Bana göre kültür ve turizm ayrı bakanlık olmalıdır. Bir şartla, Talat Halman, İsmail Cem gibi kültür ve sanat derinliği olan, gerçek kültür adamlarının, bakan olduğu bir kuruluş olarak! Yani, bakan olacak kişi kültürden, sanattan, sanatçıdan anlayacak, bilgili, görgülü, deneyimli olacak, klasik müzik, Türk müziği, opera, baleyi, tiyatroyu, güzel sanatları, resmi, heykeli, arkeolojiyi, mitolojiyi, edebiyatı, dünya ve Türk eserlerini bilecek, sevecek, anlayacak, bambaşka, evrensel bir kişilik olacaktır. 

Mülkiyeli Prof. Dr. İlber Ortaylı, 17.4.22 tarihinde, Hürriyet’te yayınlanan yazısında Fransızların kendi milli kültürlerine nasıl düşkün olduklarını vurgulayarak, ünlü ressam J.B.S.Chardin’in, “Yabani Çiçek Sepeti” tablosunun 26 milyon dolara satışı sürecinde, tüm dünyada büyük yankı uyandırdığını, Louvre Müzesi yetkililerinin, “Bu tablo Fransa’nın dünyaya armağanı olan milli bir gururdur” dediklerini yazdı. Burada şunu ifade etmek istiyorum; Sanat evrensel olduğu ölçüde, kıymetlidir. Tarihi süreçlere, anavatan olmuş ülkemizde, aslında bize ait olan eserleri, sanat ve kültürden anlamayan, devlet görevlilerinin gözleri önünde bazen de onların izinleri ile kaçıranlardan, bunları geri almak, Kültür Bakanlarının görevidir. Kültür ve sanat alanında yapılacak pek çok iş varken, nedense bizim “Kültür ve Turizm” Bakanlarımız, turizme eğilirler, kültürü ihmal ederler. 

Burada turizm konusunun ülke ekonomisi için fevkalade önemli olduğunu belirtmek isterim. Nitekim bizim ANAP iktidarımızda, başta Antalya olmak üzere, birçok yerde 5 yıldızlı oteller, tatil köyleri ülke turizmine kazandırılmış, bir zamanlar sadece 20000 olan yatak sayısı bir anda 1 milyonun üzerine çıkmıştır. Türk turizminine yeni bir ivme kazandıran Özal’ı minnet ve şükranla yad ediyorum. Şimdilerde G-20 ve benzeri milletlerarası toplantılar, bizim yaptığımız otel ve tesislerde yapılmış, katılanları hayran bırakmıştır. 

Bir değer konu. Bakın “Doğu Ekspresi” ile doğuya, Kars’a seyahat etmek son zamanlarda modadır. Bu kadar ilgi varken, neden konforlu, rahat, modern içinde müstakil wc’si olan, temiz, trenleri servise sokamıyoruz? “Nasıl olsa talep var” deyip, insanları sefil etmemeliyiz. TBMM’de, milletvekili olarak görev yaparken, DPT yıllarından sonra, güzel ülkemizin, hemen hemen yer yerine gittim. Kars’ta, Ani Harabeleri’nin, kiliselerin, Katarina Av Köşkü’nün, bakımsız, rezil durumda olduğunu gözlemledim. Yıllar sonra durumun değişmediğini, esefle ifade etmeliyim. Yabancı eserlere, böylesine üvey evlat muamelesi yapıyoruz, ülkede 110.000 cami varken, çoğu boş dururken, devamlı cami yapılıyor. Oysa vakıfların görevi, ayrım yapmadan eski eserlerin restorasyonudur. 

Aklımı kurcalayan bir konuda,  sanat tarihçisi, arkeologların, ilgili hocaların, görüşlerini merak ediyorum. Ülkemizde değişik çağlara ait pek çok kalıntı, eser mevcut. Bunları gezerim. Çoğu taş toprak içinde, otlar bürümüş, atılmış, ilgisiz taş yığınları! Sütunlu anıtlar, agoralar, mabetler, antik tiyatrolar, hamamlar, saraylar, surlar, kaplıcalar, çarşı ve limanlar vs. paha biçilmez antik kalıntılar, bunlar tarih! Acaba tüm bunlar asıllarına uygun biçimde restore edilip, eski günlerinin ihtişamına kavuşturulamaz mı? Yoksa bunları taş, toprak, otlar içinde, yerlerle sürünür biçimde bırakmak, kültüre, arkeolojiye daha mı uygun? Örneğin, harabe halindeki İstanbul Surları, İstanbul’a büyük hizmetler yapan, Belediye Başkanı Dalan zamanında, kısmen restore edildi, ihtişamlı hale getirildi, kötü mü oldu? Denebilir ki; “Ülkemizin bunca ekonomik ihtiyaçları dururken, surlara, taşlara, toprağı mı para harcayacağız”. Bu çok yanlış bir yaklaşım, bir anda değil, plan, program dahilinde, yapılabilir. Öte yandan Birleşmiş Milletler, UNESCO teşkilatının bu amaçlara dönük fonlarından, projeler hazırlanarak, istifade edilebilir. 

