Veee EN büyük hayalimİ gerçekleştirip VARDA KÖPRÜSÜ’NDEN GEÇTİM !
Seyhan, Yüreğir, Çukurova, Sarıçam ilçeleriyle Adana, Türkiye'nin yedinci büyük şehri olan Adana’nın il merkezi... Yüzölçümü 13.844 km2' olan ilimiz ülkemizin önde gelen tarım, ticaret ve kültür merkezlerinden biri…
Kuzeyinde Kayseri, doğusunda Osmaniye, kuzeydoğusunda Kahramanmaraş, güneydoğusunda Hatay, kuzeybatısında Niğde batısında Mersin’e komşu. Güneyini ise tabii, canım Akdeniz kucaklıyor. Toros Dağları’nın güneydoğusu boyunca uzanıp giden Çukurova’ya Batılılar Kilikya der. Burayı Orta Toroslar’ın bir bölümü ile Amanos Dağları çevreler, Gülek Boğazı ise İç Anadolu’ya açılan kapıdır. Bu dağlarda 3000 metreyi geçen yüksekliklerin yanı sıra sert yamaçlara ve derin vadilere rastlanır. Toros ve Amanoslar ile Akdeniz arasında kalan Çukurova’yı Misis Dağları ikiye böler güneyde kalan böle Aşağı Ova kuzeyde kalan bölüme ise Yukarı Ova deniyor. İl sınırları içinde irili ufaklı birçok akarsu bulunsa da Seyhan ve Ceyhan nehirleri Adana’nın en önemli akarsularındandır.
Evet… Bu bilgilerin ardından sık kafa karıştıran bir nokta var onu da açıklayayım. Merkezin de, ilin de adı Adana olduğu için, Adana’da deniz yok bilinir. Evet Adana sınırları içerisinde deniz yoktur ancak Akdeniz'e sınırı olan yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bu bölgeler Karataş, Bahçe beldesi, Yumurtalık ve Tuzla'dır.
Adana bulvarları mağazaları insanlarıyla cadde boyunca uzanan turunç ağaçlarıyla oldukça güzel. Bir Akdenizli olmanın gururunu yaşıyorum. Ama benim bu zamanda burada oluş sebebim bu değil.
PEKİ BURALARA YOLUM NASIL DÜŞTÜ?
Efendim…1912 yılında, birinci dünya savaşından önce tamamlanan tarihi bir öneme sahip olan Varda Köprüsü, Torosları geçen bu tren yolunun en görkemli eseri… 172 metre uzunluğunda, 99 metre yüksekliğinde. Adana’ya uzaklığı karayolu ile Karaisalı üzerinden 64 kilometre…
Varda Köprüsü’nün tarihini okuduğumdan beri ve de ‘Bir Zamanlar Çukurova’ dizisinin jeneriğini de her görüşümde merakımı depreştiren bu köprüyü çok merek ediyordum. Atladım uçağa Adana’ya geldim ve Erciyes Ekspresi’ne bindim. Kış şartları ve ulaşımın zorluğu sebebiyle, köprüyü cepheden görebilen o köyde inemedim. Ama üzerinden gece ve gündüz iki kere geçtim. Heyecanım dorukta ben şeker yemiş çocuk gibiydim. İnsan gezdiği yerin tarihini de bilince coğrafyayla özdeşleşiyor. Anlatacağım hikayesiyle o hummalı yıllarla, ölen Türk Alman çalışanlarıyla ölenleriyle empati kurdum. Buraya ulaşmanın sevinci hüzne karıştı. (İnşallah havaların ısınmasıyla yine buralardayım)
VARDA (ALMAN KÖPRÜSÜ)
1888 yılında müttefikimiz Almanlar, Osmanlı imparatoru 2. Abdülhamit’e İstanbul’u Bağdat’a ve istenirse Mekke ve Medine’ye kadar uzanarak haç olanağı sağlayacak Hicaz demiryolu hattını ve bu yolun askeri ve stratejik önemini olduğunu anlattılar. Suriye, Irak ve Arabistan’daki Osmanlı topraklarına kolay ulaşımı sağlayacak demiryolu projesi 2. Abdülhamit tarafından çok beğenildi. Anlaşmaya imza atan Almanlar, aslında Osmanlı İmparatorluğu toprakları içerisinde kalan Suriye ve Irak petrollerine ulaşmak ve petrolü trenlerle Almanya’ya taşımak isteğindeydi. Bu gazla İstanbul’da hemen, hepimizin bildiği Alman Çeşmesi’ni inşa edip, padişaha armağan ettiler. Hemen sonra bu büyük projelerini hayata geçirmek için, çok sayıda Alman mühendis ve Alman işçiyi Anadolu’ya gönderdiler. Demiryolu inşaatı, İzmit, Afyon, Eskişehir, Konya derken, Toros dağlarının eteklerine kadar çok kolay ilerledi. Alman mühendis ve işçiler, aldıkları yöresel iş gücü desteği ile Anadolu bozkırını geçerek, 1904 yılında ‘geçit vermez’ Toros dağlarının kayalıklı eteklerine dayandılar. Torosları aşmak çok zor… işte sancılı süreç burada başladı.
