Türk Edebiyatında müstesna bir yere sahip, çok bilinen ve tanınan Şair Cemal Süreya, Mülkiyelidir. 1931’de Erzincan’da doğan şairimizi, 1990 yılında kaybettik. Mülkiyeyi bitirdikten (1955) sonra, maliye müfettişi olarak görev yapan üstad, şiire lise yıllarında başlamış, mülkiyenin sanat ve kültüre önem veren ortamında devam etmiş, meslekten ayrıldıktan sonra kendisini, şiire ve edebiyata vakfetmiştir. Şiirleri Mülkiye Dergisinde ve çıkardığı kitaplarında yayınlanmıştır. Eserleri arasında “Göçebe, Beni Öp Sonra Bağır, Sevda Sözleri, Güz Bitiği, Günü Birlik, Yüz Aşk, Folklör, Eylül” en çok bilinenlerdir. Bunun yanı sıra, çevirileri ve derlemeleri mevcuttur. Şiirlerinde, aşk, erotizm ile beraber, toplumsal değerlere de yer verirdi. Benim en çok sevdiğim şiirinden, bir demet sunuyorum; 

EYLÜL’DÜ

Eylül'dü

Dalından kopan yaprakların 

Sararan yanlarına yazdım adını

Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül'dü.

Di ‘li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül'dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,

Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun.

Çırılçıplak kalakaldım sessizliğin orta yerinde.

Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman

En çok sesini aradım.

Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala.

Gözlerini sildi zaman.. 

Dedim ya… 

Eylül'dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimin.. 

Diğer bir Mülkiyeli tanınmış şair, Ece Ayhan’dır. 1931’de Datça’da doğmuş, 13 Temmuz 2002’de İzmir’de vefat etmiştir. Mülkiyeli 1959 yılında bitirmiş, kaymakam olmuştur. Bizim dönem, kendisini Mülkiye’de düzenlenen Şiir ve Edebiyat Günleri’nden hatırlar... 1966 yılında, Dahiliye Bakanlığı’ndan istifa eder, İstanbul’a yerleşir, kendini tamamen edebiyat ve şiire verir. Yaşamı ciddi hastalıklarla geçti, parasız kaldı. Kendisi de romantik şair olan Bülent Ecevit’in yardımları ile huzurevine yerleşmiş, sağlık ve maddi sorunlarla boğuşurken, şiirden vazgeçmemiş, eserler vermiştir. Bazı eserleri; “Tanrı İçin Ağıt, Bir Kedi Kare, Anka, Açık Atlas, Ürkü, Madytos, Fayton (Mülkiyeli Erol Gülercan’a ithaf), Mor Külhani, Yalınayak, Teodor’un eski dövmeleri, Meçhul Öğrenci” hemen akla gelen güzellemelerdir. 

Ece Ayhan, Türk Şiiri’nin büyük ustası olup, özlem, aşk, romantizm, ezgi dolu duygular terennüm eder... Ondan bir deyiş; “Yıllar var ki... Minyatürler, Teodor’un eski dövmeleri... Osmanlaşmış... Çiçek Bahçelerine kaçabilirsin Ayşe... Atlı tramvaylarda.. Ne güzel hiç...” Ece Ayhan, ben öldükten sonra yokum dediyse de, ölümünden sonra gene bir Mülkiyeli, DPT’li olan Tunç Tayanç tarafından kitabı neşredilmiştir. 

Gene bir Mülkiyeli unutulmaz şair, edebiyatçı, Sezai Karakoç’tur.. O da Cemal Süreya’nın sınıf arkadaşı olup, 1955 mezunudur. Mezun olunca, Maliye Müfettişi olarak görev yaptı. Teftiş nedeniyle Anadolu’yu gezerken, şair yanı ortaya çıkıyor, doğa ile bütünleşiyordu. Mesnevi, Divan Edebiyatı’na vakıftı, adeta aşıktı... Shakespeare, Andre Gide, Verter, Dahome hayran olduğu üstadlardı. Necip Fazıl ile tanıştı. Büyük Doğu’da yazdı. Necip Fazıl da öyle bazılarının görmek istediği gibi, tutucu bir mütefekkir değildi. Batıya açık, geniş ufuklu, toleranslı, özgür tabiatı vardı, öyle olmasaydı, Sezai Üstad’la anlaşamazdı. Sezai Karakoç, o yıllarda, sayıları az olan, Mülkiye bir kıza aşık olmuştu, aynı kıza Cemal Süreya da tutulmuştu. Kız ikisine de yar olmadı. “Monna Rosa” isimli şiirini, bu kız için yazmıştı... Bir Mülkiye, sınıf gezisinde, aynı sınıftan olayı bilen Prof. Dr. Cevat Geray, Sezai’den, bu şiiri okumasını ister... Aşk ve Gülleri terennüm eden, bu şiir o anda tüm Tüllabi etkiler. Sezai, Dante’nin İlahi Komedisini, Beatris’in hayallerini, herkesi hayran bırakacak tarzda duygulaştırmıştı... İşte, Mona Rosa’dan deyişler;  “MONA ROSSA”... Siyah güller, ak güller, Ellerin, parmakların, bir Nar Çiçeği gibi, Ellerinden belli olur kadın, Artık, İnan bana, Kız, Dinle İtirafımı, Kabul Et... Soğuk bir Mavi Sizi... Mona Rossa, bugün bende bir hal var.. Yağmur iri düşer toprağa, Açma pencereni, perdelerini çek, Anla, Mona Rossa, ben Deliyim... Zeytin Ağaçları... Söğüt Gölgesi... Zambaklar, en ıssız yerlerde... Ben kardan, elbiseler gördüm..”

Sezai Karakoç’a bir çok ödül verilmek istendi. O, hepsini reddetti. Mütevazi, zaman zaman muhafazakar, sanat, kültür, şiir ve edebiyatla yaşadı.. Karakoç’la konuşmak, kendisinden feyiz almak müthiş bir olaydı... Esasen, Mülkiyeli için, vatana, millete, sanata, edebiyata hizmet, her şeyin başında gelir... Hani denir ya, sıkıntı çekmeden, mahrumiyetlerle boğuşmadan, kolay kolay sanatçı olunmaz... Mülkiye’ye girdiğimiz ilk günden başlayarak, sadece idare, iktisat, maliye, uluslararası ilişkiler, hukuk gibi birçok alanda üstünlük nitelikte yetişmedik, sanat, kültür, edebiyat, klasik müzik, Türk Müziği, spor da, her Mülkiyelinin yaşam biçimiydi... 

Ben bu makalede, Türkiye’de güzide yere gelebilmiş, sadece üç Mülkiyeli Şaire yer verebildim. Bu 3 Mülkiyeli dehanın, eserlerini okumak, sindirmek gerekir. Bunların buluşma noktaları, Kadıköy’deki ‘Hatay Lokantası’dır. Daha pek çok Mülkiyeli şair ve edebiyatçı, yazar vardır. Aynı dönemde, Ercan Belen (Vali), Rıza Akdemir (Vali), sınıf arkadaşımız Selahattin Aras’ın, şiirleri de, bizleri etkilemişti. Aras’ın şu şiiri hep hatırlardadır; “Sen Her Grupta, Kızıl Vakitler... Bendesin, Bensin.. Sen Sultan gözlüm, Ağladım, Mor Akşamlar kadar güzelsin... Sen, Her Sabah Dudağımda titreyen, ilk tensin demiştim, Ya Sultan Gözlüm... Seni her geçkinin, özlediği, Gençlik Kadar Sevmiştim....”