Pazar yazıları…
Levent ÖZADAM
Sevmek çoğu zaman var olmaktır.
Sonunda bizi yok olmaya götürse bile.
Ben şimdi varım ve seni sevmek hakkımı kullanıyorum.
Sen bile buna karşı koyamazsın.
Sana gelinceye kadar sonu gelmez bir arayıştı sevgilerim.
Bir zaman başkalarında aradım seni,
başka yüzlerde, başka ellerde aradım.
Aldandım, fakat birgün seni bulmak ümidini kaybetmedim.
Nasıl olsa gelecektin birgün.
Ve işte geldin de!
Bana tatmadığım hüzünleri tattırmaya,
bilmediğim kederleri öğretmeye geldin.
Acıdan yana ne kalmışsa yaşamadığım
hepsini bir bir sen yaşatacaksın bana.
Birgün yaşamanın gereksizliğini de senden öğreneceğim.
Bu selin akışını hiçbirşey durduramaz artık.
Ummadığım ve ummadığın bir anda çıktın karşıma.
Coşkun ırmaklar gibi, amansız seller gibi geldin,
mutlaka yıkarak ve benden birçok şeyleri
beraberinde sürükleyerek gideceksin.
İşte o zaman yoklukların
en dayanılmazı ile karşı karşıya kalacağım.
Ergeç gideceksin; beni anlayamadan,
beni sevemeden gideceksin.
Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden,
tesellisiz bir hüzün kalacak.
Yıllardır aradığım sendin
ama sen gittikten sonra başkasını aramayacağım.
Gelmeyecek bile olsan, ömrümün sonuna kadar arardım seni
Ama geldin bir kere; ister bilerek gelmiş ol, ister bilmeden…
Geldin ya!
Şimdi herşey güzel seninle.
Yürümenin, konuşmanın,
nefes almanın bir başka anlamı var artık.
Sen varsın ya, herşey bambaşka gözlerimde
Kıssadan Hisse
Evlat dediğin
Köyün tek çeşmesi başında üç kadın sıraya girmiş kaplarına su doldurmaktaymış. Kadınlar aralarında çene çalarken yanlarına yaşlı bir adam yaklaşmış ve kadınların konuştukları ile yakından ilgilenmiş.
Birinci kadın şöyle demiş;
“Bakınız benim bir oğlum var. Becerikli mi becerikli, yetenekli mi yetenekli. İnanın örnek bir delikanlıdır o.”
İkinci Kadın;
“Benim de bir oğlum var. Bülbül gibi şakır, sesi insanlara gözyaşı döktürür.”
Üçüncü kadın ise oğlu hakkında hiçbir şey söyleyememiş.
Kadınlar serçe parmağı kalınlığında bile su akmayan çeşmeden kaplarını zorlukla doldurduktan sonra oradan uzaklaşmaya hazırlanırken yaşlı adam onları izlemekteymiş. Bir ara, birinci kadının oğlu görünüp grubun önünde mükemmel bir takla atmış. Annesi “jimnastik gösterileri de yapabilir” diyerek oğlunu pohpohlamış. Derken ikinci oğul gelmiş. O kadar güzel, o kadar yanık türkü söylemiş ki, dinleyenler hayranlıklarından neredeyse küçük dillerini yutacaklarmış. En son üçüncü kadının oğlu onlara yaklaşmış. İlk ikisinin aksine hiçbir şey yapmamış sadece annesine koşmuş ve su kabını onun elinden alarak kendisi taşımış.
Bundan sonra üç kadın yaşlı adama sormuşlar. “işte şimdi oğullarımızı gördünüz değil mi?”
“Ben sadece bir tek oğul gördüm. Annesinin elinden su kabını alarak kendisi taşıyan oğulu” yanıtını vermiş yaşlı adam.
Yorumlar