Mülkiye’de yılda iki defa dış ve iç gezi düzenlenirdi. Dış gezide, biz İstanbul’dan, o zamanların lüks gemisi olan Adana Vapuru ile kalkıp, Pire, Atina, Napoli, Geneo, Portofino, Sorrento, Amalfi, Marsilya, Barcelona’ya gidip, geceleyip aynı güzergâhtan dönmüştük. Çok güzel, keyifli bir geziydi. Sınıf grubu ile dolaşmamıza rağmen, Güray, Uğur İnan, Daver, ben zaman zaman ayrılıp, özellikle bulunduğumuz şehirlerin gece hayatına nüfus etmeyi gerçekleştirmiştik. Geminin denizde seyri esnasında, müzik, danslar, yemekler çok zevkli idi. Süvari’de katılırdı... Paramız imkanında, alışverişte yaptık. O tarihlerde İtalyan lacivert yağmurluklar, İspanyol kazaklar rağbette idi, biz de aldık... Dans filan deyince, başka bir şey sanmayın, o tarihlerde çıktığımız kızın elini tuttuysanız, 6 ay avunur, hayal kurardınız. Şimdi gibi değildi...
İç geziler de genellikle Mülkiyeli vali ve kaymakamların bulundukları şehirlere yapılırdı. Ben de neden bahsediyorum... Zaten vali ve kaymakamlar, hep Mülkiyeli, hukuklu idi. Atatürk’ün emirleri ile Mülki İdare Amirliğine sadece Mülkiye ve Hukuk Fakülteleri’nden intisap edilirdi. Daha sonra, bu düzen bozuldu, diğer okullardan da kaymakam yapılır oldu, hele Mülkiye’ye rakip olarak kurulan, aynı adı taşıyan, “Siyasal Bilgiler Fakülteleri” mebzul miktarda açılınca, İçişleri Bakanlığı, bunlarla dolduruldu. Mülkiyeliler, Atatürkçü, vatanperver olduklarından görevden uzaklaştırıldılar... Şuanda Mülkiye idarede çok az sayıda, Mülkiye vali ve kaymakam kalmıştır. Yakında onlar giderler...
İç geziler, Antalya, Kuşadası, Muğla, Bodrum, Kapadokya, Bursa, İzmir gibi şehirlere düzenlenirdi. Katıldığımız gezilerden birinde Antalya Valisi Niyazi Akı ile Kuşadası Kaymakamı Özer Türk’e hayran kalmıştık. LSE’den, değerli arkadaşım Eral Türk’ün ağabeyi de olan, Özer Türk ağabeyimiz, Türkiye’de turizm hareketini başlatan, geliştiren, güzide bir idareci idi. Akturları kurmuş, büyük işler başarmıştı. Datça’da, Bodrum’da, Ayvalık’ta yarattığı akturlar, hala pırıl pırıl.... Özer Türk, yarattığı bu esere karşılık, dedikodu olur diye kendisine tek bir ev dahi almamıştı. İşte Mülkiyeli İdareci olmak böyle bir şeydi...
Yıllar nasılda geçti. Her şey daha dün gibi sanki... Mülkiye’den yeni mezun olmuşuz gibi... Biz, mezun olunca sandık ki, “oooo, iyi ki mezun oldunuz, biz de sizi bekliyoruz... İşte makam, işte araç, işte sekreter, işte dolgun maaş...” diyecekler. Aslında hiç öyle değildi. Maliyeye, hariciyeye, DPT’ye, dahiliyeye girmek için sınava tâbidiniz... Gerçi çok nitelikli yetişmiş, Mülkiyeliler için sınavı kazanmak zor değildi. Örneğin; maliye müfettişliği, hesap uzmanlığı, DPT, hariciyeye 17 kişi alınacaksa, 16’sı imtihanı kazanan Mülkiyeli olurdu.
Mezuniyetimizin 50 yılını aştık, 60’lara girdik. 50 yılı Ankara’da, eşlerimizle hep beraber sınıf arkadaşlarımızla birlikte tesid ettik. İlk olarak Anıtkabir’e, Büyük Önder’in huzuruna çıktık. Anıtkabir özel defterine “Aziz Atatürk, bu Mülkiyeliler, size ve ilkelerinize, inkılaplarınıza, hep bağlı oldu, son nefesimize kadar izindeyiz” diye yazdık. Daha sonra, Atatürk’ün en yakın mücadele arkadaşı, İstiklal Savaşı kahramanı, İsmet Paşa’nın mezarını ziyaret ettik. Daha sonra Mülkiye’de, dekan, hocalarımızın katılımıyla, anılar denizinde yolculuk yaptık. Daha sonra, Mülkiye’yi, bildiğimiz, bilmediğimiz yeni yerleri gezdik, hep beraber yemekhanede talebe yemeği yedik. Daha sonra 50 sene önce, oynadığımız efsane “Oidipus” temsilinin günümüze uyarlanmış biçimini oynadık. Mülkiyeli genç öğrenciler, “Yahu, bu koca koca adamlar, içlerinde Bakanlar, Milletvekilleri, Müsteşarlar, Büyükelçiler, Genel Müdürler, Hocalar var, neler yapıyorlar” diyerek ilgi ile bizi izlediler, hemen havaya girdiler, eski günleri yaşadılar... Gece bir otelde, sınıf yemeğinde tekrar buluştuk, türlü, çeşitli sululuklar, espriler, şiirlerle, anılarla çocuklaştık, eski mülkiye günlerini yad ettik. Aramızdan ayrılan arkadaşlarımızı andık, nur içinde uyusunlar diye dua ettik. Ertesi sabah, hüzünle vedalaştık.
Aslında mezuniyetimizden sonra yılda en az bir defa toplanıyorduk. Artık bu organizasyonu yapamıyoruz. Bunun yerine İstanbul ve Ankara’da bulunanlar, yemekte buluşuyoruz. Mülkiyeli, diplomat arkadaşımız sevgili İstemi Parman, her ayın 3’üncü Salısı, Büyük Kulüp’te, Mülkiye yemeği düzenliyor(Eşli).. Ben bu yemeğe 61/62/63’lüleri ve diğer katılmak isteyenleri dahil ettim. Bunu yaptık, arkadaşlar geldiler, ancak bu melun Covid-19 yüzünden bu işe devam edebilecek miyiz, bilemiyorum!? Bir şey daha ilave edeyim. Sevgili arkadaşımız, Dr. Birol Yüksel’i (Köfte) her yılın Haziran’ında İzmir’de onun çok sevdiği balıkçıda anıyor, şerefine kadeh kaldırıyoruz. Özkan (Reis), Emel, İbrahim Uzun, Bazen Uçar (Davul) ile Birol’u çok sevenler, Kazım Oksay, Mülkiyeli Tamer Sökmen, Mustafa Keten, Necati Güngör, Sancar Maruflu, Erkal Sahtiyancı, Yıldırım Karakaplan, Erdoğan Güçlü (Ekselans), tabii ben hazır bulunuyoruz..
Mülkiye benim için, bizler için, başka bir şeydir, izahı zordur. Vatandır, Atatürk’tür, fazilettir, dürüstlüktür, bağlılıktır, laik demokratik Cumhuriyettir, hürriyettir, insanlıktır, fedakarlık, feragattır, devlete, millete, insanlığa hiç bir karşılık beklemeden adanmışlık yemini etmektir..
Yıllar boyu “Ey vatan, göz yaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” diye haykırdık, yıllarca da haykıracağız...