Geçen yıl yaptığımız İsauria Yolu Toros Dağı yürüyüşümüzün bir haftalık rotasında Torosların hırçın kayalıklarını şahit olmasam zorluğu hayal edemezdim. Ki bizimki yine de mantıklı bir rotaydı. (Bu geziyi yazmıştım)
Evet efendim… Trenin Toros dağlarını aşabilmesi için çok sayıda köprü ve tünel yapılması gerekiyordu Uzun araştırmalar sonunda Burgulu-Ulukışla-Çiftehan-Pozantı-Belemedik-Hacıkırı-Bucak-Kelebek-Durak ve Yenice olarak rota belirlendi. Seçilen rota eğim olarak uygundu ama çok daha kolay geçilen Gülek Boğazı terk edildiği için – neden terkedildiğini anlamadım ya- tam 37 yerde dağların delinerek tünel açılması gerekiyordu. Ayrıca birisi 172 metre uzunluğundaki Varda Köprüsü olmak üzere irili ufaklı 7 demiryolu köprüsü yapılmasına ihtiyaç vardı. Ve elbette tüm bunların olabilmesi için sayısız insan gücüne.
İnşaatı yapan demiryolu şirketi etabın en zorlu bölümü Belemedik ile Hacıkırı arasındaki 12 adet tünel, 7 adet köprü ve ünlü Varda Viyadüğü’nün inşaatı için personelin uzun süre bölgede konaklaması ve çalışması için bir lojistik üs gerekliliği olan Belemedik kampının kurulmasını sağladı. Bu bağlamda Belemedik’de ilk yapılar 1905 yılında inşa edilmeye başlandı. Dağlar arasındaki yolu izi olmayan Belemedik vadisine yerleşen Alman işçi ve mühendisler başta barınma mekanları olmak üzere, yurt, hastane, hamam, okul hatta sinema salonu bile açmışlar.
BELEMEDİK KAMPI ADI- Issız bu yeri üs olarak kullanınca adı olmayan vadi için çevredeki köylüler ‘Almanlar yer bilemedi’ deyince yerin adı BELEMEDİK olarak kalmış. Bilemedik…
Uyanık Alman mühendis ve işçiler, bölgedeki köylüleri de yüksek ücret ödeyerek çalıştırmışlar ama sonradan öğrenilmiş ki, Alman işçilerin aldığı ücret, Türklerin 5 katı kadar, tıpkı Zonguldak madenlerinde Fransızların yaptığı gibi.
Devam edelim… 37 tünel ve 7 köprünün de olduğu tren yolu hiç de hızlı ilerlemiyordu. Türklerle birlikte demiryolu yapımında çalışan Almanlar savaştaymış gibi zayiat veriyorlardı. Toros dağlarını delip geçmek zordu, işler yavaş yürüyordu, meydana gelen kazalarda insanlar ölüyor, ölümcül bulaşıcı hastalıklar da toplu ölümlere yol açıyordu. Henüz bu konuda kesin bir bilgi olmamasına rağmen iki yüzün üzerindeki Alman işçi ve mühendisin burada öldüğü söyleniyor. Ölümler öylesine fazlaymış ki, bir Türk mezarlığının yanında bir de Alman mezarlığı açılmak zorunda kalınmış. Tahminlere göre 200 Alman işçi burada hayatını kaybetmiş ve Belemedik’in hemen yanında yer alan tepedeki Alman mezarlığına gömülmüş. Bunun iki-üç katı kadar da Türk işçi çalışmalar sırasında hayatını kaybetti. Türkler için Belemedik’te ayrı bir mezarlık da var.
