Yaz tatilini Türkiye'de geçiren çok sevdiğim diplomat bir arkadaşımla hasret gidermek için Büyük Ada'ya gittim. Ada, maalesef geriye girmiş, düzensizlik, pislik her yerde görülüyor. Oysa dünyanın en güzide köşelerinden birisi, bakılsa, tanıtılsa, konaklama tesisleri yapılsa, dünyada marka olabilir. Kupkuru, çıplak bir dağ olan İtalya'daki Capri'ye herkes koşuyor. Dönüşte vapurların pisliği, bakımsızlığı gözüme çarptı. Baktım Türkçe olmayan konuşmalar duydum. Bizim gençlik yıllarımızda büyük sayıdaki Rum vatandaşlarımıza karşı; vatandaş Türkçe konuş kampanyası açılmıştı. Şimdi ise Kürtçe konuşuluyor. Bir zamanlar Adalar, Ada vapuru denilince İstanbul'un en kalburüstü, en kibar insanları akla gelirdi. Şimdi ne idiğü belirsiz insanlar, gençler bağırarak, insanın oturacağı koltuklara yatarak, burunlarını karıştırarak, etrafı rahatsız ediyorlar. Bir İngiliz karı-koca onları görünce kaçtı. Birkaç genç kız geldi rahatsız edildiler ve başka yere geçtiler. Güya vapurda güvenlik var, sadece seyrediyor... Buranın kaymakamı yok mu? Bunlara haddini bildirecek, alıp götürecek! Bir gün sonra Atatürk Hava Limanına çocukları karşılamaya gittim ve alanı dolaştım. Biz bir türlü adam olamıyoruz. Yurtdışı çıkış harcı işkencesi sürüyor. 70 YTL'yi, 15 YTL'ye indirmişler. "Kardeşim eğer bu meblağı alacaksan, koy uçak biletinin üstüne, insanlara eziyet yapma" giriş ve çıkış pasaport noktaları yetersiz. Sadece 12 polis noktası var, neden 12, 50 tane koysan ne olur, günaha mı girersin. Vatandaş turist bir an önce girsin veya çıksın. Kuyrukta beklemesin! Terminal içine köpek girmesine izin veriyorlar, nitekim köpek önümde yerleri kirletti! TAV, iyi niyetle, kötü olmayan ancak mükemmeli yakalamayan hava limanı yapmış. Ayrıntılar var. Havaalanındaki dükkânların yazıları reklâm yapılan şehirlerarası otobüs terminali gibi, herkes isteği gibi yazmış, bir standart yok. Alanın içi, tuvaletler temiz değil, özellikle otopark sokak gibi. Şüphesiz öncelikle oralara öteberi atan, yerleri kirleten, insan kılığındaki yaratıklara sözüm var. Geçenlerde bir yazı yazdım. Büyük otellerde, lokanta, eğlence yerlerinde otopark adı altında bizi soyuyorlar diye. Atatürk Hava Limanı otoparkını da bunlara ekleyin. Otoparklar çok hesaplı, ucuz olmalı ki zaten arabasını keyfince istediği yere bırakan ve trafiği engelleyen vatandaş, arabasını koysun. Havaalanı otoparkı fahiş olunca, yollar THY, CNR önü otopark olmuş, zaten havaalanına giriş trafiği çok ağır ilerliyor. Şimdi bu parklar nedeniyle daha da sıkışmış. Acaba tüm bunları oraların sorumluları, amirleri görmüyorlar mı? Terminalde dolaşırken İran-Air Bankosu dikkatimi çekti. Genç kızlar, kadınlar uçağa binerlerken peçe/çarşaflarını hazırlıyorlar. İstanbul'da pantolonları, mini etekleri ile gezip, özgürlüğün tadını çıkardıktan sonra şimdi Tahran'a inerken kapkara çarşaflara girecekler. Kendi arzuları hilafına bir takım, fanatik, çağdaşlıktan, medeniyetten uzak, molla kafaların zoru ile kapanmak, örtünmek, kafalarını bağlamak mecburiyetinde bırakılıyorlar. Kendileri böyle istemediklerini Türkiye'de hatta havaalanında son anlarında bile çağdaş şekilde giyinerek gösteriyorlar. İşte Türkiye'yi de onlara benzetmek isteyenlere ve irtica tehdidine karşı uyanık, tedbirli olmak mecburiyetinde olanlara İran Air kuyruğunda gördüklerim ders olmalı! Başta belirttiğim gibi, Anadolu Kulüpte diplomat arkadaşımla yemek yerken, benim Anavatandan arkadaşlarım olan milletvekilleri ile karşılaştım. Bir zamanlar Türkiye'nin kaderini değiştiren, Türkiye'ye 75 yıllık Cumhuriyet döneminde yapılan işleri katlayarak, yeni eserler, hizmetler veren, çağ atlatan ANAP'ın; içine düştüğü durumdan, seçimlere girebilecek parti olmaktan uzaklaşmasından büyük elem duyuyorlar, çok üzülüyorlar. Tamam birleşme olsa idi, Liberal-Merkez için iyi olurdu. Ancak ANAP bu hallere mi düşmeliydi, düşürülmeliydi! ANAP'a gönül verenler, kurucular, benim gibi milletvekilleri, Özal ailesi, ANAP'ı bu duruma düşürenleri esefle lanetliyorlar... ANAP'ın ehliyetli, değerli, başka partilerin arayıp da bulamadıkları güzide kadroların hepsi duruyor ve olanları yeis ile izliyorlar.