İSLÂM   TARİHİNDE   GAZAVÂT ( SAVAŞ’LAR)!...

Asr-ı  Saâdet’de, Peygamber’imizin  risaleti  ve  Huhlefâ-i  Raşidîn  dönemlerinde, müşrikler, yahûdî- münafık  ve  hıristiyanlarla  müslümanlar  arasında  cereyan  eden muharebe  sayısı, küçük  çaptaki Seriyye( çete, önalma, çevirme, muhasara  harekatı  da  dahil  olmak  üzere),66 dır. Bu  Muharebe’lerden,  Resûl-i   Ekrem   salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendiumizin  bizzat  iştirak  buyurduğu , kumanda  ettiği  muharebe  sayısı, Bedir,  Uhud, Handak( Ahzab), Huneyn  ve Gazvetü’l-Usre(zorluklar  savaşı), Tebük  gibi  büyük  savaşlar  da  dahil  olmak  üzere, 27  savaştır.

Bütün  bu  savcaşlarda  şehid  düşen,  mühâcir  ve  ensâr  sahabe  sayısı, 250  kişiden  ibarettir. Devlet-i  aliyye-i  Osmaniye’nin  dini, vatanı  ve  milleti  korumak  için, yalnızca, Çanakkale’de verdiği  şehid  sayısı  252.000  kişiydi. Bire  bin  nisbetinde  daha  yüksek..

Mekke  müşrik’leriyle, Hazreti  Peygamber  ve  Ashabı  arasında  cereyan  eden,  ilk  büyük  gaza’da, Bedir  Muharebe’sinde  İslâm  Ordusu,  mücâhid’lerinin  sayısı, 310  küsûr  kişiydi. Berâ’ ( İbn-i  Azîb)  radiya’llâhu  anh’den  rivayete  göre  demiştirki:  Muhammed  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem’in  Ashab’ından  Bedir’de  hazır  bulunanların  sayısı, Tâlût’un ( Erdün)  nehrini  kendisiyle  beraber  geçen  sahabının  gibi  sayısı  üçyüz  on  bu  kadardır.  Berâ’ ( devamla) :  Hayır  Vallâhi  tâlût  ile  beraber  nehr’i,  yalnız  mü’min  olanlar  geçti  demiştir. 

Buna  mukabil, Mekke  müşrikleri  İslÂm  Ordusu’nun  en  ez  dört  katı,  tam  musallah, demir  zırhlı,  tamamı  binekli  bir  ordu  ile Ramazan-ı  Şerif  ayının 17. Cum’a  günü  Bedir’de  karşılaştı. İslâm  Ordusu Bedir’e  ulaştığında   Sa’d  bin    Muâz   tarafından  Resûlullah  için  muharebe  meydanına  yakın  düz  bir  yerde  gölgelenmek  üzere  bir  çardak  yapıldı. Resûlullâh  ile  Ebû  Bekir  burada  oturdular. Bir  ara  Resûlullâh  harb  sahasını  gezdi.  Eliyle  işaret  edereke  ve  Kureyş  eşrafının  adlarını  birer  birer  sayarak,  İnşâ Allâh!  Şurası  falanın  maktelidir,(  öld7ürüleceği  yerdir)  burası  da  falanın,  burası  da  filanın!  Diye  göstermiş  ve  hakikaten  haber  verdiği  kimselerden  hiç  birisi  gösterilen  noktayı  ileri  geri  tcavüz  etmeyip  oraya  devrilmiştir.

“ Andolsun,  sizler  güçsüz  olduğunuz  halde Allah  Bedir’de  de  size  yardım  etmişti.  Öyleyse  Allah’tan  sakının  ki, O’na  şükretmiş  olasınız.”  “  O  zaman  sen  mü’min’lere  şöyle  diyordun:  İndirilen  üç  bin  melekle  Rabbinizin  sizi  takviye  etmesi,  sizin  için  yeterli  değil  midir?”( Âl-i İmran/ 3/123,124) 

İbn-i  Abbas  radiy’allâhu  anhümâ’ dan  rivayete  göre,  Nebî    salla’llâhu  aleyhi  ve  selem  Bedir  günü  ( Ey  Ebû Bekir!)  İşte  şu  Cibril’dir.  (  Allah  tarafından  sana  yardımcı  geldi)  atının  başını  ve  gemini  tutumuş,  harb  silahı (  ve  zırhı)   üzerinde( hücuma  müheyya( hazır  bir  vaz’iyyette)  bir  halde  bulunmuştur.