ULUSLARARASI BİR ESİR KAMPI
Yaşanan 1. Dünya Savaşı da çalışmaları yavaşlatıyordu. Alman işçilerden bazıları askere alındı ve ülkelerine dönmek zorunda kaldı. Ülkelerine dönen Almanlar, yaklaşık 200 Alman arkadaşlarını da Alman mezarlığında bırakmak zorunda kaldılar. 1911 yılında Libya’da çıkan İtalya-Osmanlı savaşı nedeniyle, İtalya’dan gelen işçiler de başlarına bir iş gelmesin diye ülkelerine dönmüşler. Çalışanlar arasında çok fazla ölüm olması, çalışma taleplerini de azaltmış ve cephelerde esir alınan teknik elemanların ve askerlerin Belemedik’e getirilmelerine karar verilmiş. İlk önce Çanakkale Savaşları’nda sonrasında da Kafkasya’da esir düşenlerin buraya getirilmesi ile artık Belemedik; başta Anzaklar ve Ruslar olmak üzere İngiliz, Fransız, Rum, Ermeni, Yahudi, Hintli, Senegalli, Alman, İsviçreli, Avusturyalı ve Türklerin hep beraber çalıştıkları uluslararası bir esir kampı haline gelmiş. Artık Belemedik kantini, fırını, sineması, kilisesi, camisi, yemekhanesi, atölyeleri, fabrikaları, postanesi, sosyal evleri, okulları, lojmanları, villaları, elektrik ve su altyapısıyla yaklaşık 10 bin kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapmaktaydı.
1. Dünya Savaşı devam ederken Belemedik- Hacıkırı arasındaki 12 adet tünel inşaatı hala bitirilememişti. Tünellerin inşaatının neden yavaş ilerlediğini gözlemlemek adına 1916 yılında Belemedik’e gelen Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın kalifiye işçi, eleman ve bütçe eksikliğini fark etmesi üzerine hazineden 8 milyon Mark ve Almanya’dan da 450 kişilik özel demiryolu teknik elemanını kapsayan bir askeri birlikle burayı takviye etti. Projenin hızlanmasına karşın savaşın gidişatı iyi değildi. 1918 de Mondros Ateşkesi ile Almanya’nın, Osmanlı’nın yenildiği kabul etmesi üzerine, Toroslardaki tren yolu bölgesi de dahil olmak üzere Güney Anadolu’da birçok yer Fransızlar tarafından işgal edildi. (İşgal sırasında da, ulaşımın zor olduğu bu vadide demiryolu hattının yapımına devam ediliyor)
Fransız işgali sırasında Fransızların Anadolu’ya geçişini engellemek için, askerlerimiz tarafından Varda Köprüsü’nün patlatılmasına karar verildi. Ancak, inşaatın başında bulunan bir Alman mühendis (Allah razı olsun) buranın ne zorlukla yapıldığını ve ne kadar cana mal olduğunu bildiği için, günlerce yalvararak bu köprünün patlatılmasını önledi. Onun yerine, yapılan diğer 7 küçük köprüden biri patlatılarak Fransızların ilerlemesi durduruldu. Belemedik, 10 Nisan 1920’de, Pozantı ise 25 Mayıs 1920’de Fransız işgalinden kurtarıldı. Kurtuluş savaşında Pozantı’ya gelen Atatürk’ün çabaları ile tren yolunun bir bölümü , Rusya’dan gelen silahları Afyon’a taşımakta kullanıldı. Belemedik kampı, Kurtuluş Savaşı sırasında büyük hasar gördü. Binaların çoğu yıkılmasına rağmen, Atatürk’ün emriyle, baş mühendisi Nicholas Mavrogordato tarafından demiryolu inşaatı durdurulmadı…
VARDA ADINI NERDEN ALMAKTA?
