Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi'nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir .-Gazi Mustafa Kemal Atatürk- 07 Aralık 2006 günü basın kuruluşlarının haber merkezleri AB müzakerelerinin kesilmemesi için Kıbrıs ile ilgili olarak Türkiye'nin AB yönetimine sunduğu "Başlangıç olarak iki limanın açılması" kararına kilitlendi. Malum zevat (halkımız bunları çok iyi tanıyor) ne kadar büyük bir başarı elde ettiğimizi anlatmak için televizyon kanallarını gezmekten yoruldular. Bu büyük başarısızlığı büyük bir zafer gibi sunmaya çalıştılar. Halkımız bunlara ne kadar inanıyor bilemiyorum. Ama Kanal Türk tarafından yapılan televizyon anketinde " AKP'nin Türk limanlarını Rum gemilerine açmasını doğru buluyor musunuz?" sorusunu cevaplayan binlerce kişiden sadece % 4'ü doğru bulduğunu açıkladı. Bir bakıma yapılan bir büyük yanlışı daha yönetimin kafasına çaktılar. AKP hükümeti bugüne birden bire değil, bilerek ve isteyerek birbiri peşi sıra hatalı davranarak gelmiştir. Kararın açıklanmasını müteakip Rum tarafın hemen reddettiğini basından öğreniyoruz; " Rumlar Kıbrıs önerisini reddetti: Rum Yönetimi (GKRY), Ercan Havaalanı'nın açılmasına rıza göstermesinin söz konusu olmadığını açıklayarak, Türkiye'nin önerisini kesin bir dille reddetti. Rum televizyonlarının haberine göre, 'GKRY'nin sözde yasadışı Timbu (Ercan) Havaalanı'nın açılmasına rıza göstermesinin mümkün olmadığını, çünkü bunun sahte devletin dolaylı yoldan tanınması anlamına geleceğini' ifade ettiği kaydedildi." Geçen dört yıl içinde milli davamız Kıbrıs hakkında pek çok yazı yazdım. Bunlardan iki büyük kitap çıktı. 20 Temmuz 2006'da çıkan kitabımın sonunda şunları vurgulamıştım; " ....Bugün Kıbrıs'ta da ayni tarih tekerrür ettirilmek istenmektedir. Bağımsız bir Türk devleti bizim elimizle ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bunun için her türlü senaryo hazırlanmış, oyunlar sahneye konulmuş ve oyunun son perdesi artık kapanmak üzeredir. AKP hükümetinin teslimiyetçi ve tavizkâr tutumu devam etiği takdirde Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte Girit, Rodos ve diğer Ege Adalarında kaderlerine terk ettiğimiz Türk toplumlarından farkı olmayacaktır. KKTC topraklarının kaybı Anadolu Türk toplumunun bundan sonraki yaşantısında da önemli bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye Kıbrıs'ta sahip olduğu hukuki kazanımlarını kullanamamıştır.1 Mayıs 2004'de Rum Kesimi AKP yönetiminin de üst kadro ile dâhil olduğu törenlerle AB üyesi yapılırken Türk milletinin temsilcilerinin oluşturduğu yüce meclisimiz bu teslimiyete karşı çıkmamıştır. Milli davamız Kıbrıs'ın AB sevdasına Helenizm'e teslim edilmesine yetmiş iki milyon Türk bir şey diyememiştir. Kırk yıl önce "ya taksim ya Ölüm "sloganları ile meydanları dolduran insanlarımız KKTC'nin AB'ne satışını sadece seyretmişlerdir Bu duruma dünyayı yeniden yapılandırmaya çalışan küresel toplum mühendislerinin yıllarca sabırla sürdürdükleri planlı politikalarla gelinmiştir. Başbakan Erdoğan TBMM'nde yaptığı konuşmada "Kıbrıs'ta çözümün AB'de değil Birleşmiş Milletlerde olduğunu" vurgulayarak AKP'nin KKTC'yi sahiplenmediğini ve gözden çıkardığını resmen açıklamıştır. ...Bugün Kıbrıs Türk toplumunun KKTC bayrağı altında bağımsız olarak sürdürdükleri huzurlu yaşamlarına devam edebilmeleri için Türkiye'nin doğrudan desteğine ihtiyaçları vardır. Türkiye olmadan küresel güçlerin çekim alanında yer alan bu küçücük toprak parçasında 200.000 kişilik bir nüfuz ile istiklâllerini muhafaza etmeleri ve baskılara direnmeleri mümkün değildir. Buna rağmen