İktidarın karşısında olanların, seçim istemeleri doğaldır. Bu istem, ‘yenilen pehlivan güreşe doymaz’ kabilinden olmamalıdır. Seçim kazanmak için talep edilir. Oysa bugün yapılan kamuoyu değerlendirmeleri iktidar partisinin (AKP), gene birinci parti çıkacağını göstermektedir. Türkiye’nin asıl sorunu ekonomidir, işsizliktir, istihdamdır. İktidarın kendine göre akıllı taktiklerle ülke gündemini bu akut sorunlardan uzaklaştırıp, halkın yaşamını, geçim sıkıntılarını, işsizliği unutturan, yeni gündemler yaratarak, zamanı kendi lehinde değerlendirmesi görülmektedir. Muhalefet de bu oyuna gelmektedir! Şuanda mecliste değilim. Ancak kendi bölgesini ve Türkiye’nin muhtelif şehirlerini gezen, oralarda konferanslar veren bir eski Milletvekiliyim. Vatandaşımız silahlı kuvvetlerde, yargıda, Ergenekon’da, Ermeni meselesinde, dış ülkelerle ilişkilerdeki konuları uzaktan izliyor. Ancak asıl dertleri, geçim sıkıntısı, iş bulamamak ve daha güvenceli refah ve hayat şartlarına kavuşamamaktır. Oysa iktidar ve muhalefet, halkı bu asli sorunlardan uzaklaştırmak için adeta yarış halindedirler. Bu durum tabiatıyla iktidarın işine daha çok yaramaktadır. Diğer taraftan en iddiasız, en küçük parti bile, bize tek başına iktidarız diyebiliyor. Bunun örneklerini, bizzat yaşıyorum. ANAVATAN Partisinin kapatılması sonucunda, demokrat partiye katılmayan ve ortada kalan ANAPLILARI, kendi saflarına çekmek için girişimler yapılmaktadır. Bunlara bende muhatap olmaktayım. Gelip konuşanlar, biz %40’la iktidarız diyebiliyorlar! Aslında bu yanılgıyı yakın siyasi tarihimizde yaşamıştık. Yeni demokrasi hareketi, kendisini öyle dev aynasında gördü ki, ANAP olarak bizim kendilerine teklif ettiğimiz Milletvekili adedini beğenmediler. Çok küçük bir oy alarak, siyaset sahnesinden silindiler. Oysa belki de bugün Sn. Cem Boyner liberal merkez sağ lider arayışını karşılayabilirdi. Kendisini çok takdir ederim. Siyasi parti liderliği için, her konuda hiçbir eksiği yoktu. Yazık oldu ve siyasetten soğudu. Son dönemde yapılan araştırmalar, AKP’nin oyunun %35’lerde, buna karşılık CHP’nin %25 ve MHP’nin de %19’larda olduğunu göstermektedir. Şu anda geçerli seçim sistemine göre, bugün bir seçim olsa, AKP’nin, Meclis’te en fazla Milletvekili çıkaracağı görülmektedir. Muhalefetin burada yapacağı bazı stratejiler olabilir. Birincisi muhalefet partileri olan CHP, MHP, ANAP’ın kapanmasından sonra hatırı sayılır, potansiyel arz eden ve oy getirecek olan ANAVATANLI kadroları, kendi partilerine kazandırmak gayreti içinde olmalıdırlar. Diğer taraftan seçim kazanmak, AKP iktidarına son vermek için AKP’nin karşısında olan DHP hariç, tüm ciddi partiler (Saadet Partisi dahil) bir blok oluşturup, birlikte siyasi mücadele yapmalıdırlar. Biliyorum ki, bu husus Türkiye’de gerçekleştirilmesi fevkalade zor olan bir stratejidir. Ancak bu geçerli bir çaredir. AKP karşıtı blok, iki temel muhalefet partisi olan CHP ve MHP listeleriyle seçime girmelidirler. Seçimlerden sonra herkes gene kendi partisine döner, gerekirse koalisyon yapılabilir. Hedef AKP’den daha fazla sayıda Milletvekili çıkarmaktır. Bana kalırsa bir siyasi partinin temel hedefi “nasıl seçim kazanabilirim” olmalıdır. Bunun henüz unutulmayan örneği, 1991 seçimlerinde Sn. Demirel ve Doğru Yol’un izlediği taktiktir. 1980 darbesinden sonra, onur kırıcı şekilde siyasetten zorla uzaklaştırılan Sn. Süleyman Demirel, bu durumu itibar meselesi yapmış ve seçimlere mutlaka iktidar ve Başbakan felsefesiyle girmiş ve demokrasi içinde elinden gelen her şeyi yapmıştır. Seçim meydanlarında verilen vaatler, en önemlisi emanet oy talepleri, çok etkili olmuş, neticede DYP iktidar olmuş ve Sn. Demirel’de hedeflediği Başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Her şey demokratik rejim içinde, hür, adil seçimler sonucunda, milletin iradesiyle sandıkta tecelli ettiğinden yadırganacak bir durum yoktur. Eğer CHP ve MHP gerçekten Türkiye’nin yönetiminde ve kaderinde söz sahibi olmak istiyorlarsa, şuana kadar izledikleri politikaların üzerinde, değişik rasyonel ve kendilerini iktidara getirmeye yönelik stratejiler izlemelidirler.