Varda Köprüsü, Alman mühendisler tarafından Çelik Kafes örme tekniği ile yapıldı. İstanbul-Bağdat-Hicaz demiryolunun en önemli eseri olarak 3 ana açıklık ve 4 ayak üzerine kurulu. Köprü ayaklarının bakımı için dört adet ayağın içerisinde bakım merdivenleri bulunmakta.
Adını; Köprü yapılırken uygulanan ilkel bir yükseklik ölçme sisteminden almakta. Alman mühendisler köprü üzerinden taşı aşağıya attıklarında, Türk işçiler “Var daha” “Var daha” diye bağırırlarmış. Bu bağırma nidası, daha sonra Türk işçiler tarafından köprüye yöresel dilde “VARDA” adının verilmesine neden olmuş. Almanlar ise Gavurdere Viyadüğü olarak tanımlamış. Bu sanat harikası Alman Köprüsü olarak da biliniyor.
Ayrıca Varda Köprüsü Hollywood’un çektiği James Bond filmi Skyfall ile adını tüm dünya’ya duyurdu. James Bond bu filmde Varda köprüsünden atlıyor ve aşağıdaki nehre düşüp yüzerek, çoğu sahnenin çekildiği İstanbul’da karaya çıkıyor. (Ancak Varda köprüsünün altında nehir yok. Hiç de olmadı. Nehir olsa bile, tabii bu akarsuyun İstanbul ile ilgisi yok. Her şey kurgu olmasına rağmen, filmde gösterilen Varda köprüsü gerçek ve bu sahneler sayesinde oval geçişli köprü, dünyanın yanı sıra Türkiye’de de bilinir ve oldukça sık ziyaret edilir oldu)
**Varda Köprüsü Adana’da Pozantı yakınındaki Karaisalı köyünün girişinde yer alıyor. Asfalt bir yoldan ulaşım sağlanıyor. Yıllar boyu sadece tren yolu üzerinde bir istasyon olan Belemedik’e bugün karayolu ile de ulaşım sağlanıyor. Torosların arasına saklanan bir vadide kurulan Belemedik şimdi terk edilmiş ve çok hüzünlü hikayesiyle terk edilen binaların yıkıntıları içinde sessizce tarihe tanıklık yapmakta. Kampın biraz ilerisindeki tren istasyonu, yapıldığı günün özelliklerini koruyor ve hala aktif. Eğer Alman mezarlığı yeniden düzenlenirse, burası Anzakların Çanakkale’de yaptığı gibi, Almanlar için de anma alanı olabilir ve Alman turistler bu kampı ve görsel eser olarak Alman köprüsünü ziyaret edebilir.
Maalesef ne Alman mezarlığını, ne Türk mezarlığını ve ne de bir çok farklı ülkeden gelenler için oluşturulan işçilerin gömüldüğü kimsesizler mezarlığı korunamamış. Belemedik yükseltisinde tren yolunu inşa ederken ölen 3-4 bin kişinin mezarı olduğundan söz ediliyor. Mezarlıkta bir anıt taş dikili ve etrafında birkaç mermer mezar başı yer alıyor. Mezarlık, etrafı duvarla çevrili olmasına rağmen oldukça bakımsız ve otlar sarmış. Tren yolu yapılırken ölen 200’den fazla Alman işçinin gömülemeyeceği kadar küçük.
Yüzyıla aşkın bir süre önce demiryolu yapımı için Anadolu topraklarına gelip bir daha geri dönemeyen bu insanların mezarlarından bugün eser yok. Mezarlar tahrif edilmiş, mezar taşları ise ya bir yapının temeline konulmuş ya da kırılıp bir çukura atılmış durumda. Alman mezarlığının yanında bulunan Türk mezarlığı ise belirgin olarak görülebiliyor. Aslında bu yok oluşun ardında başka sebepler var. Toros dağlarının içinde kalan böylesine güzel bir yaylada rant elde etmek isteyenler burada da faaliyet içindeler. Buralar elbette konut arazisi değil hak ettiği ruhani değerlere ulaşmalı!!