Musul Valisini Dinlerken..
Dr. Metin ERİŞ
Türk dış politikasının temel yönü yıllardır zaman zaman farklı eğilimler gösterse de genelde Batı eğilimli görüntü vermiştir. Hafızalar yoklandığında özellikle D.P. ve ANAP dönemi iktidarlarında, Batı yönlü politikalar ihmal edilmemekle beraber, İslâm Ülkeleri ve komşularla olan ilişkilerde farklı arayışların gündeme geldiği gözlenir. Bilhassa Turgut Özal’ın Türkiye’nin içe kapanık ekonomik yapısını değiştirme arayışlarında komşu ve de İslâm ülkeleriyle olan münasebetlerin çok yönlü olarak olumlu mecralara doğru yönelen arayışlar içinde bulunulduğu bilinmektedir.
Son zaman diliminde, bazı çevrelerce Türk dış politikasında eksen kayması ibareleriyle dillendirilmeğe çalışılan gerçeğin esas itibariyle yeni bir şey olmadığı gerçeği yanında bu gelişmenin küreselleşen dünya politikalarında tabiî olduğu da kabul edilmelidir.. Bugün yürütülmeğe çalışılan politikaların gelişmesindeki en önemli şans ise Dış İşleri Bakanı sn. Davutoğlu’nun akademik çalışmaları sırasında bugüne ışık tutacak çalışmaları yapmış olmasıdır. Bu zeminde meselâ çeşitli ülkelerde sürdürülen vize kaldırma hareketinin, esas itibariyle sadece bölgesel bir güç olmaya gidişin değil aynı zamanda halklar arasındaki kültürel diyalogların artması anlamına da geleceği düşünülmelidir. Böylece yıllarca ihmal edilen veya görülemeyen, görülmediği için de vehimle düşmanlıklar yaratılan toplumlar arasında sanıldığından çok bir kültürel alışveriş olduğu da gün yüzüne çıkmış olacaktır. Gerçekte bu atılan adımlarda medeniyetler ittifakına doğru bir arayışının bulunduğu da dikkatlerden kaçmamalıdır. Batı ve AB mi? Benim kanaatim hiç değişmiyor nedense! Ben devletin belli bir müessir makamında olsam “benim vatandaşlarıma vize uygulayana ben de uygularım, yani mütekabiliyet!”
Bu genel girizgâhtan sonra varmak istediğim asıl nokta, geçtiğimiz hafta Bahçeşehir Üniversitesinin Prof. Dr. Bekir Karlığa başkanlılığındaki MEDAM’ın daveti vesilesiyle ülkemizi ziyaret eden Musul valisini dinleme şansına ulaşmamdır. Her şeyden önce Irak’ın muteber ailelerinden birine mensup olan sn valinin 2,5 ay önce Irak’ta yapılan yerel seçimlerde Musul’da %50’nin üzerinde bir oy alarak işbaşına gelmesi çok önemlidir. Doğrusu kendilerini dinledikten sonra edindiğim intiba, çok iyi yetişmiş ve olaylara mükemmel teşhisler koyan bir aydın olduğudur. Irak’ın bütünlüğü, bunun gerçekleşmesi için iyi bir Iraklı Kültürüne sahip olunmasının gerektiği, bununsa halkın genelinde işgal sonrasında daha fazla geliştiğine olan inancını vurgulaması ise dikkat çekiciydi. Sn Vali özelde Musul meselesini anlattığı konuşması sırasında, sorulan sorularla genel olarak Irak konularına da girmek durumunda kaldığında, verdiği cevaplarda açık ve iyi bir değerlendirmeci olma vasıflarıyla ön plâna çıkacaktı. Sn. Valinin konuşmasından yaptığım tespitlere geçmeden kısaca bölge yapısını hatırlamakta fayda olacaktır.
Orta Doğu’da 1’inci Dünya Savaşından sonra çizilen sınırların tamamen Batı sömürgeciliğinin gelecek hedefli davranış biçiminden kaynaklandığı artık bugün için bir sır değildir. Böylece hemen her ülke kendisine biçilen coğrafyada sahip edildiği halklarla hem dinî ve mezhebe bağlı, hem de ırkî olarak birçok karışıklıkla karşı karşıya bırakılmıştır. Bilindiği üzere parçalanan Osmanlı coğrafyası insanların büyük bir hoşgörüyle birlikte yaşadığı bir bütündü. Ama, bunu ulus devletlere tahvil ettiğinizde ortaya çıkacak olan herhalde ileriye matuf sömürgeci bir arayıştı ki Irak da bundan müstağni kalamamıştır! Irak’ta ağırlıklı olarak Araplar bulunmaktadır. Arapların mezhep farklılıklarıyla tam bir birlik arz etmekten uzak oldukları ise ayrı bir vakıadır. Bunun dışında Türkler, Kürtler, Süryaniler vb pek çok farklı etnik yapı Irak topraklarında önemli nüfusa sahiptirler. Bütün bunlar Iraklılaşmışlar mıdır? İşte sorunun temelinde yatan da budur...
Irak’ta bulunan Türklere gelince… Türklerin bu bölgeye geliş tarihleri hususunda tarihçiler arasında tam bir mutabakat yoktur. Genelde ilk gelişlerinin Emeviler döneminde ve M.S. 674’lerde olduğu belirtilir. Ancak Abbasiler devrinde, M.S.754-775, Türklerin Hilâfet merkezinde ve genel olarak bugünkü Irak topraklarında yoğunlaştığı bilinendir. Asıl bölgedeki yerleşikliğin şekillendiği zaman dilimi Osmanlı çağlarıdır. Yerleşilen yerlerse Musul, Erbil, Kerkük bölgeleridir. Bugüne gelince. Irak’ın kurulduğu ilk günlerden son zamana kadar, hemen her dönem oldukça ağır şartlar altında yaşama şansını bulan Türklerin genel olarak yörenin kuzeybatısından güneydoğusuna doğru uzanan ve Araplarla Kürtler arasında kalan bir bölgede yaşadıklarıdır. Kısaca Telefer’den başlayan Türk bölgesinin Musul’a doğru daralarak şekillendiği söylenebilir. Irak’taki Türklerin nüfus varlığına gelince, doğrusu konudaki rakamların ne kadar doğru olduğu hususundaki endişelerime rağmen 2-3 milyon civarında oldukları tahmin edilmektedir.
