Tarih 2 Haziran 2013 Bağdat Caddesi ana baba günü… Genç, yaşlı, çoluk-çocuk, Fenerli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı bayrağını kapanlar sokakta. Evlerden insanlar ellerindeki tava ve tencere çalarak on binlere katılıyorlar.
Gezi parkındaki ağaç katliamını protesto ile başlayan bu hareket, toplumun sadece çevre ve doğayı koruma içgüdüsünü yansıtmıyor. Bu gençler Atatürk’e, Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmaya, çağdaşlığa, medeniyete, Türkiye’nin bir İslam cumhuriyeti haline dönüşmemesine yöneliyorlar ve bir içsel, samimi öfkeyi haykırıyorlar. İnsanlar çağdaşlıktan geri gidilmemesini, hayat tarzlarına müdahale edilmemesini, insan hak ve hürriyetlerinin fikir ve ifade özgürlüklerinin batı demokrasilerinde olduğu gibi, en üst düzeyde Türkiye’de de var olmasını istiyorlar. Ben %50 oy aldım, keyfim nasıl isterse Türkiye’yi idare ederim şeklindeki inanca karşı çıkıyorlar.
Siz bakmayın, biz 1 milyon kişi topladık diyenlere. Ben bu işlerin içinden, siyasetten geliyorum. Her parti miting alanlarını kalabalık göstersin diye, Türkiye’nin her yerinden bindirilmiş kıtalar getirirler. AKP mitingi de böyledir. Asıl çevreciyiz diyeni, Kazlıçeşme’deki iğrenç beton yığınının silüeti adeta tekzip ediyordu.
Eğer konu çevre ise, İstanbul son 11 yılda çevre ve doğa olarak hiçbir zaman olmadığı gibi tahrip edildi. Her yer rezidans, AVM ve iğrenç binalarla dolduruldu. Her zaman söyledim, bunların sade vatandaşa yararı yoktur. Yalnız rantçılar cebini doldurur diye… İstanbul’da parkları, caddeleri, meydanları, sokakları dolduran yüzbinler illegal örgüt, marjinal grup değillerdir. Örneğin Bağdat caddesinde elinde torunu ile yürüyen Atatürklü Türk Bayrağını taşıyan, çanak çömlek çalan yaşlı ninenin illegal örgütle ne alakası olabilir...
Bu son olaylar bazı şeylerin yerinden oynadığını göstermiştir. Avrupa Parlamentosuna, Avrupa Konseyine yabancı medya ve basına kafa tutmanın, hiçbir yararı yoktur. Türkiye maalesef büyük bir yara almıştır. Gezi olayları ve kriz bilinçsizce ve basiretsizce yönetilmiştir. Bu sorumluluk polis, vali, içişleri Bakanı sinsilesiyle hükümetin başına kadar gider. Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı da kendilerini seçen o olduğundan, etkin olamıyorlar. Mülki idareye girenlerin hedefi birgün Vali olmaktır. Vali olanların hedefi de, bir gün İstanbul Valisi olmaktır. Tıpkı Hariciyeye girenlerin hedefinin Büyükelçi olması gibi...
İlk geldiğimde, “İstanbul’un yeni valisinden beklenenler” diye bir yazı yazmıştım. Maalesef son olaylarda Sn. Vali sınıfta kalmıştır. Polis dehşetine fırsat vermiş, bir ileri-bir geri hareket ederek, ne yaptığı anlaşılamamıştır. Meslek hayatının zirvesi olan İstanbul Valiliğine ulaştınız, istifa için daha ne bekliyorsunuz? Aynı soruyu İçişleri Bakanı’na da soruyorum. Öte yandan bu olayları Ana Muhalefet CHP’de iyi okuyamamıştır. Hele hele MHP’nin bu olaylarla ilgili görüşü hayret vericidir. Bir sözüm de emniyet güçlerine, bakınız! Size verilen emir ne olursa olsun, milletin oyları ile seçilmiş hangi partiden olursa olsun, demokrasilerde milletin kendisi olan Milletvekillerine hakaret edemezsiniz, terbiyesizlik yapamazsınız. Siyaset zor iştir, anlayış, uzlaşma kültürünü ve sevecenliği tüm toplumu kucaklamayı gerektirir. Hele İktidarda olanlar, herkesten daha fazla sertlikten uzak durmak, gerektiğinde geri çekilmek, gerektiğinde de erken seçim kararı almak durumundadırlar.
Siz gençler… Önemli hususlara işaret ettiniz. Demokratik hak ve özgürlüklerin nasıl kullanacağını gösterdiniz. Belki bugün parktan, meydanlardan çekiliyorsunuz, ama inanıyorum ki, birgün Türkiye’yi tehlikede görürseniz yine geleceksiniz, yine hep beraber geleceğiz...
Altını çizmek istediğim birkaç husus daha var. Birincisi millet olarak, vatandaşlar olarak aynı gemideyiz. Ekonomi ve turizm yara almaktadır. Esnaf iş yapamamaktadır. Herkesin ailesi, çoluğu, çocuğu vardır. Ekmek parası önemlidir. Bu nedenle, gereken mesajların alındığını varsayarak, bu olayları bitirmeliyiz. İkincisi demokratik rejime, demokrasinin kuram ve kurullarına sahip çıkmalıyız. Demokratik Türkiye iktidarların şeffaf, dürüst, açık seçimlerle sandık yolu ile değişebileceğini ispat etmelidir. Şimdi sıra önümüzdeki seçimlerde oy kullanacak milli iradenin asıl sahibi olan millettedir. İngiltere’de Parlamentoda görevi sona eren ancak, bizde olduğu gibi Milletvekili unvanını hayatı boyunca taşıyan Milletvekillerinin, her platformda fikir ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmeleri için, dokunulmazlıkları vardır. Bunun adı ülkeleri için fikir ve düşünce ifade etme dokunulmazlığıdır. Bizde de olmalıdır. Zira, ne yazık ki ben burada daha söylemek istediklerimin fazlasını özgürce ifade edemiyorum.
Rahmetli Osman Bölükbaşı şunları söylemiş; “Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı da kuru inat batırır”.