Sizce özgürlüğümüzün kısıtlanması sadece fiziksel bir çerçevede mi geçer?
Bir ceza unsuru mudur?
Neye karşı, kimden dolayı, kim veya kimler tarafından kısıtlanır?
Doğal olarak özgürlük kavramı, felsefenin diğer kavramları ile paralel bir biçimde gelişerek,  fiziksel ve ruhsal olarak algılanır.
Beden özgürlüğü ve ruh özgürlüğü…
Hani ünlü arabesk söz vardır ya; Bana sahip olabilirsin, ama ruhuma asla!
(Latife etmeden geçemem mağlum)
Vurgulamak istediğim,  düşünce özgürlüğümüz kimse tarafından baskı altına alınamaz.
(Yok yaa siyaset yapmayacağım.)
Sadece  onu baskılayan tek bir sebep vardır …
Kendi kendimiz.
(Derler ya insanın kendi kendine ettiğini…)
Geçmişimizde yaptığımız doğru donanımlar ve eğitici yolculuklar, evrene bakışımız ki at gözlüklerimizi aralar.
Bu noktada önemli bir kriter var.
Ruhun dinlenmesi ve geri çekilerek doğru adımlar atması. Bu bize dinlenmiş bir gözle, yeni bir bakış çerçevesi kazandıracaktır.
Beden yorgunluğu çıkar ama ruh yorgunluğu maalesef öyle zırt diye çıkmıyor arkadaşlar…
Bu hafta böyle üstad gibi cüretli konuşmamın sebebi, 14 yıl önce tanıdığım ve katılımlarımla bir çok erdemimde bana yardımcı olan, öğretileriyle panik atağımı bile kontrol altına alabildiğim, Brahma Kumaris  Meditasyon ve Kişisel Gelişim Derneği’nin Taksim Martı Otel de yapılan “Üçüncü Gözünüzü Açmak” konulu  semineri…Süperdi her zaman ki gibi dolu dolu.
Konuşmacı Hindistan kökenli Yogesh Sharda…
Benim için bir ruhani liderdir Yogesh…Yüzüne bakınca alnının ortasından bir pencere açılır ve derinliklerde kaybolursunuz. Katıldığınız her seminerinden Garfield gibi askıda kalmış ağzınızla, içiniz şarj edilmiş telefon gibi çıkarsınız.
Ben onu bir gün dahi tebessümsüz görmedim. Sadece Oxford Üniversitesi mezunu olması değildir onun donanımı… 8 yaşından beri de meditasyon yapar. Otururken, yürürken, yerken her an zihnini boşaltabilir. Böyle bakakalırsınız.
Her insanın bir misyonu vardır. Yaşama merhaba  dediğimiz amacımız…
İşte bu dernekte Yogesh ve diğer gönüllü eğitmenler insanlara verdiği pozitif kavramlarla besleniyor. Bu işi ücretsiz yapıyorlar. Ve dünyanın çeşitli yerlerinde 90 kadar şubesi olan derneğin önemli yapı taşı Yogesh…Sürekli seminerler için oradan oraya koşturuyor.
Genel olarak ifade edersek;
Bireylerin kendilerini tanımalarına ve olumlu özelliklerini keşfetmelerine ve de hayatlarını daha kaliteli olarak sürdürmelerine destek veriyorlar.
Bu da zihin sağlığı ve sonrası gelen kontrolü değil midir?
Metropoller gittikçe bizi içine çeken bir volkanik dağ gibiler. Bizi bu kadar negatif etkileyen onca düşmana karşı kendimizi savunmazsak daha ne kadar devam edebiliriz ki?
Stres başucumuzda. Güvensizlik arkasında, sevgisizlik takipte, saygısızlık leke şeklinde, açlık hizalamada…
Rap Rap Rap
Arkasında hastalıklar… kanser başı çekiyor…
MS, obezite, kalp, damar, şeker, kolestrol…
Son saflarda siyahlara bürünmüş bir halde, elinde orak dekorlu ölüm! Pis pis sırıtarak geliyor.
