Dünya tasarruf düzeyinde 169 ülkenin içinde 129. sırada yer alıyormuşuz.
İyi yine, 40 ülkenin üzerinde seyrediyoruz. Öyle bir bakış açısı gelişti ki ülkemizde sanırsın Babil Bahçelerinde cenneti yaşıyoruz.
Lay-Lay-Lom...
Enflasyon- Ekoloji- Tasarruf- Günah- Yazık- Emek- Küresel Isınma – Açlık- Paylaşma- Tamir- Bilinç gibi kelimeler lugatlardan silinmiş.
Kapıdan geçen eskiciyi çağırdım. İki yıldır kıyamadığım; İlk çıktığı yıllardan kalan bir laptop, klavye, yazıcı, hoparlörler, yine eski bir radyo kaset ve cdçaları eh artık vereyim ayakaltında eskidi, belki birinin işine yarar dedim. 
Üstübaşı gayet düzgün eskici, elarabasını apartmanın önüne getirip yukarı çıktı. Kapının önüne yığdığım eskilerime şöyle bir burun kıvırıp “Bunlar bana yaramaz” dedi. Ne yarar diyeceğim ama satışı terk etmek istemiyorum.
10 lira vereyim bari, bu kadar geldim dedi. Yok dedim. 
Çocuk bisikleti var yepyeni çocuk büyüdü falan... Götürüp birine hediye ederim dedi. 
Genç odası yatak-Şifoniyer- Komodin? İstersen ortadan yok ederim dedi.
Tansiyonum yükselmeden kibarca “Vazgeçtim” dedim.
Aklıma öğrenciyken ablamla, evdeki Tekel Birası şişlerini satıp, yol parası yapıp denize gittiğimiz günler geldi. Annemin eskilere porselen tabak aldığı sokak eskicileri geldi.  
Yerli Malı haftaları geldi. İsrafı en iyi bilen babamın öğrettiği “Zeytini iki üç kerede yemek”, açık lamba bırakmayın, yiyeceğiniz kadar alın düsturları geldi.
Sonra, evde iki üç senedir gördüğü eşyalarıma “Yeter bunları atalım Sevgül Hanım...” diyen temizlikçi kadını hatırladım. Şaşırdım halimize. Üzüldüm.
Allahım dedim bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...
Evde tuvaletimi temizleyen kadının kafa yapısına bak.
Yok diyoruz ama her sene cep telefonu, bilgisayar, beyaz eşya vs. değiştirmekten geri kalmıyoruz. Artık bazıları şaşırıp eşya gibi eş değiştirmeye de başladı...Tamir etmek- Sökük dikmek – Kalp onarmak artık bilinmiyor. Yazık... Çünkü kapitalist düzende yerine hep bir alternatif var...
Bir alma hırsı sardı başımızı. Lanet olsun gerekli gereksiz al al al... Sonra da tabii ki dünya yetmez dar gelir.
Bu arada TÜİK ten (Türkiye İstatistik Kurumu) çüreyen binalara hiçbir önlem alınmadığını duydum. Eeee...
“AIDS bize işlemez, deprem vız gelir” 
İşte acı bir gerçeğimiz daha. Konutların %41,6’sında nemli duvarlar, sızdıran çatılar, çürümüş kasa ve çerçeveler gibi sorunlar varmış. 
Halkımız  bilinçsiz sadece şikayet ediyor ama gelin su yalıtımı yaptıralım dendiğinde yanaşmıyor.
Ey ahali en büyük tehlike de kapımızda... Deprem var deprem. Su yalıtımı binanın taşıyıcı sistemini korozyon-paslanmadan korur. Bu riski göze almayalım.
Küçük düşünmeyelim alacağımız önlemler bizi güvende tutar. Ayrıca nem ve küf insan sağlığına tehlike yaratır.
Paramızı- Gücümüzü- İnsanlığımızı israf etmeyip dünyamızın, uçurumun kenarında dengede kalmak için ne kadar çok direndiğini artık görelim.