LOJİSTİK Nasıl yapacağımı kestiremiyorum. Hem lojistikten bahsetmem gerekiyor, hem de geçen gün tanıştığım ressam bir hanım efendi ve onun 70 kitaba imza atmış eşinden. Kitap sayısı şaşırtıcı. Lakin yazılan konular ilgi alanımda olmadığı için hiçbirini okumamışım. O bakımdan değerli beyefendi Hakan Türk konumuzun dışında. Muhterem hanımefendileri Ressam Neşe Banu mutlaka tanıtmaya çalışacağım bir insan. Değerli dostum Cevat Saraç beyin çalışma ofisindeyiz. Kafamda lojistik meselesi var, Türkiye’de çok az bilinen; modern toplumlar, özellikle şehir hayatı ve ekonominin tamamı için hayati bir mesele. Avrupa’da konu önceden fark edilmiş; bu sebeple bütün Avrupa’da en elverişli yerlerde kurulan Lojistik köyleri var. Bu organizasyon sayesinde; araç sayısını, yol kapasitelerini artırmadan taşıma kapasiteleri birkaç misline çıkarılmış. Aksiyon dergisinin 682. sayısında konuyu işleyen İbrahim Doğan şu tespitleri yapıyor: “UND’nin verdiği bilgiye göre Avrupa’da sekiz ülkede 100’den fazla lojistik köy bulunuyor. 33 lojistik köy ile başta Almanya olmak üzere Fransa İspanya, İtalya, Hollanda, Danimarka, Belçika bu üslere sahip Avrupa’daki lojistik köylerin hepsi büyük şehirlere 15km mesafede. Almanya’da en az iki yüz şirketin ofis kurduğu lojistik köylerde 40 bin kişi istihdam ediliyor…” Özet ifadesiyle; zaman, enerji, iş gücü tasarrufu, aynı zamanda süratli servis, daha az hasar, hepsinden önemlisi de kötü niyetli kişilere karşı önemli bir baraj demektir. İhracatın gelişmesine paralel olarak öteden beri işin farkında olan Türkiye lojistik köyler projesine hız vermiş bulunuyor. Bu cümleden olarak 2008 den itibaren 13 lojistik köyün devreye girmesi gerekmektedir. Türkiye’nin ilk lojistik köyü 6.Temmuz.2007’de samsun Gelembe’de açıldı. HER GÜN HESABINIZA 86400 $ YATIYOR İşte bütün bunları düşünürken bir yandan da Ressam Neşe Banu Hanım ve eşinin çıkardıkları “Akademi Türkiye” dergisini karıştırıyorum. Evet, o resimler küçük panolar halinde bile gözüme çarptıkça renk cümbüşü ve ufuk ötesi tasvirleri insanı alıp götürüyor. Derginin 74.sayfası dikkat çekici bir şekilde düzenlenmiş, zamana vurgu yapıyor yani lojistiğin can alıcı noktasına. Çünkü çoğu kere zamanında yerine ulaşmayan mallar alıcı ve satıcılar arasında derin ihtilafların kaynağı olur. Yerine sağlam teslim edilemeyenler de öyle. Zaman dediğimizde akan sular durur. Ya da durmalı; oysaki maalesef biz işi yeterince idrak edebilmiş bir toplum değiliz. İşte öteleri görebilen bir sanatçı gözüyle seçilmiş bir metin: “Bankada bir hesap sahibi olduğunuzu düşünün, hesabınıza her sabah 86400 dolar para yatırılıyor. Fakat paranın hepsini harcamak zorundasınız, ertesi güne transfer edilemez. Paranızı kullansanız da kullanmasanız da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsınız? Tabii ki hepsini harcamaya çalışırsınız: Hepimiz ZAMAN adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86400 saniyeye sahip oluyoruz; yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini şu anı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap: Mutluluk, sağlık ve başarı için. Zaman kaçıyor her gün için en iyisini yap.” YEDİ RENKTE BÜTÜN KÂİNAT Neşe hanım söylemeseydi ben o tablolara sadece tayfın renkleriyle hayat verdiğini anlayamazdım. Sınırlı malzemeyle sonsuzluğa götüren bir sanatkârla karşı karşıyayız. Mütevazı bir Türk sanatkârı, bulunduğu noktadan kâinatın estetiğine ulaşmış bir ruh dünyası. Onun tablolarıyla karşılaşmak bütün insanlar için bir şans olacaktır, tevazusuna güvenerek dedim ki: —Hanım efendi herhalde varlıkların muhayyilemizde ulaşacakları en son noktalar bunlardır. Tebessüm ederek; —Ben onların Cennetteki hallerini tahayyül ettim. Doğrusu sözün bittiği yerde biraz da sıkılarak; siz maddenin iç âlemini de resmedebiliriniz dedim. Onun üzerine biraz sohbet ettik. O bana zamanın ve mekânın izafiliğini ölçülemez değerlerini anlatmış oldu. Bende kendilerine görünmeyenleri de görebileceğini ve tuvale resmedebileceğini ifadeye çalıştım.