Aziz Kardeşimiz, Yusuf KUBAT Beyefendiye: Yorumların ve suallerin cevaplarının devamıdır: 

İkrime el-Berberî gibi, Duhân Suresi’nin üçüncü âyetinde geçen “Leyle-i Mübâreke’den kasıt, Şaban-ı Şerif’in 15.gecesi olduğuna kâil olanlar, Tefsir-i Kebîr sahibi, Reisü’l-Müfessirîn, İmam-ı Fahruddîn-i Râzî ve Elmalı’lı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili adlı Muhalled eseri Tefsirinde şu izahatı da vermişlerdir. 

Duhân Sûresi, 3.âyette geçen “Leyle-i Mübâreke”den kasıd, Şaban-ı Şerif ayının 15.gecesidir. Ayrıca, bu gece’nin dört adı vardır: 

Leyle-i Mübâreke. (hürmüte şâyan çok mübârek gece). 

Leyle-i Berâe. (kurtuluş gecesi, afvini, beratını aldığı gece) 

Leyle-i Sakk. (sened ve makbuz gecesi (hâsılatını, ürünlerini teslim ettiğinde müstahsile bir makbuz verildiği gibi, bu gece âbid’lere ve zâhid’lere de bir makbuz verilir.) 

Leyle-i Rahmet. (Allah’ın rahmetinin çoştuğu gece). 

Şa’bân-ı Şerif’in bu gecesinde, ayrıca, beş haslet vardır: 

1) Gelecek yıl berat gecesine kadar meydana gelecek bütün hikmetli işlerin taksimi bu gece yapılır. 

2) Bu gece yapılacak ibâdetler, diğer zamanlara nazaran çok daha faziletlidir. Zirâ, Resûlüllah salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki, 

- Her kim bu gece yüz reka’t namaz kılarsa Allahu Teâlâ ona yüz melek gönderir, otuzu ona cenneti tebşir eder, otuzu ona cehennem azabından kurtulma te’minatı verir, otuzu da ondan dünya âfetlerini def’eder, onu da ondan şeytanın tuzaklarını hilelerini def’ederler. 

3) Allah’ın rahmetinin bol bol inmesi. Aleyhissalâtü vesselâm buyurmuştur ki; Allah Teâlâ bu gece ümmetine öyle rahmet eder ki, Beni Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca... 

4) Mağfiretin meydana gelmesi: Yine Peygamber’imiz buyurmuştur ki, Allah Teâlâ bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur (günahlarını bağışlar. Ancak, kehânette bulunanlar (gelecek’ten haber verenler), sihir yapanlar, çok buğuzkâr olanlar, sürekli içki içenler (o gece bile içki içmeye devam edenler) anne-babasını (Ebeveyni) incitenler yahûd zina’ya devam edenler, bu umûmî mağfiretten (bağışlanmadan) mahrum kalırlar. 

5) Resûlüllah’a şefaatinin tamamının verilmiş olması. 

Zirâ, Resûlüllah salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz: 

Şa’ban-ı Şerif’in on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi, on dördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi, on beşinci gecesi niyaz etti hepsi verildi. Fakat Allah’tan deve kaçar gibi kaçanlar başka... Bir de bu gece zemzem suyunun bâriz bir surette artması âdet-i İlâhiye’dendir. 

Duhan Suresi’ndeki bu âyet’lerin Şa’ban-ı Şerif ayının on beşinci gecesine nâtık olduğunu söyleyenler, Kur’ân-ı Kerim’in yedinci kat Semâ’dan-Levh-ı Mahfûz’dan, dünya semâsına ki Beyti ma’murdur bir cümle olarak (topyekûn) olarak indirilmiş, sefere-i Kirâm, Cibril-ü Emîn Kadir gecesinde ve tabiî ramazan ayında nücûmen nücûmen (kısım kısım, bölüm bölüm) Resûlüllah indirmeye başlamıştır. Keşşâf Sahibi Keşşâf’ın inzâl (Kur’ân-ı Kerim’in bir cümle olarak Semâ-i Dünya’ya Beyti Ma’mura nurdan bir kürsü üzerine indirilmesi) re’yine, Kâzıy Beyzâvî ve Ebüssûd Efendi de katılmış, ibtida (başlangıçta) o gece indirilmeye başladı, yâhud o gece cümleten Levh-ı Mahfuzdan Semâ-i Dünya’ya indirildi. Cibril-ü Emîn sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti, sonra da, Peygamber’e yirmi üç senede nücûmen (kısım kısım, bölüm bölüm) indirdi. 

Tefsir-i Kebîr Sahibi Fahruddîn-i Râzî şöyle kaydetmiştir; 

Rivâyet olunur ki, İbn-i Abbâs Hazret’lerinden “Biz o Kur’ân’ı kadir gecesinde indirdik,” Kavl-i Şerifiyle “Biz o Kur’ân’ı mübârek bir gece’de indirdik,” kavlinden şöyle sual etti. Allahu Teâlâ Kur’ân-ı, ayların hepsinde indirmiş iken bu nasıl sahih olur? (doğru olabilir?)... 

