MUSTAFA Ben, Atatürk ve Türk Tarihi hakkında gerçekçi ve kaliteli filmler yapılmasını hep savundum. Ve özellikle Atatürk hakkındaki filmlerin büyük ve görkemli prodüksiyonlar olmasını istedim. Sayın Can Dündar'ın "Mustafa" adlı Atatürk belgeselini bu düşüncelerle izledim. Filmin bazı bölümleri Gazi Mustafa Kemal'in, zorluklar ve imkânsızlıklar içinde bu vatanı nasıl kurtardığını ve kazandığı zaferleri gayet güzel işlemiş. Atatürk'ün "Ben Milletin seviyesinin yükselmesi için bekleyeceğime, düşündüklerimi ve bu millet için doğru olduklarına inandıklarımı derhal uygulamaya koyarak, milletimin, benim düşünce ve projeleriminin seviyesine gelmesini sağlarım," demesi ve İstiklal Savaşı'nın en burhanlı günlerinde bile Türkiye Büyük Meclisi'ni toplayarak, tüm kararları, Meclis'ten geçirmesi olumlu biçimde işlenmiş. Osmanlı Türk İmparatorluğunun yok olmuş küllerinden yeni ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin doğmasını, bu hedefe ulaşmak için yaşanan ve çekilen ızdıraplar, imkânsızlıklar, insanı hislendiriyor, gözlerini yaşartıyor. Sayın Can Dündar, Mustafa Kemal'in de bir insan olduğunu, O'nun da aşkları, zaafları, duyguları, keyif aldığı, hayat özelliklerini, yalın şekilde aksettirmiş. Atatürk'ün kendisini çocukluk yıllarından beri büyük bir aşkla seven Fikriye Hanım yerine, İzmir'in asil bir ailesi olan Uşakizadeler'in kızı ile evlenmesi Atatürk'ün Latife Hanım'a duyulan aşktan çok, onun iyi yetişmiş, batı kültürü almış, modern, kültürlü bir Türk kızı olarak, Türk kadınlarına örnek olmasına dayandığı anlaşılıyor. Bu doğru bir gerçektir. Atatürk de hisleri olan bir insandır ve aşık olması normaldir. Cumhuriyet Filmi'nde yapılan hatalar, bu filmde yok. Örneğin Cumhuriyet filminde Latife Hanım'la evli olan Atatürk, yoğun bir şekilde devlet işleriyle meşguldür ve geceleri meşhur sofrasında, gene ülke meselelerini sabahlara kadar arkadaşlarıyla görüşür. Bu nedenle eşine ve evine gereken ilgiyi göstermez, hatta eve gitmez bile. O filmde yer aldığı şekilde Latife Hanım'ın, "Kemal, yukarıya gel", "Kemal bana ilgi göster", tarzındaki konuşmaları gerçek değildi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili sırlarını ölümüne kadar bir tek kelime bile açıklamayıp, mezara götüren Latife Hanım, Atatürk'e her zaman çok derin ve asil saygı göstermiş, ona her zaman "Gazi Hazretleri" diye hitap etmiştir. Hatta Atatürk, Sn. Can Dündar'ın filminde de belirtildiği üzere, "hayatımın en büyük hatası evlenmektir", demiştir. Atatürk, Latife Hanım'dan ayrılmayı kafasına koyduğu gece, kalemmahsus Müdürü Salih Bey'i çağırır, "Salih, Hanımefendi yarın, İzmir'e gitmek arzusundadır. Onu yolcu edin", der. Bu karardan Latife Hanım'ın bilgisi olmamasına rağmen, belli etmemiş ve Gazi Paşası'ndan bir daha karşılaşmamak üzere Ankara'dan ayrılmıştır. Bu filmde benim dikkatimi çeken bir hususta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Padişah Vahdettin'le konuşmasında, Vahdettin'in kendisine, "Anadolu'ya geçiniz ve bu vatanı kurtarınız", demesidir. Filmin bazı yerlerinde Sn. Can Dündar'ın belki de Atatürk'ü görmek