Bedir’de, müslümanlar, İslâm  Ordusu,  sayıca  az, silah teçhizat  bakımından  kifayetsiz at  ve  deve  bakımından  ekall-i  kalîl  olmalarına  rağmen, “ Ve  Cünûdün  lem  teravnehâ) görmediğini-  görünmeyen, Allah’ın  askerleri  tarafından, Peygamber’imizin  mu’cize  olarak  haber  verdiği  gibi,  Kureyş’in  ileri  gelenleri  birer  birir, İşaret  buyruldukları  yerlerde  yere  serilmişti.  Kureyş’in  en  azılı, Allah  ve  Peygamber  düşmanı, Ebû  Cehl,  Afra  isimli  bir  kadının  iki  oğlu,ki  isimsiz  kahramanlar Muâz  ile  Mavvize  tarafından  kılıç  darbeleriyle  yere  serilmiş,  son  nefesini  vermek  üzereyken: Enes  İbn-i  Mâlik   radiy’allâhu  anh’den  gelen  rivayete  göre,  Resûlu’llâh  salla’llâühu  aleyhi  ve  selem:  - Acabâ  Ebû  Cehl  ne  iş  gördü  ne  oldu?  Kim  sakıp  anlar?  Buyurdu.  İbn-i  Mes’ud: -  Ben  bakar,  anlarım,  diyerek  gitti  ve  Ebû  Cehl’i Afrâ’    kadının  iki  oğlU( Muâz  ile  Muavviz)  tarafından  vurularak,  son  nefesinde  ölüm  halinde  buldu. İbn-i  Mes’ud: - Â, sen  misin ebû Cehil? ( vuruldun  mu??)  dedi. Ravî  derki: Sonra  da  İbn-i  Mes’ud  Ebû  Cehl’in  sakalından  yakalayıp(  çekti) Ebû   Cehil: - Sizin  öldürdüğünüz  kişinin  fevkinde(  üstünde)  bir  kimse  var  mıdır?  Yahud  kendi  kavminin  öldürdüğü  kişinin  fevkinde  bir  kimse  var mıdır?  Dedi.

( İbn-i  Mes’ud  ben  vardığımda  Ebû  Cehnl’i  son  nefesinde  buldum.  Ve  ayağımı  boynuna  dayayarak:  Ey  Allah  düşmanı,  Allah  seni  hor  ve  zelil  kılsın! dedim.  Ebû   Cehil:  Niye  beni  horluyorsun,  sizin  öldürdüğünüz  kişi  hakir  olur  mu?  Dedi.  Diğer  bir  rivayete  göre  de  İbn-i  Mes’ud  sonra  Ebû Cehl’in  başını  koparıp  Resûlu’llâh’ın  huzuruna  getirdim,”  demiştir.

Ebû   Talha  radiya’llâhu  anh’den  gelen  rivayete  göre  şöyle  demiştir:  Bedir  günü  harb  sonunda  Nebî  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Kureyş  eşrafından  yirmi  dört  kişinin   cesedlerinin  bir  araya  kaldırılmasını  emretti  de  bunlar  Bedir  kuyularından  pis  bir  kuyu’ya  atıldılar.  Bu  suretle  bu  pis  kuyu  yeni  pislikleri  ihtiva  ediyordu. Bir  de  Resûlu’llâh,  düşman  bir  kavme  galebe  edince  onun  açık  bir  sahasında  üç  gün  kalmak  adeti  idi. Bedir  Harbi’nin  üçüncü  günü  olunca  da  Resûlu’llâh  devesinin  getirilmesini  emretti. Yol  ağırlığı  deveye  yüklenip  bağlandı. Sonra  Resûlu’llâh  yürüdü. Ashabı  da  kendi  peşi  sıra  yürüdüler. Ve  birbirlerine,  her  halde  Resûlu’llâh  ba7zı  hacet  için  gidiyor,  sanırız,  dediler. Nihayet  Peygamber’imiz  maktullerin  atıldığı  kuyunun  bir  tarafında  durdu  ve  maktullerin  kendi  adlarıyla,  babalarının  adlarıyla  çağırmaya  başladı  da: Yâ Filan  İbn-i  Filân! Yâ Filân  İbn-i  Filân!  Siz  Allah  ve  Resûlü’ne  itaat  etmiş  olsaydınız  itaatiniz  sizi  sevindirri  miydi?(  Şüphesiz  sevindirirdi).  Ey  maktûller! Biz,  Rabbimizin  bize  va’ad’ettiği  nusret  ve  zaferi  muhakkak  surette  gerçek  bulduk. Siz  de ( batıl) Rabbinizin  va’d’ettiği  mevhum  nusret  ve  zaferi  gerçek  buldunuz  mu?  Ravî  Ebû  talha  derki:  Bunun  üzerine  Ömer:  Yâ Resûle’llâh!  Kendilerinde  hayat  eseri  bulunmayan  şu  cesedlere  ne  söylersin?  Dedi.  Bunun  üzerine  Resûlu’llâh  salla’llâhu  aleyhi  ve  selem:  Muhammed’in  hayatı  yed-i  Kudretinde  olan  Allah’a  yemin  ederim  ki,  benim  söylediğim  sözleri  siz  onlardan  daha  iyi  işitir,  değilsiniz!  buyurdu