Büyüdükçe, yaşamla öğrendikçe görüyoruz ki, insan tanımak bazen en büyük olgu olsa da bazen de bizi ileri yerine geriye götürenler zarar da oluyor.
Bu en yüce tüme varımı yaşarken, insanları tanıyoruz. Tanıdıklarımız bir şekilde bilinç altımıza ve hayatımıza müdahale gücü elde ediyorlar. Bu fiili yada öznel olabilir. Lakin bir gerçek var ki, tanıyoruz. Tanıdıklarımızı, bir iş, olay veya güven sınavını verdikleri anda bir daha tanıyoruz. O zaman anlıyoruz ki, tanımak için yaşamak gerekiyor.
Çoğumuz bir çok defa kendimizle olan yüzleşmemizde şu cümleyi kullanmışızdır: “Tanıdığım kişi kalsaydın keşke..”
Sorun nerde peki? Neden bir çok kişi tanıdığımız kişi olarak kalmıyor. Sanıyorum ki cevap açık:  Sınırlarımızı, yakınlık ne olursa olsun belirleyememek..
Severken inanmışızdır sevildiğimize, dost derken güvenmişizdir arkamızı dönmeye, aşk derken beklemişizdir sadakatle. Ya sonra. Yaşadıkça paylaştıkça bakarız ki, bizim dünyamızdan farklıymış her şey. Siz kendi hayatınızla cebelleşirken, onlar sizin üzerinizden prim yaparken vicdanları hiç sızlamamıştır, bencil çıkarlarının peşinde sizi heder ederken.
Ama hayat adil.
Siz sevmeye ve inanmaya devam edin. Bunu hak edecek çok değerli insanlar da var. Ama o insanlar karşınıza çıkana kadar diğerlerine dikkat edin.
Sizin gönlünüz hep samimi iyi niyetlerle dolsun. Bırakınız onlar sizin arkanızdan iş çevirmekle hep arkanızda kalsınlar ama hayatınızda olmadan.
Her gönül karşısındakine bile bile veren zararlı niyeti, kendinde bulmadan ve yaşamadan hayata veda etmez..
Haftaya bu konuya devam edeceğim..