Jön Türkler, diğer adı ile Genç Türkler Padişah 2. Abdülhamid döneminde muhalif olan genç, düşünür ve aydın kişilerden oluşan yeni fikir akımı bir kuşağa verilen isimdir. Jön Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan, önceden muhalif daha sonradan ise iktidar gücü olan laik ve meşrutiyetçi kişilerdir.

Osmanlı Devleti'nin son yıllarında aydınlar, düşünürler ve vatanperver insanlar çare ve çözümler arayışına girmişti. Dönemin en bilinen grubu "Genç Türkler" yani Jön Türklerdir.

Jön Türkler tanımı ilk kez 1828 tarihinde Charles McFarlane tarafından kullanılmıştır. Bu terim daha sonra literatüre yerleşmiş ve kullanılmaya devam edilmiştir. Jön Türklerin cemiyetinin üyelerinin fikir yapılarının oluşmasında dönemin şartları çok belirleyici olmuştur.

Jön Türkler, Fransız ve İngiliz hükümetinden destek görmüşlerdir. Yurtiçinde ve yurtdışında kurdukları dernek ve yayınladıkları dergi ve gazeteler ile II. Abdülhamit Han’ın şahsında Devlete karşı bir propagandaya girişmişlerdir. 4 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Birinci Jön Türkler Kongresi Fransız Senatosu üyesi Lafeuvre Contalis’in evinde yapılmıştır.

Bu kongreye Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu hemen her bölgeden çağrılan delegeler katılmıştır. Her din ve milliyetten insanın olduğu bu grubun ortak özellikleri Osmanlı Devleti’ne karşı olmalarıdır. Bu görüşün dışında aralarında hiçbir bağ ve fikri birlik bulunmayan bu insanların, aralarındaki liderlik çekişmesi sebebiyle kongre başarısız bir şekilde sonuçlanmıştır.

Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denilen bu grup mensupları, Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” adıyla meşhur olmuşlardır. Bu tabir, genel olarak o yıllarda Avrupa’da politika, fikir ve edebiyat konularında aşırılık taraftarı gençleri ifade etmiştir.

Bu grubun ifadesi ise, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa’nın yayınladığı bir mektupta “Genç Osmanlılar” karşılığı olarak kullanılmıştır. Genç Osmanlılar terimi, daha sonraları Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından de benimsenerek yazılarda kullanılmış ve Türkçeye tam anlamıyla yerleşmiştir. Bu grup, uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devletin idare şekline karşı gelmiş, özelikle de yabancılar tarafından yönlendirilmiş fikirlerin ortak buluşma noktası olmuştur.

Jön Türkler esasında geniş bir halk kesimini tanımlamaktadır. Jön Türklere öncülük eden fikirler en başta Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa, Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza İbrahim Şinasi, Sami Paşazade Sezai, Dr. Nazım Bey ve Ahmet Rıza gibi isimlerdir.

Ahmet Rıza tarafından çıkarılan ve hem Türkçe hem de Fransızca yayınlanan gazetesinde Meşrutiyet fikri savunulmuştur.

Jön Türk basını Osmanlı basın tarihinin önemli bir kategorisini teşkil etmektedir. Devrin Osmanlı basınına ağır sansür uygulanması Jön Türk basınının önemini daha da arttırmaktadır. Bir anlamda 1878-1908 döneminde Osmanlı siyasî düşünceleri ve tartışmaları daha ziyade bu basında yer almıştır.

Aynı örgütün resmî organlarında dahi birbiriyle taban tabana zıt tezleri savunan makalelere sık sık rastlanmakta olup 1906-1908 arasında Şûrâ-yı Ümmet istisna edilirse Jön Türk basını Avrupa’daki benzerleri gibi gerçek parti gazeteciliği meydana getirmemiştir. Bunların önemli bir kısmı uzun ömürlü olmamış, bazıları da Osmanlı yönetiminden para sızdırmak amacıyla yayımlanmış ve bu amaçlarına ulaştıktan sonra sahipleri tarafından tatil edilmiştir.