istediği gibi yorumlaması yer almaktadır. Atatürk, İstiklal Savaşı'ndan sonra, gecesini gündüzüne katarak İnkılâpları gerçekleştirmiş, modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Hayattan sıkılan, hayatı boş olan, gece gündüz sofralarda olan, yalnız bir insan değildir. Yaptıklarından çok yapacakları olduğundan, hatta zaman itibariyle yapamadıklarını gelecek nesillere yapmaları için devrettiğinden vakti fevkalade dolu olan bir devlet adamıydı. Belgeselin bir yerinde Mustafa Kemal, sanki işleri bitirmiş, eleğini asmış, devlet idaresini İsmet İnönü'ye teslim etmiş ve keyfine bakıyor edası şekillendirilmiştir. Yukarda ifade ettiğim gibi, Atatürk, çağdaş ve modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak için devamlı çalışmış, gecesini gündüzüne katmış, oradan oraya koşturmuştur. Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı tebrik ettikten sonra, "İsmet neden Hatay, Musul, Kerkük ve 12 adayı almadın", diye tarizde bulunmuş, ancak İsmet Paşa'nın, "bu söyledikleriniz, yeni bir harbi göze almaktır." cevabına karşılık "peki, ben yukarda ifade edilen ve Misak-ı Milli Hudutları içinde olan bölgeleri, kendi metotlarımla çözerim," demiştir. Hastalığı iyice ilerlemiş olmasına rağmen Hatay meselesini kendi metotları ile çözmüş, Hatay'ı Türk topraklarına katmış ve sıra Musul ve Kerkük'e geldiğinde emri hak tecelli etmiş ve aramızdan ayrılmıştır. Ancak şu sözü hep aklımızda kalmalıdır. "Ömrümün müsaade ettiği süre içerisinde Musul ve Kerkük'ü mutlaka alacağım. Iraklı Türkleri kendi sınırlarımıza dahil edeceğim!" diyerek, ileri bir görüş beyan etmiştir. Atatürk'ün sofrası, devlet ve ülke meselelerinin görüşüldüğü, bir nevi devlet divanıdır. Oraya katılanlardan, konular hakkında hazırlıklı olarak gelmeleri ve fikir beyan etmeleri ve hatta Atatürk'ü eleştirmeleri beklenirdi. Sayın Can Dündar, daha önce hazırladığı Mülkiye belgeselinde yaptığı gibi, kendine yakın gelen tarihi gerçekleri ortaya koymuş, örneğin yaşayan en büyük Mülkiyeli olan Prof.Dr. Fethi Çelikbaş gibi tarih haznesi yüklü olanlarla görüşmemiştir. Her şeye rağmen, çeşitli odaklardan gelen ve bazen dozu yüksek olan eleştirilere karşın, Sn. Can Dündar yakın tarihimize ışık tutmuş ve önemli bir belgesel hazırlamıştır. Mustafa adlı bu film, mutlaka görülmeli ve alınması gereken dersler alınmalıdır. Netice itibariyle beğensekte, beğenmesekte bir gayret sarf edilmiş, ortaya bir eser çıkarılmıştır. Bu nedenle Sayın Can Dündar'ı kutluyor ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını çeşitli yönleri ile ortaya koyabilecek, daha büyük prodüksiyonların yapılmasını bekliyorum. Not: Belgeselde hekimlerin tavsiyesi üzerine belki Atatürk'ün hastalığına deniz havası iyi gelir diye Hükümet tarafından Savanora yatı alınmıştır. Atatürk'ün hatıralarını ve izlerini taşıyan bu yat, maalesef özel bir şahsa satılmış ve orada-burada turist gezdirmektedir. Müze anlamında olan bu tarihi yatın, derhal Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından geri alınmasını, halka açılmasını ve Cumhurbaşkanlarımızın emrine tahsis edilmesini diliyorum.