Türkiye'de son zamanlarda meydana gelen akıl almaz olaylar var. Belki bizler için akıl almaz. Bazıları için bilinçli ve planlanmış politkaların bir süredir uygulamaya konulması denilebilir. Bu olaylar özellikle 22 Temmuz'dan sonra iktidarın %47 oy patlaması yapması sonucu daha da arttı. Örneğin bir kaymakam, bayram kutlamalarını camide kabul edeceğini bildiriyor. Milli Eğitim Bakanı'nın önünde türbanlı küçük kız öğrenciye Bakanlık Müsteşar Muavini plaket veriyor. Güya Sn. Bakan bu duruma çok sinirlenmiş. Garip, o zat aslında o kafada birisidir. Nihayet dünyaca ünlü (gerçek sanatçı) Piyano Sanatçısı Fazıl Say'ın da tepesi attı ve "Bu ülke Ortaçağ karanlığına doğru gidiyor. Biz azınlıkta, onlar %70, biz %30'da kaldık. Cumhurbaşkanının ve Bakanların eşleri türbanlı/başları bağlı, bu durumda kızımı da alıp Türkiye'yi terk edeceğim" diyor. Fazıl Say'ı haklı ve haksız bulabilirsiniz. Ancak doğru olanları ifade ettiği de bir gerçek. Say'a şunu diyebiliriz; "Öyle çekip gitmek, meydanı hepten onlara bırakmak olmaz mı? Bunun yolu kalıp mücadele etmektir." Fazıl Say, son zamanlarda sanata ve sanatçıya ve en önemlisi laik demokrasiye indirilen darbeleri, Türkiye'nin sanat platformunda yapılan tahribatı dile getiren bir örnek, bir simge olmuştur. Özellikle son beş yılda Klasik Batı Müziği icra eden orkestraların ödenek ve kadroları kısıtlanmış, Devlet Tiyatrolarına darbe indirilmiş, opera ve baleye büyük darbe indirilmiştir. Son olarak zaten can çekişmekte olan tiyatrolar kapatılarak, yıkılıyorlar. Tiyatroyu ve sanatı yıkan, yakan bir zihniyet.... Sivas Madımak Olayını unutmayın... Oysa büyük Deha, Büyük Önder Atatürk, opera, bale, tiyatro ve Klasik Batı Müziğine fevkalade önem verir, destekler ve onca işinin arasında bunların temsil ve performanslarına giderdi. Savaş ve inkılaplar ortamında dahi klasik müzik dinler ve güzel sanatlara ehemmiyet verirdi. Son olarak ünlü Heykeltıraş Hoca, Prof. Dr. Tankut Öktem, insan kılığına girmiş bir yaratık tarafından (kamyon şoförü) bir trafik kazası sonucu öldürüldü. Tankut Hoca gibilerin yetişmesi ve öğrencilerine ilim, irfan dağıtması zor bir süreç sonucu yıllar alarak gerçekleşiyor. Oysa Tankut Hoca'nın ölümüne neden olan yaratıklardan mebzulen var ülkemizde. Zaten gazetede adamın resmine bakınız, ne olduğunu anlarsınız... Gaziantep'te bir sanatçı Ressam Ayşegül Yarar, resim sergisi açıyor. Efendim bu tablolar açık, çevre kaldırmaz deyip, resimler bez ile örtülüyor. Bu şekilde sanata ve sanatçıya darbe vuruluyor. Geçenlerde 2 genç, denizde içi taş dolu çanta ile ölü bulundular. Anne-baba, evlatlarımız bir tarikatın eline düştü, onlar yaptı diye feveran ediyor. Herkes biliyor, Malatya'da 3 kişi boğazları kesilerek öldürüldü. Bu öldürülenlerin ailelerinin de tehdit edildiklerini gazetelerden okuyoruz. İnsan bugünkü gerici ve yobaz idareye bir günde gelmedi. Şimdi şu satırları okuyalım; "İran'da ahlak polisi bu kez kadınlara yönelik dar pantolon, çizme operasyonu düzenlemeye hazırlanıyor. Tahran Emniyet Müdürü Ahmet Rıza Radan, IRNA haber ajansına yaptığı açıklamada; 'Dar pantolonun üstüne çekilen çizme kısa pardösüyle giyiliyorsa İslami kurallara aykırıdır. Başörtü yerine şapka yada bere takmak da şeriata uygun değildir' dedi. Yaz aylarında da ahlak polisi saçları ortada bırakan başörtü takan kadınlara ve batı tarzı saç tıraşı olan erkeklere karşı operasyon düzenlemişti. Kimileri dövülmüş, kimileri ise karakola götürülmüştür." İşte Fazıl Say'ın isyanı bunlaradır. Haksız da değildir. Denilebilir ki, sen sanatçıysan, sanatını icra et, piyonunu çal, gerisine karışma. Hayır iş o kadar basit değil. Türkiye her geçen gün geriye giderken, Atatürk İlke ve İnkılaplarından uzaklaşırken, sanatçılar bu duruma sessiz ve seyirci kalamaz, kalmamalıdır. Sanatçı sanatını medeni, çağdaş bir ortamda yapabilmelidir. Tabii burada Türkiye'de, beş paralık, kabiliyetsiz insanlara da sanatçı diyorlar. Allah ses ve diğer hiçbir yetenek vermemiş sadece magazincilerin paparazzilerin gazı ile kendilerini sanatçı ilan edip, Tv'leri işgal ediyorlar. İşte tv programında üniversiteli gençlerin, Sn. Yağmurdereli'ye (milletvekili de oldu!) yoğun tepkileri bundandır. Belki çok kişi bilmez, Fazıl Say toplumdaki yanlışlara hep karşı çıkmış, sıradışı, gerçek bir kişi ve sanatçıdır. Bir konserinde kendisini piyanosuna konsantre etmişken, dinleyiciler arasından çalan bir cep telefonu, onu çileden çıkartmış, konseri keserek, o kişiye ve ona müsaade eden yanında oturanlara haklı olarak ağır hakaret etmiştir. Konsere de devam etmemiştir. Bu tepkisinden dolayı Sayın Say'ı kutluyor ve başka kişi ve kuruluşlara örnek olmasını diliyorum. Türkiye'nin olumlu ve iyi idare edildiğini söylemek zor. Ancak ne derseniz deyin bunlar hür ve adil, demokratik düzen içinde halkımızın reyleri ile oralara getirildiler ve Türkiye'nin kaderine hükmeden koltuklara oturdular. Türkiye'de her iki kişiden birisinin bunlara oy verdiği gerçeğini unutmayalım... Bu nedenle eğer demokratik parlamenter sisteme inanıyorsak, 4 sene daha bekleyip yapılacak seçimlerde sandık yolu ile Türkiye'nin önünü açmaktan başka çare yoktur. Bunun ilk denemesi ise Mart 2009 genel seçimlerinde olacaktır. Tabiatıyla genel seçimlere kadar dört yıl daha sabredecek, şartlar ortada kalabilirse...