Jön Türklerin yayınlamış oldukları  mecmualar:  merkezî örgütlerin yayınları; Hak, Meşveret, Mechveret Supplément Français, Mîzan, Osmanlı, Şûrâ-yı Ümmet, Terakki…; küçük icraatçı cemiyetlerin yayınları (Darbe, İnkılâb, İntikam, İstikbâl , İstirdat, Vatan…); icraatçı fertlerin yayınları Osmanlı, Yıldırım…; entelektüel yayınlar İctihad, Şark ve Garb, Türk…; kişiler ve örgütlerce çıkarılan mizah mecmuaları Beberuhi, Dolab, Davul, İncili Çavuş, Lâklâk, Kokonoz, Tokmak …; belirli bir Osmanlı unsurunun sorunlarını dile getiren dergiler (Arnavudluk, Hürriyet, İttihad Gazetesi, Kashf al Niqāb, Kürdistan, Türkiya’l-Fetāt…;bazıları merkezî örgütlere bağlı olmakla beraber Balkan Jön Türkleri tarafından yayımlanan ve mahallî Jön Türklüğün fikirlerini işleyenler Ahali, Balkan, Efkâr-ı Umumiye, Islah, Muvazene, Rumeli, Tuna, Sadâ-yı Millet, Uhuvvet …ve dinî zeminde muhalefet yapan yayın organları Ezan, Kānûn-ı Esâsî… Bu yayın organlarında örgütsel düzenlemelerden dinî makalelere, ihtilâlci temalardan entelektüel tartışmalara kadar her türlü konu değişik fikriyata sahip yazarlar tarafından  işlenmiştir.

Jön Türklerin siyasi fikirlerinin temeli, padişahlık yönetiminin altında bir de meclisin kurulması ve yönetime katılması şeklinde idi. Yani Jön Türkler aslında hiçbir zaman ve hiçbir şekilde padişahlık rejimine karşı çıkmamışlardır. Jön Türkler Padişahlık sistemi içerisinde son derece demokratik bir modern yönetim sistemine geçişi savunmuşlar Cumhuriyet rejimini getirmeyi ya da kurmayı asla düşünmemişlerdir. Üstelik Padişahlık düzeninin destekçisi olmuşlardır.

Tüm dünyada özellikle Avrupa’nın yakalamış olduğu SANAYİ DEVRİMİ ve demokratik yönetim biçimleri Politikaları, Milliyetçilik akımları Jön Türkleri etkilemiştir. Oluşumundan itibaren Jön Türkler  Padişahlık rejiminin altında bir de meclisin bulunması gerektiği ve halkın yönetimde yer alması yönündedir.

Jön Türkler’in ortak noktası, II. Abdülhamid rejiminden duyulan hoşnutsuzluk ve bu rejimi devirerek yerine meşrutî bir rejim tesis etme arzusu olmuştur. II. Abdülhamid rejiminin “sadakat ve biat” kavramına atfettiği önem ve bu sıfatı haiz olduğunu düşündüğü kişileri daha iyi eğitim görmüş bürokrat ve subayların önüne geçirmesi de iyi eğitim almış toplum üyelerinin önemli bir kısmının Jön Türk hareketine katılmasına ya da sempati duymasına sebep olmuştur.

Çekirdek kadrolar itibariyle Jön Türklüğün dünya görüşü pozitivizm ve biyolojik materyalizmden kuvvetli bir biçimde etkilenmiş ve cemiyetin bazı önde gelen liderleri, bilhassa 1905 öncesinde siyasî bir amaçtan ziyade toplumsal gelişmenin önünü tıkadığını düşündükleri dinin yerine bilimi hâkim kılma gibi felsefî mefkûrelerin peşinde koşmuşlardır.

Ancak Jön Türklüğün her döneminde bu kavram içinde materyalistlerden ulemâya kadar çok değişik nitelikte kişilerin yer aldığını unutmamak, bir ideolojiden ziyade bir “Weltanschauung”dan (dünya görüşü) bahsetmek ve bunu da çekirdek kadrolarla sınırlı tutmak gerekmektedir.

