“Hocam, Dostları Nevzat Yalçıntaş’ı anlatıyor” isimli kitapta, hocanın dostları, onu değişik anılar ve bakış açıları ile çok güzel anlatıyorlar... Ben de vefatından hemen sonra bir yazı yazmıştım. Onu da kitaba koymuşlar. Bu kitabı hazırlayanları kutluyorum... Hepimizin ortak noktası, Nevzat Hoca’nın, müşfik, iyi kalpli, dürüst, vatanperver, ömrünü vatanına, milletine adayan, bir karakter taşımasıydı. Bu meziyet ve faziletlerinin, yanı sıra Nevzat Hoca, çok iyi yetişmiş, konusuna hakim, tecrübeli, bilgili, etrafına ışık saçan bir üniversite profesörü olması ile temayüz etmişti. Bir çok öğrenci, hoca yetiştirmişti. Nevzat Bey’in, deruhte ettiği görevleri nedeniyle, Milletvekili, Başkan (DPT), Genel Müdür (TRT), gibi birçok unvanı vardı. Ancak kendisine “Hoca” olarak hitap edilmesini, hepsinden üstün tutardı. Zaten TBMM’de de kendisine “Hocam” denilirdi. 

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ile ben İngiltere’de ‘London School of Economics’te (LSE)de karşılaştık. Mülkiyeden mezun olmuş, üniversite üstü, yüksek lisans için LSE’ye gelmiştim. Okulda, sayıları az da olsa Türkler vardı. Prof. Dr. Fikret görün, Prof. Dr. Ergin Günce, Prof. Dr. Metin Sözen en fazla görüştüklerimizdi. Dersler ağırdı, bu nedenle zaman zaman, LSE’nin üst katında bulunan ‘Graduate Common Roomda” buluşuyor, oranın lokantasında yemek yiyor, müzik dinliyor, sohbet ediyorduk. Nevzat Bey de bizimleydi. Nevzat Bey, doktorasını Fransa’da yapmıştı. Fransızcası çok iyi idi. Hiç unutmuyorum, bizlere “Lütfen, aramızda da İngilizce konuşalım” diye ısrar ediyordu. Öyle de yaptık. Ben, ABD’den gelen bir arkadaş grubuna dahil olmuştum. Bu grup içinde olan, James O’leary ile hala ilişkimiz sürüyor. Jim, LSE’den sonra, ABD Adalet Bakanlığına intisap etti. Massachusetts Eyaleti’nde, yükseldi. Adalet Bakanlığının en önemli yargıçlarından birisi oldu. Senior Judge unvanını aldı, benim gibi birkaç yıl önce emekli olup, Boston/Newburyport’a yerleşti. Bu Amerikalı grupta benim aracılığım ile Nevzat Bey de vardı. Ankara’da, uçakların çarpışması ile meydana gelen feci kazada (1963), Nevzat Bey kardeşini kaybetti. İşte o günlerde, ben onu hiç yalnız bırakmadım. Teselli ettim. Zaten inançlı biriydi. Bu durum, bizim bağlarımızı daha da perçinledi. 

Daha sonra, DPT’de birlikte, emrinde çalışmak onuruna eriştim. Beni, o dönemde, DPT Müsteşarı olan Özal ile tanışırdı, yakınlaştırdı. DPT’den ayrılınca ve ben de İstanbul’da özel sektörde (Pepsico) görev alınca görüşmelerimiz tekrar başladı. Çoğu kez beraberdik. Örneğin, Anavatan Partisi’nin kurulup, iktidar olduğu yıllarda, Turgut Bey İstanbul’da, işadamları, profesörler, siyasetçiler, diplomatlar, hukukçulardan, yani toplumun kanaat liderlerinden oluşan bir grup kurmuştu. Bu grup rahmetli Aydın Bolak’ın organizatörlüğünde, Alaaddin Büyükkaya’nın raportörlüğünde, Sheraton Hotel’de sık sık toplanıyordu. Turgut Bey çok akıllı bir Devlet Adamıydı. Bu grup sayesinde, toplumun çeşitli kesimlerinin görüş ve önerilerini alıyor, fiiliyata geçiriyordu. Nevzat Bey ve ben de, Özal’ın isteği ile bu grubun önde gelenlerindendik. Aslında, daha önce, bir gün Nevzat Bey’in, Etiler, Profesörler Sitesindeki evinde toplandık. Turgut Bey de oradaydı. Akşit Kayalar da (DPT) gelmişti. Özal bize “Çocuklar, ben siyasete atılıp, parti kurmayı, vatanıma, milletime siyaset yolu ile hizmeti düşünüyorum” demiş, görüşlerimizi istemişti. Hepimiz, Özal’a destek ve yardım sözü vermiştik. Gerçek bir ifade ile Anavatanın kuruluşunun temeli, Nevzat Bey’in evinde atılmıştı. Nevzat Bey, Özal’a çok yakındı, Demirel’i de severdi. Bir görüşmemizde “ANANAP ve DYP diye, fikirleri, Türkiye sevdası, kadroları aynı, iki parti olması çok yanlış, birbirleri ile değil, Türkiye için mücadele gerek” demişti. 

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, sadece Türkiye’de değil, milletlerarası platformlarda da tanınan, bilinen, fikirleri saygı gören, bir değerdi. Yabancı pek çok devlet adamı, mevki sahibi, akademisyen, siyasetçi dostu vardı. Ayrı görüşlerde, inanç ve dinlerde, kendisi ile farklı düşünenlerle ilişki kurar, insanları ayrıştırmazdı. Dini siyasete alet etmez, insan hak ve hürriyetlerini, laik, demokratik Cumhuriyeti savunurdu. Tüm fertlerin, adalet, özgürlük, refah içinde yaşamasını şiar edinmiş, bu ilkeler için çaba harcamıştı. Nevzat Hoca fikirlerini, açık seçik söyler, karşıt görüşlere de saygı gösterirdi.. Her şeyden önce Türklüğünü ön plana çıkarır “İnançlı Türküm ve Müslümanım” derdi. Çoğumuz gibi, Türk-Osmanlı İmparatorluğuna, şerefli Türk Tarihine, daha sonra çağdaş, modern Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkardı. Nevzat Bey, Türkiye Cumhuriyetinin, kurtarıcısı ve kurucusu Büyük Atatürk’e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı olup, iftihar ederdi. Dindardı, inançlıydı, asla dinci, bağnaz değildi. Her türlü hürriyete aşıktı. Eşine, çocuklarına bağlı, önem veren, örnek bir aile babasıydı. Herkesin yardımına koşar, bunların afişe edilmesine izin vermezdi. Son olarak, değerli kardeşim, B.E. Dr. Üner Kırdar’la birlikte, Nişantaşı’ndaki evinde, beraber olduk. Önce Üner’in Büyükada’daki evine daha sonra da Nevzat Hoca’nın, Çatalca’daki çiftliğine gidecek bir program yapmıştık. Takdiri ilahi, nasip olmadı. Sevgili dostum, hocam, büyük ve iyi insan, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ı, 15 Temmuz 2016 günü, Türk Devletine karşı kurgulanan, menfur bir darbe teşebbüsü günü, aynı gün kaybettik. Dört koca yıl nasılda geçti, daha dün gibi... 

Nevzat Hocamızı, özlem ve rahmetle anıyoruz...