Sandık günü yaklaştıkça meydanlar kızışıyor ve her seçim öncesi olduğu gibi çirkin manzaralar ortaya çıkıyor. Atılan nutukların, yapılan konuşmaların neredeyse hepsi şahıslara yönelik saldırı ve hakaretlerle dolu.. Bazı liderlerin, önderlerin onur kırıcı üslubunun karşısında, insan yazacak bir kelime, söyleyecek bir söz bulamıyor. Siyaset sadece sosyal bilim değil aynı zamanda bir uzlaşma sanatıdır. Dolayısıyla AB adayı Türkiye’ye yakışmayan “yozlaşmaya yönelik” bu incitici, aşağılayıcı siyaset tarzı bir şekilde sona ermelidir. Unutmamak lazım ki, liderler söz ve davranışlarına dikkat ettikleri oranda ciddiye alınırlar. Toplumun değerleri ile örtüşmeyen söylem ve eylemler, hangi dava uğruna yapılırsa yapılsın sonucu değiştirmeyeceği gibi hiç kimseye de bir fayda sağlamayacaktır. İktidar kavgası verenlerin mitinglerine şöyle bir bakın. Saatlerce süren konuşmalarının büyük bir bölümü “laf olsun torba dolsun” misali ucuz ve düzeysiz polemiklerle geçiyor. İşsizlik, yoksulluk, sağlık, eğitim, terör gibi ülkenin önemli meseleleri dururken çatışmayı esas alan bu tarz siyaset ile ülkeyi geriyorlar. Böylece bir yandan toplumda oluşan öfke, şiddete doğru kayarken, diğer yandan bölücü ve provokatörlere de fırsat doğmuş oluyor. Elbette ki siyasi rekabet gereği yanlış olan her şey eleştirilecek, doğrular ve çözümler halka anlatılacaktır. Ama bunu yaparken eleştiri ve ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlamadan, etik değerlere bağlı kalarak yapmalıyız. Unutmayalım ki, siyasi rakipleri alt etmenin yolu bel altı vuruşlardan değil, uygulanabilir ciddi proje ve çözümlerden geçer. Demokrasilerde asıl iktidar olan millet son sözün de sahibidir. Birçoğu aynı siyasi düşünceye sahip değil ama temelde aynı değerleri paylaştığına göre siyaset yarışı içinde olanların söylem ve eylemlerinde dikkatli olmaları şarttır.. Ülkenin kronikleşmiş birçok sorununu “yaparız, ederiz” gibi basit ve klasik söylemlerle çözüme kavuşamayacağını artık seçmen çok iyi bilmektedir. Bundan dolayı bol keseden vaatlerle, yanlış ve yalan ifadelerle, adil olmayan kural dışı yöntemlerle hiç kimse bir yere varamaz. İşsizlik ve istihdam dünyanın her yerinde en büyük sorun olarak ortada dururken bu ve bunun gibi onlarca temel sorunu “sihirli değnek” misali hemen çözeceklerini iddia edenler, her şeyden önce samimi olmalı ve Avrupalının yaptığı gibi hizmetin kaynağını açıkça ortaya koymaları gerekir.. Çünkü lafla peynir gemisi artık eskisi kadar kolay yürümüyor.