MİNİBÜS OLAYI
Selçuk MARUFLU
Geçen gün minibüs terörü nedeniyle, E-5 yolu saatlerce kapandı. Zaten trafik ve ulaşım açısından felç olmuş İstanbul, adeta durdu. Vatandaşlar ızdırap çekti. Sebep, trafik polisleri trafiği felç eden, ayakta yolcu taşıyan, yollarda serseri mayın gibi dolaşan, yasa, kural, kaide dinlemeyen, canı nerede isterse orada duran, yolcu alan ve indiren minibüslere ceza kesmişler! Bütün minibüsçüler ayaklandılar, polise karşı geldiler ve vatandaşı perişan ettiler.
İstanbul’un hangi semti olursa olsun, bu minibüslerden memnun olan, şoförlerinden hakaret, küfür işitmeyen bir kişi yoktur. Ne çare ki, başka ulaşım alternatifi olmadığından vatandaş, bunlara binmek mecburiyetindedirler. Bu söylediklerime, Bağdat Caddesi’nde gidip-gelen sarı minibüsler de dahildir. Bana göre trafiği düzeltmenin ilk şartlarından bir tanesi, minibüsleri tamamen kaldırmaktır. Ben zaman zaman hepsi olmasa da, bazı trafik polislerimizin ceza yazmak yerine, sürücülerle laubali olmalarını, trafik ihlali yapanlara gülüp geçtiklerini ve en fazla sileceklerini kaldırdıklarını gözlemledim ve bu durumdan şikayet ettim. İngiltere’de ve Amerika’da halkın en saygı duyduğu ve o derecede de korktuğu müessesenin başında “polis” gelir. Polis, amme intizamını, kanunları, daha doğrusu kanun ihlallerine karşı vatandaşı korumaktadır. Bu nedenle yasalara uymayanlara icabında sert davranır. Yasalara ve kaidelere saygılı vatandaş için, korkulacak en ufak bir şey bulunmaz. Basın ve medya da görevlerini yapan emniyet güçlerini suçlamaz, defalarca TV’lere çekerek, halk nazarında küçük düşürmez. Ne yazık ki, Türkiye’nin acı kaderi bu tür basın ve medyaya sahip olmamasıdır. İşte vatandaşı çileden çıkartan bu son minibüs teröründe bile vazifesini yaparak, yolu açmaya, minibüs gösterisini dağıtmaya çalışan ve kendilerine taş atarak karşı gelen saldıran minibüs mensuplarına, polis sert davrandı diye TV’de gösterip suçluyorlar.
Ben, dünyanın gelişmiş demokrasisine sahip İngiltere, Amerika gibi ülkelerde okudum. Bu ülkedelerde yıllarca yaşadım. Gördüm ki ve anladım ki, demokratik rejim, asla keyfilik ve kanunsuzluk değildir. Bir ferdin hürriyeti, diğer ferdin sınırında bitmektedir. Gelişmiş ülkelerde TV’ler olayları halka yansıtmaktadır. Ancak yorumlarını genellikle halkın yanında olarak yapmaktadırlar. Örneğin ben bu tür minibüs olayı gibi benzeri olayları haber olarak verirken, yorumlarda yapılan yanlışlıklardan üzüntü duyuyorum. Yorum şöyle yapılmalı: “Minibüsçüler, kendilerine trafiği ihlal ettikleri için ceza yazan polislere karşı haksız direnişte bulunmaktadırlar ve polis görevini yapmıştır,” denilmelidir. Bizde ise ne yazık ki, basın ve medya polisi ve askeri suçlamaktadır. Bu aslında bir demokrasi kültürü noksanlığıdır.
Gene gelişmiş demokratik ülkelerde, vatandaşın ve toplumun menfaatleri, ferdi menfaatlerin önünde gelir. Örneğin minibüs şoförünün amacı, kanunları ve nizamı hiçe sayıp, mümkün olduğu kadar yolcu alarak cebini doldurmaktır. İnşaat ve müteahhit sektöründe de durum böyledir. Çevreyi, doğayı, yeşil örtüyü tahrip edip, yok ederek, bunu yaparken de halkın çevre ve yeşil alan haklarını gasp ederek, buna göz yuman yönetimleri de yanına alan müteahhitlerin amaçları, topluma hizmet ve vatandaşa yardımcı olmak değildir. Onların amaçları, sadece rant sağlayarak, ceplerini doldurmaktır. Esasen yapılan binalardan vatandaşın nasıl bir çıkarı olabilir. Yeşil alanlara ve doğaya yaptıkları binaları, masum insanlara satmakta ve burada ferdi çıkar, toplumsal faydanın önüne geçmektedir.
Yıllarca ifade ediyorum ki, bizim gibi ülkelerde hesap sorma ve ceza verme müessesi, ya iyi işlememekte ya da masum sade vatandaşlara yönelik olarak fonksiyon ifa etmektedir. Sade vatandaş, daima mağdur olandır. Oysa ileri demokratik ve çağdaş ülkelerde sade vatandaş, toplumun esas gücü ve orta direğidir. Aslında devlet, sade vatandaşın, kanunlara uyan halkın, hukukunu korumakla yükümlüdür. Ancak bizim ülkemizde ne yazık ki, güçsüze ve mağdura bir tekme de devletten gelmektedir.
Diğer bir örnekte, herkesin belinde silah taşıması ve canı istediğinde silahını çekip, karşısındakini öldürmesidir. Bir devletin, ferdi silahlanmaya böylesine göz yumup, müsaade ettiği ve hatta vatandaşına silah alma ruhsatı dağıttığı bir başka ülke, dünyada yoktur. Yani, bunun tercümesi devlet vatandaşa silah vererek ‘al bu tabancayı, git istediğini öldür’ demektedir. Topluma, fazla bir yararı olmayan ve vatandaşın büyük bir bölümünün de sebebini anlayamadığı Anayasa değişikliğine ilişkin bir referandum gündemdedir. Anayasa ve kanunlar, eğer mevcuttan daha iyisi ve ilerisi öngörülürse değişmelidir. Türkiye’yi geri götürmek, karanlık bir dünyanın üyesi yapmak için bu tür değişikliklere cevaz verilmemelidir! Eğer devlet olarak sen, sade vatandaşın hak ve menfaatlerini yakından gözetirsen, bunları korursan, vatandaşlarımızın Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, laik, modern, çağdaş, demokrasi ve Cumhuriyet ve refah içinde yaşamasına güvence sağlarsan Anayasayı değiştirebilirsin. Esasen bu tür değişiklikler, referandumlara gerek kalmadan, halkın gerçek temsilcisi olan TBMM’de uzlaşma ve ittifakla yapılmalıdır.
Not: Son olarak öğreniyoruz ki, Meclis’e sunulan bir yasa ile minibüslerde ayakta yolcu taşımak, minibüs şoförlerinin kanun, nizam saymadan istediği gibi hareketlerine cevaz veren bir düzenleme kabul edilmiştir. Minibüsçülerin estirdiği terör, amacına ulaşmıştır. Bunu esefle karşılıyorum.
Yorumlar