Pakistan ile ilk temaslarım, RCD ve CENTO kuruluşları vasıtasıyla oldu. Ben, o tarihlerde DPT?de milletlerarası teknik ve ekonomik işbirliği departmanında çalışıyordum. DPT müsteşarımız, Rahmetli Özal, RCD ve CENTO?ya benim bakmamı istedi. RCD bünyesinde, birçok komite vardı. Bu komiteler, ?Rotatary Basis? üzerine, her altı ayda bir Türkiye, İran ve Pakistan?da toplanır, görüşülen konular, bu komitelerin bir üst kurulu olan ?Regional Planing Council/Bölgesel Planlama Konseyine? gelir, daha sonra Bakanlar konseyinde son şeklini alırdı. Yani ben her altı ayda bir ya Pakistan?a, ya İran?a giderdim. Bazı toplantılar da İngiltere ve Amerika?da olurdu. Şöyle bir hesap yaptım. RCD?ye baktığım süre içinde, en az kırk defa ayrı ayrı Pakistan ve İran?a gitmişim. Bu seyahatlerimde, işimizin yanı sıra, pek çok dostlar edindim. Şah Rıza Pehlevi yönetimindeki İran, Türkiye?yi ve özellikle Atatürk İlke ve İnkılaplarını açık seçik kıskanırdı ve Türkiye?ye pek sıcak bakmazdı. Bir defasında hatırlıyorum, RCD zirvesi İzmir?de yapıldı. Bütün konuklarla birlikte, Efes otelini kapattık ve orada kaldık. Aslında bu tür zirvelerde, yarım gün toplantı yapılır, diğer programlar eğlence mahiyetinde olurdu. İzmir?de muhteşem bir program hazırladık. Konukları, Atatürk?ün yatı Savarano?ya bindirdik. Savarona, İzmir Körfezi açıklarına doğru ağır ağır yol alırken, şanlı donanmamıza ait muhripler, fırkateynler, hücum botlar ve deniz altılar merasim düzeninde, ters istikametten seyrederek, Savarona?yı selamlıyorlardı. Kahraman denizcilerimiz, güvertede bembeyaz üniformalarıyla, ay yıldızlı bayrağımızın ve donanma süslerinin altında, köpükler saçarak, denizi yarıp, yol alıyorlardı. Bu, insanın tüylerini ürperten, muhteşem ve gurur verici bir manzaraydı. RCD ülkelerinin, devlet başkanları, başta Cumhurbaşkanı Sn. Cevdet Sunay, Sn. Zülfükar Ali Butto ve Şah Rıza Pehlevi, Başbakanlar Sn. Demirel, Sn. Hüveyda başta olmak üzere, üç ülkeye, Amerika ve İngiltere?ye mensup, Bakanlar yüksek dereceli görevliler, Büyükelçiler bu muhteşem gösteriyi izliyorlardı. Bir ara gözüm, Şah Pehlevi?ye takıldı. Türkiye?de gördüklerinden ve donanmanın bu gösterisinden dolayı, hayran durumdaydı. Ancak öte yandan kıskançlığından dolayı, dudaklarını ısırıyordu. Toplantılarda, zaman zaman İran?la anlaşmazlıklar çıkardı. Örneğin, İranlılar bizden çay ve fındık tohumları isterdi, bizde onlardan İran fıstığı (pistacho nut) isterdik. Pakistan?la, hiçbir sorunumuz olmadı. Pakistanlılar bizi çok sever, Atatürk?ü kendi liderleri olarak kabul ederler ve her Pakistan evinde mutlaka Türk Bayrağı ve Atatürk resmi bulunurdu. Bilindiği gibi, aslında Hintlilerle, Pakistanlılar arasında ırk bakımından fazla bir fark yoktur. Her iki millette, kahverengi ırka sahiptir. İngiliz Komonvelt ülkesi olarak yaşayan ve Müslüman olan büyük bir grup, 1947?de Pakistan?