İbn-i Abbâs Radiyâ’llâhu anh Hazretleri de dedi ki: 

Ey İbn-i Esved, ben helâk olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamasan helâk olacaktın. Kur’ân cümleten Levh-ı Mahfuz’dan Beyti Ma’mura nâzil oldu ki o Dünya semasıdır. Sonra onun arkasından envâ-i Vekâiye (olay ve olguların türlerine göre) ihtiyaç duyuldukça nazil oldu. Demek ki, Kur’ân’ın bir nüzûlü İcmâlisi bir de nüzûl-ü tafsîlisi vardır. Nüzûl-ü İcmâlisi bir def’ada olmuştur. Buna daha ziyâde İnzâl ta’bir etmek daha uygundur. Nüzûl-ü Tafsîlisi de peyderpey yirmi üç senede olmuştur buna da Tenzîl ta’biri uygundur. İnzâl ve Tenzil’in aynı ma’nada kullanıldıkları inkâr kabul etmez. Tenzil’in her bir kısmı ayrıca mülahaza olunduğu zaman yine İnzâl denilmesi muvafık olacağından birinin, meselâ İnzâl’in bir gecede (Şa’ban-ı Şerif’in on beşinci gecesinde) Tenzil’in bir gecede (Kadir gecesinde) olması iki rivâyetin tevfikine daha uygundur. 

Öyleyse, “Leyle-i Mübâreke”nin Berat gecesi olması, “Biz o Kur’ân’ı Kadir Gecesinde İndirdik,” buyrulmasına münâfî değildir. 

Mevlid, Velâdet Gecesi: Asr-ı Saâdet’den beridir, Mevlid, Peygamber’imizin doğum günü ve gecesinde yapılanlar tartışılagelmiştir; Doğrudur, Peygamber’imizin yaşadığı dönem’de, Hulefâ-i Râşidîn döneminde, Emevî ve Abbâsî’ler dönemlerinde Mevlid ile alakalı herhangi bir faaliyete rastlamıyoruz. Hulefâ-i Râşidîn’den Haz.Ebû Bekir ve Haz.Ömer dönemleri hep İslâm Fütûhatı ile meşgul bulunulduğundan bu kabil merâsimlere zâten zaman da yoktu, fırsatta düşmüyordu. Haz.Osman ve Haz.Alî’nin hilâfet dönemlerinde ise Fitne-i Uzmâ (büyük bir fitne) hüküm sürdüğü için zâten yapılamazdı. Emevî ve Abbâsî dönemlerini de aynı kategoriye sokabiliriz. 

Mısır’da, Şiî Fâtimî devleti kurulunca, Evlâd-ı Resûl oldukları iddiasıyla Haz.Peygamber’in velâdetini Muiz-Lidinillah döneminden (972-975) i’tibâren resmen te’sîd edilmeye başlanmıştı. Bundan sonra da İslâm âlem’inin büyük bir bölümünde resmî ve gayr-i resmî törenlerle hep tes’îd edilmiştir. 

Osmanlı Hükümdarı 3.Murad (996-1588) yılında çeşitli merasimlerle birlikte Mevlid Tebrikâtı başlamakla birlikte resmî olmasa da Osmanlı Devletinde tebrikâtın bundan önceki dönemlerde de yapıldığı bilinmektedir. 

Osmanlı Devletinde, Sultanahmed Cami’i’ndeki tebrikatta, Pâdişâh, sadra’zam, şeyhulislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri diğer mülkî ve askerî erkân ile ulemâ resmî kıyâfetleriyle hazır bulunurdular. Balkan’ların fethiyle birlikte bu coğrafya’da da Mevlid Tebrikatı yapılmaya başlanmış olmalıdır. Zirâ, Saraybosna’daki Gâzî Hüsrev Bey Cami’i’nin 938’de (1531) tarihli vakfiyesinde Mevlid için 300 dirhem tahsis edildiği görülmekte, bölgedeki diğer camilere aid vakfiyelerde veya şahsî vasiyetnâme’lerde emsâli kayıtlara rastlanmıştır. 

Mevlid Tebrikatına müsbet bakan âlimler, Hazreti Peygamber’in kendisine Pazartesi günleri oruç tutmanın fazileti sorulduğunda, “Bu benim doğduğum ve bana vahyin geldiği gündür.” diyerek bir bakıma bugüne büyük önem atfetmiştir. (Müsned, Müslim, Ebû Dâvud) 

Şöyle ki, Resûl-i Ekrem Medine-i Münevvere’de Yahûdî’lerin 10 Muharrem’de oruç tuttuklarını görmüş, sebebini sormuş, onların, bunun firavn’ın bozguna uğradığı ve Haz.Musâ’nın kurtulduğu gün olduğunu söylemeleri üzerine kendisinin bunu yapmaya daha layık olduğunu belirterek oruç tutmuş ve ashaba da oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. (Buhârî ve Müslim) Bu husus muayyen bir günde herhangi bir ni’mete nâil olma veya belâ’dan kurtulma sebebiyle o günü anma ve şükür nişânesi olarak salih amellerde bulunmanın iyi bir davranış olduğunu gösterir. 

Mevlid Tebrikatına karşı olanlar da doğrudan Mevlid Tebrikatına karşı değillerdir. Bu merâsimler sırasında ortaya konulan ve bir kısmı bid’at olan şeyler dolayısiyle Mevlid Tebrikatına karşıdırlar. Yoksa, Rebi’u’l- Evvel ayının 12. gecesi Merhûm Süleyman Çelebi’nin yazdığı Türkçe, Şaheser Mevlid’den ba’zı bahirler okumak ve tilâvet esnasında sık sık, tekbir ve Salavât-ı Şerife getirmek, Peygamber sevgisini bir kere daha terennüm etmekte ne mahzur olabilir ki. 

Bir şey ya hasene’dir, ya seyyi’dir. Dolayısiyle bid’at bizâtihî dalâlettir. Bid’atların hasenesi, seyyisi olmaz-olamaz...