Annan Referandumu sırasında Türkiye, KKTC'den desteğini çekmiştir. Türkiye desteğini Annan Planı'na göre oluşacak Kıbrıs Devleti'nden yana kullanmıştır. Bu destek devam etmektedir. Başbakan Erdoğan, BM Genel sekreterinin yeniden organize edeceği çalışmalarla KKTC dışında kurulacak güneye bağımlı bir uydu devletçik içinde çözüm aramaktadır. Kanaatimce bu arayış ve söylemler milli menfaatlerimize ve Kıbrıs'taki kazanımlarımıza yüzde yüz zıt bir tutumu sergilemektedir. Sayın Başbakan; ''Kıbrıs'ta izolasyonlar kalkmadıkça ek protokol imzalanmayacaktır. Müzakereler durursa, durur'' sözlerini çok yanlış ve geç kalmış buluyorum. Çünkü AB'ye sert sözler söylenecek ve dik bir duruş gösterilecek zaman çok gerilerde kalmıştır. Çünkü artık "Atı alan Üsküdar'ı geçmiştir." AB'ne girmek için hazırlanan "Çerçeve Antlaşması" başta olmak üzere bu süreç içinde imzalayarak kabul ettiğimiz şartların tamamı bugünkülerin yanında çok daha ağırdır. İkiz Yasalar ve AB yoluna armağan edilen dokuz adet uyum yasası çıkartılıp hukuk sistemi ve toplumsal düzenimiz darmadağın edilirken yönetimin aklı nerdeydi. Onlar hep kazandı. Biz hep taviz verdik. Kaybettik. Artık verecek bir şeyimiz kalmadı. Diklensek neye yarar. Çünkü Başbakan'ın ortaya sürdüğü şartlar bize ve KKTC halkına bir şey kazandırmaz. Yani, izolasyonlar tamamen kalksa dahi bugün güneye teslim etmeğe çalıştığımız KKTC geri gelmez.. Hatta bir bakıma Başbakan, bu davranışı ile Kuzey Kıbrıs'ın teslimini çabuklaştıracak bir adım atmıştır. ''Kıbrıs'ta izolasyon kalkmadıkça ek protokolü imzalamayacağız. Müzakereler durursa, durur'' şeklindeki sözleriyle bana göre ''Siz KKTC'ye ambargoyu kaldırın bizde ek protokolü imzalayalım" denilmektedir. İzolasyon ve ambargo uygulaması tamamen ticari bir olaydır. Bunların kalkması veya aynen kalması KKTC'nin hukuki ve siyasi statüsünü değiştirmez. Ama bunlar kalkarsa, uygulayacağımızı belirttiğimiz protokol ile Türkiye olarak adanın tamamını yönettiği varsayılan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin hakiki temsilcisinin Rumlar olduğunu resmen kabul etmiş olacağız.... İşin özeti budur. Sonuç olarak; Kıbrıs, AB yolundaki Türkiye'nin kırılma noktasıdır. 600 000 kişilik küresel maşa Kıbrıs Rum kesimi 70 milyonluk Türkiye ile resmen oyun oynamaktadır. Ama bu şartları biz hazırladık. Kıbrıs Rum kesiminin AB üyesi olmasına evet diyerek antlaşmalardan doğan hukuki haklarımızı yok farz ettik. Bugün Kıbrıs'ta adanın tamamını temsil ettiği kabul edilen Kıbrıs Rum kesimi haksız kazandığı avantajı sonuna kadar kullanıyor. AKP hükümeti ise tam teslimiyet halinde bir an önce Türk Dünyasının Güneybatı uzantısındaki uç beyliği konumundaki Kıbrıs'ı Avrupalı efendilerine teslim etmenin telaşı içinde görülüyor.. Türkiye bu son gayreti ile yaptığı stratejik hataya devam etmektedir. Çünkü AKP ve CTP yönetimleri KKTC'ni bir sorun olarak görmektedir. Bugünkü gelişmeleri anlayabilmek için yakın geçmişi hatırlayalım. Dışişleri bakanı Abdullah Gül; BM Genel Sekreterine Eylül 2006'da sunduğu 10 maddelik plan ile bugünkü liman açma önerilerini açıklamıştı. Türkiye, AB'nin istekleri doğrultusunda Kıbrıs'taki hak ve menfaatlerinden vazgeçmeye hazır olduğunu bu eylem planı ile dünyaya deklere etmişti. KKTC'nin iktidardaki CTP yönetimi ise bu girişime sonuna kadar destek verdiğini bildirmişti. AKP bu davranışı ile KKTC'nin varlığına tahammül edemediğini ispatlamıştır.. Bu son operasyonla işlem tamamlanmak üzeredir. Peki, ne yapacağız. Durup seyre mi bakacağız.? Hayır, bunu asla kabul etmeyeceğiz. Kıbrıs'ın yeniden fethine milletçe hazır olacağız.