Rap Rap Rap…
E hadi tedbiriniz almayın.
“Stresi yenebilmek için aklınızı besleyin”
Beslemek de meditasyon ve bilgi deneyimi... İçsel bir yolculuk ve huzur. Gün içinde 2 ya da 3’er dakikalık kısa sessizlik anları sizi toparlıyor.
Yogesh, stres kaynaklarının kişinin kendi dışında geliştiğini belirtiyor. Para, kazanmak, kaybetmek, insan ilişkileri konularında stresin yoğunlaştığını vurguluyor.(Özellikle işyeri ve aile içi )
Ama içe dönüp, gerçek beni bulmak isteyenlere sesleniyor.
(Ne yani mutluluğumuzu hırsızlara mı kaptıralım?)
Mutluluğumuzu neler çalar?..
Geçici arzular... Hayal kırıklığı, stres, elde etme odaklılığı, modern hayat , gün içinde yaşadığımız birçok zorluklar ,trafik, gürültü, insanlar, işteki ve evdeki talepler vs.
Yaşam “Yapmak, gitmek ve sahip olmak” fiilleriyle sınırlı hale geldi.
Geçici arzular yani boş düşünceler, zihnin enerjisini yetersizleştirir ve onu yorgun hale getirir...
Sabır, hoşgörü, kabul etme düzeyi düşer... İnsanların hal ve davranışlarından çabuk  etkilenmeye, öfkeye, gerginliğ sonra da strese yöneliriz...
Boş düşünceler geçmiş olumsuz anıları tekrar tekrar düşünmeyi ve gelecek hakkında kaygılanmayı içerir...
Tüm bunlarla başa çıkabilmemiz için içimizdeki mutluluğun güçünü artırmamız gerekir....
Bedenin oksijen ihtiyacı olduğu gibi, zihnin de sessizliğe ihtiyacı vardır...
Yorgun zihin mutlu olamaz...
Yogesh seminerlerde İngilizce konuşur o dingin ve etkileyici ses tonuyla…
Çevirilerinden aktarmaya devam ediyorum.
“Geçici arzularımızı yerine getirmeye çalışmanın ardından, sonu gelmeyen kovalamaca zihnin yorulmasına sebep olur...
Geçici arzularınızın peşinde koşmak gölgenizi kovalatır...
Asla yakalayamazsınız...
Bu geçici arzulardan ve kısır döngüden kurtulup nasıl özgür olunabilir?..
Aslında tüm bu geçici arzuların arkasında, ruhun ebedi arzuları bulunur...
Huzur, sevgi ve mutluluk...
Bunların zaten içinizde olduğunu ve sizin gerçekten doğanız olduğunu fark ettiğimizde, bu ebedi arzuları beslemeye ve ortaya çıkarmaya başlarız...
Bu da o kısır döngünün ve kovalamacının sona ermesi demektir...
Ruhun gerçek ihtiyaçları karşılandığında, isteklerimiz, hayal kırıklıklarımız ve stresimiz de azalır...
Eğer enerjini yanlış şeylere harcarsak kendimizi sürekli yorgun hissederiz.”
Eveet arkadaşlar, ben de öğrendiğimi sizlerle paylaşıyorum her zaman ki gibi.
Her türlü düşünceyi içinde bulunduran insanoğluyuz.
Kendimize ve başkalarına agresif olmayı iyi beceriyoruz. Kıskanıyoruz. Hiddeti birleştirip şiddeti oluşturuyoruz.
Bu negatif hisler ruhu saf ve pozitif olan duygu ve düşüncelerden uzaklaştırır.
Pozitif  olmak hem bana hem de  çevremdekilere olumlu enerji yaymak için idealdir.
İşte tüm bu farkındalıkla üçüncü gözümüzü açıp birbirimizin öfke içeren  kırmızı düğmelerine basmıyoruz.
İşte o zaman özgür bir   ruh oluyoruz.
Nasıl ama?
Kulağa hoş gelmiyor mu?
Hadi ama…dürüst olun.