Bildiğiniz gibi kamu personeli seçme sınavı “KPSS” soruların sınavdan önce sızdırıldığı gerekçesiyle iptal edildi. Devlet denetleme kurulu tarafından yapılan incelemelerde maalesef telafisi mümkün olmayan usulsüzlüklerin meydana geldiği ve bir avuç düzenbazın tele-kulak yöntemiyle soruları sızdırdığı tespit edildi. İşin en vahim tarafı hazırlanan raporda, ÖSYM içinde birçok noktada güvenlik sorununun altı çiziliyor. Uzun sözün kısası, bu skandal sınava katılan yaklaşık 280 bin öğretmen adayı ile sınırlı değil. Geçmişte PMYO sınavında olduğu gibi, başka sınavlarda da benzer olaylar yaşanmış ve yine fatura yüzde otuz işsiz, güçsüz dolaşan bu ülkenin gençlerine çıkmıştı. Sizi bilmem ama ben bunun adına sadece ciddiyetsizlik değil, rezalet diyorum. Çünkü ülke gençliği ezilsin, büzülsün, hakkı yensin diye ÖSYM emanet edilmemiştir. ÖSYM sıradan bir kurum gibi davranıp, “efendim olmuş bir kere” deme hakkı yoktur ve hiç bir gerekçenin de arkasına sığınamaz. Güvenilir kurumların başında gelmesi gereken ÖSYM’nın çok sayıda dava ile boğuşmak zorunda kalması da akla başka sorular getirmiyor değildir. Şimdi KPSS`ye giren ve hakkıyla kazanan adayların durumu ne olacak?. Kimi hukukçular sorunun cevabını vermiş bile. Sınav yeniden yapılsın demişler. İyi ama mesele bu kadar basit değil ki. Hakkı ile sınavı kazanan bir aday tekrarlanacak olan bu yeni sınavda kaybederse “hukuken” bu nasıl izah edilecek? Öyle ya, KPSS yönetmeliğinde yapılan sınavın iptali konusunda hiç bir hüküm yer almamaktadır. O halde meşru yoldan kazanılan bir hak hangi gerekçe ile yok sayılabilir?. Üç beş kişinin hatasından dolayı ter dökerek, gecesini gündüzüne katarak, sınavı kazanan on binlerce genç insanı cezalandırmak evrensel hukuk anlayışı ile asla bağdaşmamaktadır. Deniliyor ki, soruların sızdırılması olayı mahkemelerce kabul görmesi durumunda sınavın tümüyle iptali hukuken mümkündür. Bu mantıkla olaya bakmak son derece yanlıştır. Doğru olan tek şey, skandal olaya karışmış olanlar hakkında yasal işlem yapılmalı ve sadece bu kişilerin sınavı iptal edilmeliydi. İşini düzgün yapmayan, işini ciddiye almayan ÖSYM`nin yerine umut peşinde koşan bu insanlara fatura çıkarmak, onları bir avuç düzenbazla aynı kefeye koymak vicdanen kabul edilebilir bir şey değildir. Peki, biz şimdi hukuken işin bir başka boyutuna bakalım. Var sayalım ki, sınavı kazanan bu insanların bir bölümü veya birkaçı “nasıl olsa kazandım” düşüncesinden yola çıkarak, eski işinden ayrılmış, devlet ciddiyetliğine güvenerek borç-harca girmiştir. O zaman bu insanların mağduriyetini kim giderecek? Bir düşünelim, imtihana tabi tuttuğu vatandaşına “kazandın seni işe alacağım” diyen sosyal devlet daha sonra işe fesat sokan birkaç kendini bilmezi bahane ederek, “tekrar kazanırsan seni işe alırım” diyebilir mi?. Maalesef Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AIHM) en çok dosyası bulunan ülkeler arasında yer almaktadır. Görünen o dur ki, akıl ile mantık birleşmedikçe bu dosyalardan kurtulmamız mümkün olmayacaktır.