ı kurarak, ayrı bir devlet olmuşlardır. Bu durumu, Hindistan bir türlü hazmetmemiş, Hindistan ve Pakistan arasındaki sorunlar hiçbir zaman bitmemiştir ve iki ülke, birçok defa savaşmışlardır. Benim RCD?ye baktığım yıllarda, doğu Pakistan olan Bengaldeş, daha sonra ayrı bir ülke olmuştur. RCD dolayısıyla, defalarca Dacca?ya gittim, geldim. Oradan dönüşte ya New Delhi?ye veya Bombay?a veya Tayland Bankok?a uğrardık. Bir defasında da, Nepal?e Katmandu?ya gittik ve emsalsiz tabiat olaylarını izledik. Pakistan oldukça geri, perişan, pek temiz olmayan, hastalıklara ve tabi afetlere maruz bir ülke intibaı bırakmıştı. Ancak insan gücü ve eğitim düzeyi fena değildi. Pakistanlılar, daha ziyade kendilerine yakın buldukları, İngiltere?de tahsil ederlerdi. Örneğin, Pakistan Planlama Müsteşarı yakın dostum Aktar Mahmoud?la samimi olmuştuk. Aktar Mahmoud, Oxford Üniversitesinde okumuş ve uluslararası iktisat konusunda doktora yapmıştı. Daha sonra, Pakistan Planlama Teşkilatına girmiş ve müsteşarlığa kadar yükselmişti. Edebiyata, şiire, klasik müziğe düşkündü. O tarihlerde, evinde 2000?den fazla klasik müzik LP bulunuyordu. Ben evine defalarca gittim, geldim. Muhteşem bir villada oturuyordu. O da, Ankara?ya geldiğinde bize yemeğe gelir, saatlerce otururdu. İkimizde Türk-Pakistan ilişkilerine büyük önem veriyorduk. Ancak Pakistan?da, Hintlilerle onları ayıran ana faktör, İslam dini olduğundan dine, fanatizm ve kökten dincilik ölçüsünde bağlılardı. ?You are Müslim, we are muslim, we are borthers/sen Müslümansın, ben Müslüman?ım, biz kardeşiz? derlerdi. Onlara, Türkiye?nin Müslüman bir ülke olduğunu ancak Türkiye?de yaşayan insanların mümeyiz vasfının ırk olarak, Türklük olduğunu bunun da büyük Atatürk tarafından ?Ne Mutlu Türküm Diyerek? ifade edildiğini, Türkiye?de Müslümanlığın, Türklükten sonra geldiğini ve Türkiye?nin çağdaş, laik, modern bir cumhuriyet olduğunu, din ve devlet işlerinin tamamen ayrıldığını, Türkiye?de isteyenin istediği şekilde dini vecibelerini yerine getirdiğini, dinde zorlama olmadığını, bu nedenle kendilerinin de tutucu, gerici, dini akımlardan kurtulmaları gerektiğini, dinin insanla, Allah arasında kutsal bir ilişki olduğunu, dilim döndüğünce anlatmaya çalışırdım. Ancak bu konuda fazlaca başarılı olduğumu sanmıyorum! İfade etmeliyim ki, Pakistan?dan her dönüşümde, Atatürk?ün büyüklüğünü bir defa daha minnetle yad ederdim. Dost ve kardeş ülke olan, Pakistan?ın yaşadığı son sel felaketini TV?den izlerken, aklımdan bunlar geçti. Son yılların en büyük sel felaketi, yirmi milyon kişiyi etkilemiş ve hemen hemen İtalya büyüklüğünde topraklar, sel altında kalmıştır. Bu doğal felaket, fevkalade acıdır. Pakistanlıların ve biz Türklerin sevgisinden hiçbir zaman tereddüt duymadım. Bizi kendileri gibi görürler ve Türkiye?yi, ağabeyleri ve ikinci evleri olarak benimserler. Bizim sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi, aynen paylaşırlar. Türkiye, bu felakette herkesten önce Pakistan?ın yardımına koşmalıdır. Sadece acınızı paylaşıyoruz, mesajları netice vermez! Türkiye, güçlü bir ülkedir. Bu nedenle gıda, sağlık, konut, giyecek ve her türlü malzemeyi içeren imkanlar ölçüsünde ve parasal yardım olarak Pakistan?a arka çıkmalı, onları ayağa kaldırmalıdır. Pakistan?ı, bu dar ve üzüntülü gününde yalnız bırakamayız. Şimdi Ramazan ve Bayram nedeniyle herkes iyi kötü, fitre ve zekat verecektir. Hiç tereddütsüz, bu yardımlarımızı Pakistanlı kardeşlerimiz için kullanmalıyız. Eminim ki, Türkiye?nin ve Türklerin yardımının diğer ülkelerin yardımlarının yanında, Pakistanlı kardeşlerimiz açısından çok özel ve ayrı anlamı olacak ve onlar, Türkiye?nin bu yardımlarını gözleri yaşlanarak, hissedeceklerdir.