İmran suresinin 190 ve 191. âyetlerinde ferman ve beyan buyurulur:
     “Elbette Gökler ve Arz'ın yaratılışında ve gece ve gündüzün ihtilâf ve takibinde / birbiri peşi sıra gelmesinde akıl sahipleri için alâmet, nişan ve işaretler vardır. O akıl sahipleri ayakta ve oturdukta ve yattıkta yani her bir hâllerinde Yüce Allah'ı anar ve düşünürler. Gökler ve Yer'in yaratılmasında iyice düşünürler. Ondan sonra derler: Ey bizim Rabbimiz! Bunları boş yere ve bâtıl / yanlış olarak yaratmadın. Senin için manen temiz oluş vardır. Bizi ateş azabından (s. 36) koru.”
     Burada ateşten maksat, Cehennem ateşi olduğu gibi, inkâr ateşi de olabilir.
     A'raf suresinin 185. âyetinde emir ve beyan buyurulur ki:
     “Acaba inançsızlar veya insanlar bakmazlar mı? Gökler ve Yer'de ve onların içinde olan şeylere, varlıklara ki sanatla yaratan Allah'ın kudretini kanıtlar. Eğer ecelleri yakın ise ondan sonra Kur'an'dan başka hangi söze inanabilirler?”
     Yasin suresinin 78. âyetinde emir buyurulur ki: “İnkârcı olan insan dedi: 'Kemikleri kim diriltir? Kemiklere kim hayat verir? Çürümüş olduğu hâlde.' ”
     İşte bunun üzerine Yasin suresinin 79, 80 ve 81. âyetlerinde Yüce Allah o inkârcıya cevap vermek üzere Âlemin Övüncü Efendimiz Hz. Muhammed'e buyururlar ki:
     “Ya Muhammed söyle; kemikleri dirilten O Allah ki onları birinci defa yarattı. İşte O Yaratıcı, her  yaratma ve icat etme / vücud verip ortaya koymak için ilim sahibidir. Sizin için, yeşil ağaçtan ateş yaptı. Siz o ağaçtan ateş yakarsınız. O Allah ki, gökleri ve yeri yarattı. Kadir / Güçlü değil midir ki, onların benzerini ve kemikleri yaratmasın! Elbette yaratmaya gücü yeter. Çünkü Allah Yaratıcı, Alîm ve Çok Bilici'dir.”

MESNEVÎ

Kez neyistan ta mera bübrîde end
Ez nefîrem merd ü zen nalide end

     Çeviri: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, benim feryadımdan kadın ve erkek (s. 37) ağlayıcıdır.
     Açıklaması: Kamışlıktan maksat, Allah'ın birlik mertebesidir. Yine kamışlıktan kastedilen, ruhaniyet âlemidir. Allah'ı hakkıyla bilen ârif olan zât buyurur ki: Rabbin irade, istek ve dilemesinin yüce gereği kendisini şöyle göstermiştir. Beni ruhaniyet âleminden ayrı düşürmüştür. Böylece beni bu dünyanın ayrılık ve elemlerine arkadaş etmiştir. İşte Yüce Allah beni ruhaniyet âleminden ayrı ve gayrı eyliyeliden beri sesimden feryat ve figanımdan tüm erkek ve kadınlar inleyip, sızlıyorlar, ağlayıp duruyorlar.
     Bu çok anlamlı beyit üç şekilde açıklanabilir, tanımlanabilir:
     Açıklayıcı şekillerden biri, yine kâmil ve erdemli olan zâtın, ruhaniyet âlemine dair açıkladığı ve ileri sürdüğü nükte ve inceliklerin işitilmesinden ve o âlemden ayrılınmış olunmasından ve özellikle dinleyenler de insan oldukları için o kişiyle aynı derde sahip olduklarından dolayı feryat ve figan ederler.
     Diğer bakışta, nefis ve şeytanın baskıları vardır. Dünyanın zor olan diğer halleri vardır. İşte bunlar hasebiyle insanların çektikleri binbir çileler vardır. Çeşit çeşit gam ve keder sahibidirler. Çeşit çeşit dert, keder ve gaileleri vardır. İşte bütün bunları işiten kadın-erkek herkes acıma duygusuna sahip olduklarından ve kalplerinin yumuşaklıklarından ötürü ağlayıp inleyici olurlar.
     Üçüncü açıklayıcı şekil şudur: Zayıf, küçük bir çocuk düşünün ki, hâl diliyle durumunun ana-babası üstündeki etkisini şöyle açıklar. Öyle ki, dünyaya geldiği dakikadanberi hastalıklarla karşılaşmaktadır. Diğer gam ve cefalara tutulmuş olduğundan merhamete muhtaç bir haldedir. Bu yüzden ana-babası pek acıyıcı oldukları için çok göz yaşı dökerler. Ciğerpâreleri yani evlâtlarının bu haline merhamet ederek bakarlar.