Gelelim Musul Valisinin konuşmasında önemli bulduğum bazı tespitlerime:
*Karşılıklı olarak 1200 yıllık müşterek bir tarihi ve medeniyetin unsurlarını taşımaktayız.
*Irak halkı son ABD işgalinden sonra ve öncesiyle bir şeyi unutmayacaktır. Bu şehitleri ve de göçlerle ortaya çıkan gözyaşlarıdır.
*Musul, ABD işgalinden sonraki ilk 9 ayında ülkenin hemen hiçbir bölgesinde olmadığı kadar güven içersindeydi. Ancak sonra dışarıdan gelen bazı siyasi unsurlar(!) şehirde karışıklığa sebep olmakla kalmayacak, bu defa onların durumunu bastırmak(!) amacıyla gelen başkaca güçlerle de mücadele zeminine gireceklerdi! İşte o günlerden sonra Musul’da da karışıklıklar ortaya çıkacaktır. Her şeye rağmen şunu dile getirmeliyim ki hangi kökende olursa olun Musul halkı bütün bu karışıklıkların dışında kalmaya özen göstermiştir. Bugünkü huzurun, güvenlikli durumun sebebi ve seçimlerin sağlıkla yapılmasındaki başarının sırrı Musul halkının iradî olarak kargaşanın içinde olmayışıdır. Öyle ki ne etnik, ne de mezhebe bağlı bir sorun karşısında Musul, bugün şüphe etmeyiniz ki, Irak’ın en güvenli bölgesidir. Musul halkı bölünmeye karşı direncini ortaya koymakla kalmamış, güvenlik güçlerinin hukukî zeminde kalışlarında da önemli bir rol üstlenmiştir.
*Son Türkiye-Irak zirvesinde imzalanan 49 civarındaki anlaşma içersinde Musul’u ilgilendirenlerin bir an önce yerine getirilmesi için bize düşen görevleri en kısa zamanda gerçekleştirmeyi taahhüt ederiz. Bunun için elimizden geleni yapacağız. Öyle ki bu imzalardan önce Türkiye Konsolosluğuna başvurarak bir Türk-Irak Kültür Merkezinin açılması için talepte bulunduk ve derhal arazi ve/veya bina tahsisini yapabileceğimizi dile getirdik. Ama şu ana kadar her hangi bir taleple karşılaşmadık!
*Genel olarak bütün Irak’ta güvenliği zedeleyen olaylarda 2007 yılından bu yana ¼ seviyesine inecek bir azalma olmuştur. Amma belli ve büyük Medya organları kasıtlı olarak Irak’taki bu olumlu gelişmeyi doğru bir şekilde aksettirmemekte, hatta abartmaktadırlar.
*Bugün nüfusun 1/6’sı devletten maaş almaktadırlar ki bunun da 1/3 oranlar içersinde devlet memurları, emekliler ve de sosyal yardım alanların olduğunun düşünülmesi uygundur.
*Mart ayında yapılacak Genel Seçimlerin şöyle veya böyle bugüne göre bir değişime yol açacağı kaçınılmazdır. Zira halkın büyük çoğunluğu bugünkü iktidarın başarısızlığından müştekidir. Son zamanlarda iptal edilen adaylar konusu da göstermektedir ki başta bulunanlar, kendi aleyhlerine olan gelişmelerin farkındadırlar. İptal edilen adayların BAAS mensupları olduğunu söylemek sadece sahteciliktir. BAAS hemen neredeyse yok olmuştur ve sürünmektedir. Aksini söyleme yön saptırmaktır. Ama seçimlerin her şeye rağmen önemli bir değişime sebep olacağı kesindir.
*İran’ın tesiri özellikle Orta ve Güney Irak’ta vardır ama giderek azalmaktadır. Kürt varlığının güçlenmesini kasıtla ABD sağlamıştır. Öncelikli hedef parçalanmış bir Irak’tı. Fakat şimdi Kürtler arasında bile bunu düşünenlerin sayısı azalmıştır. Ancak çıkar veya başka sebeplerle hâlâ bu düşüncede olanlar vardır ve bugünden yarına da Kürt meselesinin hemen halledileceği düşünülmemelidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki ilk günlerden itibaren ABD’den aldıkları destekle Kürtler sadece kendi bölgelerini değil, Irak’ın %50’sinin kontrolünü ele geçirmişlerdir.
Bu arada sn Vali Musul’un önde gelen Kürt liderlerinden biri olan Dildar Zebari’den de bir kısa konuşma yapmasını istedi ki, işte onun konuşmasından önemli bazı noktalar: “İşgalden sonra bazı Kürtler kendi şahsî çıkarları yönünde hareket ettiler. Ama, gerçeklerle yüzleşme halkı onlarla karşı karşıya getirdi! Bugün basit hayat şartlarının bile yerine getirilememiş oluşu bir gerçektir. Bu sadece Musul için değil, bütün Irak için geçerlidir.”
Irakla komşu olmak ve oraya halkı işbirliği içinde bulunmak kaçınılmaz olduğuna göre sık sık onların aydınlarını dinlemekte fayda olmalı!..
Yorumlar