Bursa Ulucami Tertibi bütün veçheleriyle akâmete uğramış, bütün iddialar tamamen çökmüştü. Demokrat Parti’nin Avdetî ( dönme) Sebatayist kanadının en karanlık veçhesi, devrin Dahiliye Vekili, Namık Gedik, tazyîk ile emrindeki, İstanbul ve Kütahya Emniyet Teşkilatını harekete geçirerek, iddia ve ithamlarla uzaktan- yakından hiçbir alaka ve münasebeti ve irtibatı bulunmadığı halde, bırakınız tevkîfi, Nearete alanmaları için dahi, hiçbir sebeb bulunmayan ma’sum insanları, önce nezarete aldırdı, sonra da uydurma fezlekelerle Mahkemeye sevkettirerek, Tevkîf edilmelerini te’min etti. Fakat, bütün baskılara rağmen, önce, İlâhî Adalet tecelli etti, sonra da Türk adaleti incelediği dosya’da, mazlum ve maznunların tevkîfi ve mahkumiyeti için hiçbir sebeb ve delil bulunhmadığı tesbit etti, önce tahliye ve sonra da berâet kararı verdi.
“ Onlar,( Yahûdî’ler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranlarını hayırlısıdır.” ( Âl-i İmraün/ 3/54)
Demokrat Parti’nin karanlık yüzü, Avdetî( dönme) Sebatayist cenahındaki başta Dahiliye Vekili, Namık Gedik ve diğer vekillerle, T.B.M.M.’ sind bulunan milletvekilleri, Sahib-i zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid için, kendisini ve yakınlarını i’dama kadar götürecek hainc bir tertip- tuzak kurdular, ama, Allah, onların Allah dost’larına kurdukları bu tuzakları, oyunları bozdu.
Büyük Selçûkî, Anadolu Selçûkî, Osmanlı Devleti aliyye’mizde ve Cumhuriyet dönemlerinde, şeyh’ler, ulema, devlete hizmetleri sebkat etmiş ümera( devlet adamları) müftü’ler, vaiz’ler eimme, huteba, Hazire denilen cami’i’lerin hemen yanında, umûmiyetle önünde ve sağında- solunda bulunan bakımlı küçük mezarlıklara def’edilirlerdi.Mevlevî Postnîşin’leri( Mevlevî Şeyh’leri) ise, Mevlevîhâne’lerin avlusuna- bahçesine defn’edilirlerdi.Ba’zıları, yol açılması ve diğer sebeblerle bugün yok edilmiş olmakla birlikte, halâ, fatih, Süleymaniye ve başka Selâtîn Cami’i’lerini hazireleri vardır, hala da bu hazirelere definler yapılmaktadır. Cumhuriyet döneminde bu Hazirelere defin için bir şart getirilmiştir; Bu Hazirelere defin için, Bakanlar Kurulu,( Başkanlık Kabinesi Kurulu) kararı gerekmektedir. Uygulamada, Yetkililere haber veriliyor, ilgililere Telefon ta’limatıyla izin verildiği- verileceği bilidiriliyor, defin gerçekleştikten sonra, Başkaanlık Kabinesi Kararı istihsal ediliyor.
Te’âmül,edep bu, Hatta Ölüm vuku’ bulduğunda kimlerin nereye defn’edileceği bile önceden tesbit ediliyordu. Nitekim, İstanbul, Fatih Cami’i Haziresinde, Hazreti Fatih’in Makam Türbesinin kuzeyinde, dersiâmlara tahsis edilmiş bir yer vardı.İstanbul’da vefat eden bir dersiam kimliğine bakılmaksızın buraya defn’edilecekti. Hatta, Türkiye’nin herhangi bir yerinde vefat eden bir dersiam’ın yakınları varisleri, İstanbul’a nakletmek istemeleri halinde, kimliğine bakılmaksızın buraya defn’edilecekti.
16 Eylül 1959 Çarşamba günü, Mürşid-i Kâmil, Müceddid, İstanbul, Çamlıca- Kısıklı’daki köşkünde dünya sürgününü tamamladı, dünyevî, zâhirî, Tecdid, ihda ve irşad vazifesini tamamlayıp, bâtînî, ma’nevî, hakîkî tasarrufuna geçti.