Kültür Bakanlığı’nın ayrı olmasını gerektiren, bir husus da, klasik müzik, senfoni, flarmoni orkestralarının, opera ve balenin, tiyatroların içinde bulunduğu acıklı durumdur. Bu alanda görev alanlar, Büyük Önder Atatürk’e layık, gerçek sanatçılardır. Bunu şunun için ifade ediyorum. Sanattan, kültürden nasibini almamış, sesi, kabiliyeti olmayan, yeteneksiz kişiler, ülkemizde ne yazık ki kendilerini “Sanatçı” diye görüyorlar, sanıyorlar. TV’lerde, hep bu insanlar! Milyarlar kazanıyorlar. Diğer tarafta ise, kendilerine gereken özlük hakları, imkanları verilmeyen, gerçek sanatçılar, her biri dünya çapında. Kültür Bakanlarının asli görevi bu sanatçıları korumak, kollamaktır. En üst düzeyde maddi imkanlara kavuşturulmalıdırlar. Üniversitelerde, konservatuvar bölümleri çoğaltılmalı, kabiliyetli, yetenekli çocuklarımızın, sanatçıların sayıları arttırılmalıdır. Türkiye’nin her yerinde, mümkün mertebe sanat ve kültür merkezleri, kütüphaneler, galeriler, resim ve heykel müzeleri, tiyatro, sinema salonları olmalıdır. 

TBMM’de, Sn. Fikri Sağlar’ın, Kültür Bakanı olduğu oturumda, konuşurken, “Eğer bir gün Hakkari Devlet Senfoni Orkestrası kurulur ve bu orkestrayı dinleyecek izleyiciler olursa, Türkiye gerçekten kalkınmış bir ülke olur” demiştim. Bazı milletvekilli arkadaşlarım, bu ifademi “istihza” ile karşıladılar. Oysa ben olması gereken, bir toplum kalkınmasından bahsediyordum. Yoksa hepimiz CSO’nin, Bayburt’ta başına gelen hikayeyi biliyoruz!!! İstanbul’da camimi olsun, Atatürk Kültür Merkezi olarak mı kalsın münakaşalarından sonra İstanbul’a, Atatürk Kültür Merkezinin kazandırılmasını şükranla karşılıyor, bunu yapanlara teşekkür ediyorum. Nihayet İstanbul bir opera, konser salonuna kavuştu. Değerli insan Nejat Eczacıbaşı’nın başlattığı “İstanbul Müzik Festivali”, dostum, oğlu Bülent Eczacıbaşı tarafından özenle, başarılı biçimde sürdürülüyor. Bülent Bey’i kutluyor, uluslararası bu festivale de, Avrupa’dan, ABD’den daha fazla izleyicinin gelmesini diliyorum. 

Ayrıca, tarihi mekanlarda, sanat etkinliklerinin yapılması olumlu bir girişimdir. Aya İrini’de, Yedikule Zindanları’nda, Rumeli Hisarı’nda, Topkapı Sarayı’nda, Antalya, Efes Antik Tiyatroları’nda, icra edilen opera, bale, klasik müzik, tiyatro performanslarının keyfi büyük oluyor. Anadolu’da aziz dostum, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in öncülüğünde Eskişehir’in, Klasik Müzik Orkestrasıyla, tiyatro, opera, balesiyle, kentsel güzellikleriyle, müzeleriyle, galerileriyle, bir sanat ve kültür merkezi haline gelmesini memnuniyetle karşılıyor, gurur duyuyorum. (Örneğin neden bir Amasya bu atılıma yapamıyor?)

Son zamanlarda, Afyon Klasik, Caz Müziği festival ve konserleriyle, kültür, sanat faaliyetleriyle dikkat çekiyor. Bu konunun geliştirilmesinde kültürlü, vali, belediye başkanı, rektörlerin, yerel sanat müteşebbislerinin önemi çok büyüktür. Temennim, Ankara, İzmir, İstanbul, Eskişehir’in dışında da, tüm şehirlerimizin sanat ve kültüre önem vermelidir. Büyük Önder Atatürk’ün, “Efendiler, Mebus, Bakan, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ancak Sanatçı (gerçek) olamazsınız, sanatçı olmak Allah vergisi kabiliyeti icap ettirir, o da herkese nasip olmaz.” “Sanattan, kültürden mahrum olan bir milletin, kan damarları kurumuş demektir” söylemlerini, asla unutmamalıyız.