Mart sonunda Türkiye’ye yerel, Nisan sonunda da KKTC’de erken genel seçimler var. Seçimlere az bir süre kala anada da yavrusunda da, seçimlere yönelik hazırlıklarda benzerlikler olması tesadüf değil! Seçimler öncesinde kötü huyları kim kimden kaptı, kim kime bulaştırdı bilmiyoruz ama, her iki kardeş ülkede de aslında uygulanmak istenen bir sadaka ekonomisinden başka bir şey! Biz de genelde seçim öncelerinde devlete istihdam konusu gündeme gelir… Zira, bizde gençler devlete kapağı bir kere attı mı artık hayatları garanti demektir! Bu garanti öyle az buz bir garanti değildir! Gençler kapağı devlete atmakta da baştan sona kadar haklıdırlar! Özelde işe ilk giriş maaşı 1.200 TL iken, bu devlete ilk girişte 2.500 TL’dir… Yıllardır gelmiş geçmiş hükümetlerin sakat politikaları nedeniyle özel ve kamu arasında ki farklılıklar uçurum haline gelmiş, bu kamu maliyesinin hantallığını oluşturmuş ama şimdi de ekonominin kamburu olarak görülmeye başlanmıştır. Bu yüzden bizde seçim demek istihdam demek, istihdam demek de oy demek, oy da doğal olarak hükümet olma demektir. Statüko denilen bu sistem yıkılmadıkça da, ki yıkılacağa da hiç benzemiyor, Kıbrıs Türkü en azından yakın bir gelecekte kendi ayakları üzerinde duramayacak ve her sendelediğinde Türkiye’ye avuç açacaktır… … Yerel seçimler öncesinde Türkiye’de ki gelişmeleri yakından izlemekte ve zaten arada ki benzerlikleri bu şekilde gözlemlemekteyiz. Odun, kömür, doğalgaz ve alış veriş çekleri derken, işin ev eşyasına kadar geldiğini görmek, çeşitli imkansızlıklar içinde olan Anadolu halkı için ilk bakışta sevindirici gibi gözükse de, olayın Türkçesi, al çamaşır makinesini ver oyu, al buzdolabını ver oyu, al koltuk takımını ver oyu zihniyetinden başka bir şey değildir… Fakir ve ihtiyaçlı Anadolu insanı seçim öncesinde ki bu yardımlarla aslında dilenci konumuna sokulmakta, buna bir de valiliklerin karışması devletin vatandaşını ne olarak gördüğünü de ortaya koymaktadır…. Bu yanlış ve sakat siyasetler ne Türkiye’de ne de KKTC’de aslında insanların iradesine, sadaka ekonomisiyle yapılan müdahalelerdir. Bu da her iki devlette de yapılacak seçimlerde sonuçların ne kadar demokratik olduğunu şaibe altına alacak ve tarihsel süzgeçte sürekli olarak kafalarda bir soru işareti olarak kalacaktır… Komşuda pişenler “Hak” “Hiç kimse bireysel mülkiyet hakkına karşı çıkamaz. Ancak aynı zamanda, gitgide daha sık ifade edilen bir görüş, yani Cumhurbaşkanının bu önemli konuya daha önceleri ‘tarihi uzlaşma’ dediğimiz bir çözüm çerçevesinde çözümler aramaması gerektiğini yönündeki görüş de ciddi olamaz. Ancak Kıbrıs sorununun çözüm çabalarında egemen olarak bireysel hak mantığını kabul etsek bile, bazı kişilerin madalyonun diğer yüzü konusunda kaygı duymaları gerekecek. Örneğin, mal üzerindeki hakkını talep ederek bireysel faaliyet gösterdiği için, Mike Timvios’u dışlayan bir mantık hakim... İşgal bölgelerindeki malların Kıbrıslı Rumlardan alınıp Kıbrıslı Rumlara, Kıbrıslı Rumlardan yabancılara ya da Kıbrıslı Türklere satılmasını yasaklamaya çalışan bir mantık... Çünkü herhangi bir durumda bireysek hak ağır basarsa, diğer durumda da aynısının olması gerekmektedir. Herkesin yapmayı tercih ettiği uygulamalara ilişkin olarak... Neden bir kimse gerçekte aynı şeyi kendisi için talep ederken, toplu uygulama çerçevesinde yanlış olduğunu düşünüp bunu eleştiriyor? Kıbrıs sorunu gibi siyasi bir sorunun bir kişinin değil, bir bütünün sorunu olduğunun bilincine varmamızın zamanıdır. Bir ya da diğer bir görüşü desteklemek amacıyla görüşler ifade ettiğimiz zaman, bunların başka bir görüşle ilgili olabileceğini göz önünde bulunduralım. Mülkiyetteki bireysel hakka saygı duyulması gerekmektedir. Bu hakkı talep ettiğimiz zaman, uygulamalarımız, toplu hakkımızı da ortadan kaldırmayacak şekilde olmalıdır.” (Yorgos Kaskanis - POLİTİS)