Yakınları, Mübarek Na’aş’ının nereye defn’edileceğini hiç düşünmediler. Teâmüllere yer belliydi, İstanbul’da, Fatih Cami’i Haziresinde, Fatih Sultan’ın Makam Türbesinin kuzeyinde bulunan dersiamlara tahsis edilen yere defn’edilecekti. Soranlara böyle söyledi, vefata ilânında, 17 Eylül 1959 Perşembe günü, ikindi namazına müteâkıp, Fatih Cami’i Haziresindeki Makber-i Mahsusuna defn’edileceği yazıldı, duyruldu.Diğer taraftan, Süleyman Efendi Hazret’lerinin müntesibi ve bağlılarından, Aslen , Kayseri’li, Hacı Refik Bürüngüz Merhum, devrin T.B.M.M.’si, Başkanı Vekili, Kayseri Miletvekili, İbrahim Kirazoğlu ile görüştü. İbrahim Kirazoğlu devrin Başvekili, Adnan Menderes ile görüşmüş, Menderes, İbrahim Kirazoğlu’na, 2Aile’ye ta’ziyetlerimi iletiniz, Merhum’un Fatih Cami’i Haziresine defn’edilmesi için, İstanbul Valisi, Fatih Kaymakamı ve Vakıflar Bövlge Başmüdürü ta’limatlandırılmıştır, Mezar açılacak, defin için her şey hazır edilecek,” diye dönmüştür.
17 Eylül 1959 Perşembe günü, Süleyman Efendi Hazret’lerinin Mübarek Na’a’şı, Kısıklı’daki köşkünde gasli, Teçhiz-ü Tekfini, büyük bir i’tina ile, ehl-i Sünnet akidesine tam uygun olarak yapıldı.Cenaze Alayı, Kısıklı’dan, Fatih Cami’i’ne doğru yola çıkarıldı. Mübarek Na’a’ş, eler üzerinde, omuzlarda, Üsküdar’a götürülecek, Üsküdar’dan Kabataş’a Arabalı Vapurla geçilecek, oradan da Fatih Cami’i’ne intikal ettirilecek, İkindi namazını müteâkiben, Kılınan cenaze namazının ardından, Kabr-i Mahsusuna defn’edilecekti.
Cenaze Alayı, Millet Parkı, Altunîzâde’ye ulaştığında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı kalabalık bir polis müfrezesi, Paris vasıtalarıyla yolu kapatmışlar, Cenaze Alayı’nın önünü kestiler.
Devrin İstanbul Emniyet Müdürü F aruk Oktay,2 Birinci derecede amirim, Dahiliye Vekili, Namık Gedik’ten kat’î ta’limat aldım, Cenaze kesinlikle Fatih Cami’i’ne götürülmeyecek, bir rivayete göre,” Karacaahmed Sultan Mezarlığı’nda polis’in açtığı bir mezara defn’edilecek,” bir başka rivayete göre, “ Anadolu Yakasında bir yerde bir çukur kazılacak, cesedi oraya atılacak.” Kendisine, Başvekil Adnan Menderes’in İstanbul Valisi, Fatih Kaymakamı ve Vakıflar Bölge Başmüdürlüğü’ne ta’limatı var. Bu ta’limata göre Fatih Cami’i Haziresinde mezar yeri kazılmış, defien için hazır hale getirilmiştir,” denilmiş olmasına rağmen, Emniyet Müdürü 2 Nuh dedi, Peygamber, demedi.Bu arada Vali dahil hiç bir makama ulaşılamadı.Süleeyman Efendi Hazret’leri’nin Cenaze namazı, Altûnîzâde Cami’i’nde kılındı. Karaca Ahmed Sultan Mezarlığında, günümüzde mütevîazî’ Türbe’sinin bulunduğu yere bütün dinî vecibe’ler ehl-i Sünnet akidesine uygun olaerak yerine getirilerek defn’edildi.
Pekiyi! Ne olmuştu da bir Mübarek Zât’ın bir Velî’nin cenazesine karşı bu tahammülsüzlüğün sebebi ne olabilirdi?