Jön Türklerin karşı çıktıkları Padişah Abdülhamit'in istibdat düzeni olmuştur. Kurulacak bir meclisin baskı ve şiddet düzeninin ortadan kaldırılmasında etkili olacağı görüşünü savunmuşlardır. Onlar Osmanlı İmparatorluğu içinde düşünce özgürlüğünü en başta savunan o dönemin DEMOKRAT gençleridir.

Jön Türklerin aslında homojen bir fikir birliği olduğu görülmemektedir. Her birinin ayrı ayrı kendi siyasi görüşleri ve değişik dünyevi görüşleri vardır.

Tüm dünyada değişimin ortaya çıkardığı yenilikçi fikir akımları eşzamanlı olarak ortaya çıkmıştır Avrupa’dan bu tarz ortaya çıkan gruplara örnek vermek gerekirse bunlar; Almanya’daki Genç Almanya akımı, İtalya’da ortaya çıkan genç İtalya akımı, Polonya’daki Genç Polonya Akımı’dır. Bu akımlar siyasi muhalif bir akım olduğu kadar aynı zamanda fikri edebi akımlardır.

Jön Türklerin, uzun yıllarca devam eden ön plandaki faaliyetleri meşrutiyet ve hürriyet fikirleri gibi görünse da her grup ve şahsın ayrı ayrı maksatları vardı. Jön Türklerin faaliyetleri ise Osmanlı Devletin yıkılışını hızlandıran belli başlı sebeplerden biri olmuştur. Batı dünyası karşısındaki tavırların taklitten öteye geçememesi, devlet kademelerinde yer almak, meşhur olmak, hatta Mithad Paşa da olduğu gibi, kendi ailelerini hanedan ailesi yapmak için azınlıklarla, eşkıyalarla, Rum-Ermeni çeteleriyle ve Avrupa devletleriyle işbirliği yapmaktan çekinmemeleri bu faaliyetlerin en acı tarafı olmuştur. Osmanlının aciz idaresizliği, kargaşa ve savaşlar ortamı içinde Jön Türklerin faliyetleri Osmanlı devletinin felaketini hızlandırmış ve sonunu hazırlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Jön Türk faaliyetinin sonu gelmiş, Jön Türkler daha önceki gibi yurt dışına kaçmışlardır.

623 yıllık bir imparatorluğun küllerinden yeniden doğan, savaşla yeniden yaratılan bir Ülke, 1923 sonrası yeni bir savaş veriyordu. Bu savaş, uygarlık ve medeniyet savaşıydı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde on beş yıl boyunca devrimci atılımlar yapılmıştı. Fabrikalar açılmakta, makineleşme son sürat devam etmekte, yurtdışına öğrenciler gönderilmekte, devrimler birbiri ardına gelmekte; ekonomi, politika, kültür, dil ve tarih alanlarında ulusal adımlar atılmakta; Ümmet değil birey olabilmiş insanlar, Biat eden değil sorgulayan toplum bilincine ulaşmanın heyecanıyla, memleketin dört bir yanına devrimleri götürmenin çabası içine girmişlerdi.


​​​​​​​

Mustafa Kemal Bey, 1907 Sonbahar’ında Kolağası olarak Selanik’e döndüğünde, Terakki ve İttihad Cemiyeti’ne kaydedilmiş ve ihtilalin hazırlanması ile icra edilmesinde önemli bir görev almamıştır. Daha sonraki zaman dilimlerinde çeşitli vazifelere tevdi edilmiş, ama hiçbir zaman gerek İttihad ve Terakki merkezinde ve gerekse de onun askeri kanadında bir lider rolü oynamamıştır.

Bunun yanısıra, ordu-siyaset ilişkisi hakkındaki görüşleri ve yorumları, Cemiyet tarafından pek olumsuz karşılanmış ve Mustafa Kemal Bey’in bu çıkışı, cemiyet bünyesindeki mevcut durumunu daha da zorlaştırmıştır. Öyleki, bu haklı çıkışından ötürü, onu “ikinci plana” düşürenler bile olmuştur.