar eden insandır. Zira Allah katında hakikat tekdir.
Ahmet Altan’ın altı çizilmesi gereken ve dinimizin temel kaynakları olan Kur’an ve Hadislerde bunu teyit eden yüzlerce mesnet vardır. Altan’ın bu ifadeleri şöyle:
“Ta içten, ta derinden biliyorum ki kul kula emanettir.”
“İbadet sana emanet edileni korumakla başlar”
Bundan sonra Altan “Tanrıya inanmasam da bununla ilgili bir sezgim var benim” diyor. Ben haddim olmadan diyorum ki, size hakikati ve hakkaniyeti fark ettiren, dar vakitlerinizde ilerilere baktıran yüreğinizde hissettiğiniz o duygular imanınızın kanat çırpışlarıdır.” İman gönüllere böyle yerleşir, mukaveleyle değil.
“O benim yarattıklarımı koruyun, bir birinizi koruyun, diğer kullarımı sevmeden beni sevemezsiniz diyecektir.” Size Kur’an’dan Hz. Süleyman kıssalarını okumanızı tavsiye ederim. Sözünüzü teyit eden şu Hadis-i Kutsiye de dikkatinizi istirham ederim:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazsınız.”
Altan’ın biraz sitem, biraz da ümitsizlik yüklü şu cümlesi çok can alıcı:
“Benim hiçbir dindar’a din anlatmaya hakkım yok.” Lütfen “ASR” suresini okuyun, birbirimize doğruları nezaketle ve usulüne uygun bir şekilde söylememizin Allah’ın emri olduğunu göreceksiniz.
Altan yazısını mealen şöyle bitiriyor:
“Ama inansaydım ve bilseydim en büyük ibadetin insanları, çocukları korumak olduğuna, O’na duyulan imanın en büyük ibadetin bu olduğuna dair ifadeler bulurdum.”
Altan; ifade gücü, kültürü ve cesur tavrıyla bir entelektüeldir. Bu birikimini artırmak topluma gereğince aktarabilmek için toplumumuza hâkim olan imanî esasları ve onun temel bilgilerini de özümsemesi gerekir. Belki de o el yordamı havasıyla ulaştığı intibaı veren bu İslami gerçekleri dile getirerek, dindarlık taslayanlara bir ders vermek istemiş olabilir.
Dolayısıyla bu yazıyı okurken bıyık altından tebessüm de edebilir. Olsun, bu ders her şeye değer. Allah “insanı eşref-i mahlûkat” olarak yaratmıştır. Dolayısıyla onun hak ve hukukunu gözeten her yazı, her gayret ve ifade sonsuz saygıya layıktır.
Yorumlar