Türkiye ve KKTC yetkililerinin Ankara zirvesi öncesi gazetecilere verdikleri pozlara bakılırsa mutlu bir aile tablosunu görmek mümkündür...

 

Gül, Talat, Soyer ve Serdar Denktaş'ın el ele verdikleri poz ise tarihe geçecek türdendi..

 

Maşallah aralarından su sızmıyor bizim liderlerin...

 

Umarız bu görüntüler hep kalıcı olur ve Anavatan-Yavruvatan ilişkisi dosta düşmana ibret olur...

 

Görünen o ki, Ankara'da ki zirvede Kıbrıs için izlenecek bir yol haritası belirlendi ve bu büyük bir ihtimamla dışarı sızdırılmamaya çalışılıyor...

 

Ancak Talat'ın KKTC'ye dönüşünde hemen yaptığı açıklama kafalarda soru işaretleri oluşmasına rneden oldu...

 

Talat, Türkiye'nin Rumları tanıması halinde kendi ipini çekeceğini ifade etti, üstüne basa basa...

 

Türkiye hiç bir zaman gerçekleşmeyecek boş bir AB sevdası uğruna Kıbrıs Rum kesimini tanır mı tanımaz mı bu önümüzde ki süreçte görülecektir ama, Rumların görüşme için şartları da taş gibi ortada durmaya devam ediyor...

 

Hiçbiri de yenir yutulur cinsten değil;

 

-Türk ordusunun adadan çekilmesi ve genel olarak Kıbrıs'ın bütün ordulardan arındırılması;

 

-Türkiye'nin garantörlük hakkını terk etmesi ve müdahale hakkını kaldırması;

 

-Olası bir anlaşmada garantilerin BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelere  geçmesi. Diğer bir deyişle, garantörün BM Güvenlik Konseyi olması;

 

-İşgal bölgelerindeki Kıbrıs Rum mallarının  eski sahiplerine, yani Kıbrıslı Rumalara iade edilmesi;

 

-Türkiye kökenli yerleşiklerin ve Kıbrsılı Türklerle evli olanların sayısının 30 bin ile sınırlandırılması ve geriye kalanların Türkiye'ye geri dönmesi;

 

-Devletin ortak yapısında yetkilerin bölüşülmesinin Kıbrıslı Rumların lehine değişmesi. Annan planında yetkiler Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında bölüştürülüyordu. Kıbrıslı Rumlar bu dengenin, merkezi hükümet lehine değişmesini talep ediyor; yani, Merkezi hükümetin yetkilerinin genişletilmesi. Bu olası bir çözümde  söz sahibi olacak olanın Kıbrıslı Rumlar olması anlamına geliyor.

 

-BM Genel Sekreteri'nin, iki taraf arasında anlaşmaya varılamayacak konularda hakemlik yetkisinin olmaması;

 

-Müzakerelerin, sona eriş tarihi olmaksızın, ucu açık olması;

 

-Kıbrıs müzakereleri ile Türkiye'nin AB'ye üyelik müzakereleri arasında bir bağlantı olmaması."

 

...

 

Tüm bunların hepsine ister yeni bir Sevr deyin isterseniz Kıbrıs Türkü'nün sonu, Rum ile değil barış yapmak masaya oturmak için bunların hepsini teker teker uygulamak zorundasınız...

 

İç politikada birbirlerini yiyen sağcısıyla solcusuyla tüm Rum siyasi parti ve örgütler bu maddelerde konsensüs sağlamış durumdalar...

 

Komünist AKEL partisinin Genel Sekreteri ve Rum Meclis Başkanı, Talat'ın çok önemli eski dostlarından Hristofyas bile son yaptığı açıklamalarla Papadopulos'a büyük bir destek atışı yaptı ve milli davalarında birlik ve beraberlik içinde olduklarını gösterdi...

 

Onlar dimdik ayakta ve ygeri adım atmaya da hiç niyetli gözükmüyorlar...

 

Asıl sorun bizde!

 

Rumların bu kararlı tavırları karşısında, daha da doğrusu ikinci bir Sevr öncesinde Anasıyla yavrusuyla birlik beraberlik sergileyecek miyiz yoksa hala taviz vermeye devam mı edeceğiz?

 

Bütün sorun burada...

 

Olmak ya da olmamak gibi bir şey bu...

 

Umarız Ankara'da Kıbrıs için artık onurlu politikalar üretilmiştir ve daha fazla boynumuz eğik kalmaz!