Siyaset literatürünü ters çeviren bir olgu, Türk siyasetinde yaşanmaktadır. Demokratik ülkelerde iktidarda bulunan partiler, genelde iki dönem sonrası yıpranırlar ve yerlerini seçimler sonucu başka bir siyasi partiye devrederler. Oysa, Türkiye’de 2002 yılında iktira gelen parti, her seçimde güçlenerek, oylarını arttırarak çıkmaktadır. Son seçimde de %50’lerde oy alan iktidar partisi, şimdi yapılan kamuoyu yoklamalarında ise %55’lere yükselmiştir. Bunu kamuoyu yoklamaları ortaya koyuyor. Bu durum siyaset bilimi ile uğraşan hocalarımızın ve uzmanların araştırma konusu olmalıdır.
Benim yıllardan beri traş olduğum, mahalle berberimin geçenlerde babası vefat etti. O üzüntülü ortamda, cenaze evine AKP’li yerel yönetimden, yarım saat içinde bir din adamı ve bir psikolog geliyor ve ayrıca Ccnaze kaldırmayla ilgili görevliler, eşlik ediyor. Cenaze sahibinin, herhangi birşey yapmasına meydan bırakmadan, gereken herşey yapılıyor. Bütün işlemler tıkır tıkır yerine getiriliyor. Cenaze sahibine soruyorlar: “Babanızı İstanbul’a mı yoksa memleketinize mi defnedeceksiniz?” cevap, “Memleketime” oluyor. Cenaze alınıyor, gereken dini vecibeler yerine getirildikten sonra, din adamının refakatinde bir araçla, berberin memleketine götürülüyor. Ayrıca yerel yönetim aile efradı için ikinci bir aracı da tahsis ediyor ve götürülen yer ise Türkiye’nin öbür ucu Kars... Tüm bu işlemler için cenaze sahibinin cebinden, bir kuruş çıkmıyor. Cenaze sahibi, “ağabey böyle birşey olamaz, ben daha evvel, hep ANAP’a oy verirdim, ama bundan sonra oyum ve ailemin oyu AKP’ye” dedi.
İşte AKP’nin en önemli tarafı, sağlık, konut, ulaşım, sosyal yardım ve güvenlik gibi konularda halkın daima yanında olmasıdır. Sağlık sisteminin tek çatı altında toplanması, SSK, Belediye, Müessese Sağlık ve Tedavi kurumlarının Sağlık Bakanlığına bağlanması, büyük bir olgu ve reformdur ve sağlık sistemi vatandaşın ulaşabileceği bir noktaya gelmiştir. Kısacası AKP, sade, düşük gelirli vatandaşların en hassas noktalarını tespit ederek, onlara hizmet götürmekte ve gönülleri fethetmektedir. Dar gelirli vatandaşlara ve ailelere dönük sosyal yardımlar, sosyal güvenlik hizmetleri en iyi şekilde uygulanmaktadır. Zaten Başbakan, bir konuşmasında şunları söylüyor: “Bizim yaptıklarımızı, diğer partiler yapamazlar. Bizim her kademedeki teşkilatlarımız, kadın ve gençlik kollarımız, halkın devamlı içinde ve evlerindedir”.
İfade etmek istediğim diğer bir husus ise, AKP’li Bakanların laf değil, iş üretme özellikleridir. Örneğin, Ulaştırma Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Gıda, Tarım Bakanı, Dış Ticaret Bakanı, Turizm ve Kültür Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Su İşleri Bakanı ve diğerleri sessiz ve derinden, yüksek tempoda çalışmalar ortaya koymakta ve netice alıcı projeleri hayata geçirmektedirler. Mesela, duble yollar, TOKİ, konut edindirme projeleri halka dönük faaliyet, örnekleridir.
Diğer taraftan muhalefet ise, özellikle ana muhalefet vatandaşın sorunlarını bir tarafa bırakarak, kurultaylarla meşguldür. Son genel seçimlerde Genel Başkan’ın ve yanındaki bilinen isimlerin kendisine yakın kadronun Milletvekili olması ve TBMM’ye girmesi asıl hedefti. Yani, CHP’nin iktidara gelmek, çok daha fazla Milletvekili çıkarmak gibi bir gayesi olmadığı görülmektedir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi, bazı insanlar Milletvekili olsun da, ne olursa olsun yaklaşımı hakim kılınmıştır. Partiye hizmet etmiş değerli birçok insan, müracaat ettikleri halde saf dışı bırakılmışlardır. Bir Hikmet Çetin’in, Karayalçın’ın, Moğultay’ın, Altan Öymen’in, Fikri Sağlar’ın, Ercan Karakaş’ın, Yüksel Çengel’in, Canan Arıtman’ın daha birçok CHP’li kadronun Mecliste olması gerekirdi. Düşünün, 135 yerine, en az 250 Milletvekili olsa durum farklı olmaz mıydı?
Öte yandan, ANAP ve DYP’nin siyasi varlıklarının sona ermesiyle, yerine gelen Demokrat Parti’ye girmeyen birçok değerli insan ve kadro ve en önemlisi ANAP’lı ve DYP’li seçmen kitlesine yüz verilmemiş ve adeta bunlar, geniş oy potansiyeli ile başka da bir seçenek kalmadığından, AKP’ye itilmişlerdir. Bu yanlışı dışa kapalı olan MHP’de yapmıştır. Oysa, CHP ve MHP AKP’ye karşı bir blok oluşturmak amacıyla eski ANAP’lı ve DYP’li kadro ve seçmenleri kendi saflarına katabilirlerdi.
Asıl oy potansiyeli %15’lerde olan muhafazakar ve tutucu partilerin oylarının nasıl %50’lere çıktığını görmek için, kahin olmaya gerek yoktur. Hiç şüphe edilmesin ki, AKP’yi %50’lere getiren oylar, ANAP  ve DYP oylarıdır. Hatta, özellikle İstanbul başta olmak üzere, ANAP’ın oyları, daha da ağır basmaktadır. Benim her partiden olduğu gibi, CHP’den de arkadaşlarım vardır. Onlarla bütün bu hususları konuşuyor, tarafsız ve objektif gözlemlerimi aktarıyorum. Ancak, müşahade ediyorum ki, şuanda CHP’yi yönetenler, yaptıklarının yeterli ve doğru olduğuna, değişmez bir şekilde inanmışlardır ve tenkide tahammülleri, fevkalade azdır. Zaten, bu nedenle “CHP yeterli Muhalefet yapamıyor” şeklindeki, görüş ve eleştiriler haklılık kazanmaktadır. Ortaya yeni bir Merkez ve Liberal Sağ Parti çıkmadıkça ve bu oluşum tüm Merkez Sağı kucaklamadıkça, AKP’nin, iktidarının sürmesinin süpriz olmayacağını söylemek, bir kehanet olarak görülmemelidir.