Aytaç Paşa’mın vefatını (18 Mart 2020) büyük bir üzüntü ile öğrendim. Kendisi ile uzun yıllar öncesine giden dostluğumuz vardı. İstanbul’un birinci bölgesinden (Anadolu kısmı), Milletvekili seçilmiştim. Milletvekilliği, 7/24 uyanık, aktif olmayı gerektiren bir görevdir. Haftaiçi, TBMM’de, Genel Kurulda ve Plan/Bütçe Komisyonu’nda, hafta sonları da seçim bölgesinde çalışmalar yapardım. Ben ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olduğumdan, AK Genel Kurulu ve üyesi olduğum, siyasi işler ve kalkınma/ekonomi komisyonu çalışmalarına da katılmak durumundaydım. Seçim bölgemdeki çalışmalarımda, bölgemde bulunan askeri kuruluşları ve sanayi/ticaret şirketlerini de bir program dahilinde ziyaret ediyordum. 

Seçim bölgemde, benim de yedek subay okulu olarak bulunduğum ‘Tuzla Piyade Okulu ve Deniz Harp Okulu, Destek Kıtaları’ gibi askeri kuruluşlar vardı. Tuzla Piyade Okulu’nu ziyaret etmek amacıyla, Komutan Aytaç Paşa’dan randevu alındı. Randevu günü tam zamanında Piyade Okulu Komutanlık binasına gittim. Arabamdan indiğimde, karşımda bir bölük merasim tertibinde duruyor, yanda da erkanı ile Aytaç Paşa duruyordu. Kendi kendime “Yahu, yanlış bir zamanda geldik, herhalde, Ankara’dan veya dışarıdan önemli bir misafir bekliyorlar, bu hazırlık onun için” dedim. Aytaç Paşamdan özür dileyip, ayrılmak için ona doğru yürüdüm. O sırada bir yüzbaşı “Dikkat” diye bağırdı, Boru Takımı çalmaya başladı, askerler tüfeklerini, selam durumuna getirdiler. Ben askerliğimi, Trakya’da, Kıbrıs olayları zamanında 21 Mayıs, Talat Aydemir isyanı nedeniyle, Harbiye mezun vermediği için teğmen rütbesiyle, Karargah Bölük Komutanı olarak yaptığımdan, askerliği biliyor, seviyor ve saygı  duyuyordum. Bu karşılamalara alışkındım.. Bölüğü “Merhaba Asker” diye selamladım. Aytaç Paşama “Paşam, galiba yanlış zaman da geldim” derken, “Milletvekilim, bu hazırlıklar sizin için, biz, böyle Milletvekili ziyaretlerine alışkın değiliz, pek memnun olduk, şeref aldık” dedi. Onların usulüne göre merdivenlerden çıktık, holde Türk Bayrakları arasında bir kürsü üstünde defter duruyordu, ziyaret anısına deftere duygularımı yazdım ve imzaladım. Paşa kurmayları ile tanıştırdı, hep beraber karavana yemeği (Askerlik görevimde, karavanalar, benim için en lezzetli yemekler olmuştur.) yedik... 

Onur duyduğum bu ziyaretten sonra, Aytaç Paşa ile ilişkilerimiz hiç kopmadan sürdü. Kendisi önemli görevler deruhte etti, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. Çok başarılı, askerlik hayatı yaşadı. Bu Aytaç Paşamın, askerlik yönü.. Aytaç Paşa, Klasik batı Müziği hayranı, meraklısı idi. Büyük kompozorların eserlerini ezbere bilirdi, kendisi de oratoryolar, senfoniler bestelemişti. Atatürk Kültür Merkezi yok edilmeden önce, her Cuma akşamı veya Cumartesileri, saat 11’de, Erdal İnönü, Ord.Prof.Dr.Sulhi Dönmezer, Aytaç Yalman, Mülkiyeli Orhan Karul ve benden oluşan bir grubumuz vardı. Devlet Senfoni Orkestrası Konserlerini, birlikte izlerdik. AKM yok edildikten sonra, Devlet Senfoni Orkestrası göçebe haline geldi, Aytaç Paşamla birlikte, CKM’deki konserlerde birlikte olurduk. AKM’nin eski müdürü, dostumuz, Bülent Bilgin de bize katılırdı. Büyükkulüp’te, geçen yıl Aytaç Paşam, Klasik Batı Müziğinin seçme eserlerinin yer aldığı, muhteşem bir program yapmıştı. Aytaç Paşa’yı tanıyanlar, askerlik gibi katı kuralların, disiplinin, gerilimin olduğu bir meslekle, müziğin, gizemli, romantik, hassas büyüsünü nasıl bağdaştırıyorsunuz diye düşünürler.... Bu iki zıt kutup değil midir? Aytaç Paşa bu iki zıt kutubu, kendi üstün yetenekleri, karakteri ile kolayca, mükemmelce bağdaştırmıştı.. 

Kendisi, değerli, Atatürk’e, Atatürk ilke ve inkılaplarına candan bağlı, klasik müzik ile yoğrulmuş, nadide, eşine ender rastlanan, bir Türk, vatan evladı idi. Ömrünü canından üstün bildiği, Vatanına adayan Dostum Aytaç Paşama, rahmetler diliyorum. Ruhu şad olsun...