Fevkalade kritik, hassas ve geleceğin belirsiz olduğu günlerden geçiyoruz. Koronavirüs salgını, bir felakete dönüştü, kıyamete bir ‘tık’ kaldı. Bu durumda, siyaset, parti olmaz. Hasbelkader iş başında bir Cumhurbaşkanı ve Hükümet, Sorumlu Bakanlar var. Madem ki, onlar sorumlu, herkesin yardımcı olması lazım. İyi yapılan, kötü yapılan icraatlar mevcut, ancak geçmişi bırakalım. Geleceğimizi kurtarmaya bakalım. Allah, bize bu günleri aratmasın, daha kötü olabilir. Doktorlarımız, tüm sağlık personeli, canla başla, fedakarlıkla hayatları kurtarmaya çaba harcıyorlar. Hakları ödenemez. Bu musibetin alıcı yok. Nerede olduğu, nasıl bulaştığı muamma.. 

Salgın en büyük felaket... Hani deprem, sel, heyelan, afetler olur, bir bölgeye koşar, yardım edersiniz, deva olursunuz. Tüm dünyayı saran bu musibet, hayatı felç etti. 1929 ekonomik buhranını anlatıyorlar, işsiz, aç insanlar, evleri, dükkanları yağma etmişler, saldırmışlar. Büyük içtimai olaylar vuku bulmuş. Hükümet tedbirler alıyor, sağlık sistemi çökmesin diye, sokağa çıkmayın diyor, mümkün mertebe yaşamı durduran önlemlere gidiyor. Öte yandan, bazı işlerin yapılması, üretimin, özellikle zirai üretimin, ekip, biçmenin, hasadın, ileride toplumsal sorunlar doğmasın diye yapılması şart. 

Ben bazen, hayretler içinde kalıyorum. Bazı yazarlar, siyasetçiler, prof.’lar, neler söylüyorlar, neler öneriyorlar. Dayanamadım bu yazıyı kaleme aldım. Polis, güvenlik güçleri, PTT, gümrük, çöp, temizlik işleri, defin hizmetleri, bakkallar, kasaplar, manavlar, bankalar, devlet memurları, motorlar, ulaşım hizmetleri, fabrikalar nasıl çalışmazlar evde mi oturacaklar. Ziraat, sanayi nasıl üretecek... Hatırlıyorum, ülkemizin karşı karşıya kaldığı birçok olayda, ben  DPT’deyken sokağa çıkma yasağı varken, Kıbrıs operasyonunda, planlamada, görevimizin başında, çalıştık... Çarkları döndürdük. (Bu yaşamsal kriz şartlarında, DPT’ye nasıl ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak, bu iktidar planlamayı kapattı.) Biz zengin bir ülke değiliz, gelişme yolunda bir ülkeyiz, petrolümüz, doğalgazımız yok. Bir zamanlar 1965-1990 arasında,  dünyanın gıdada kendi kendine yeterli 8 ülkesinden biriydik. Son yıllarda tarımı ihmal ettik, tarımsal mahsul üretiminde gereken sistemi kurup, yüksek üretim değerlerine ulaşamadık. Bakın yılda 40 milyar, Türkiye için fevkalade önemli gelir sağlayan turizm bitti... Geçen yıl 180 milyar dolar ihracat yaptık, bu yıl ne yapacağız. Tüm dünya krizdeyken kime ne ihraç edeceğiz... 

Evet, ABD, AB, biz dahil hiç kimse bu salgını öngöremedi, göremezdi. Ülke kaynaklarımız, hoyratça harcandı, Merkez Bankası ihtiyatlarına kârına el konuldu, gereksiz Suriye bataklığına girildi, Suriyelilere 45 milyar dolar harcandı.. Musluk akmazken, bunlar yapıldı. Hesapsız, kitapsız işlere girildi. Merkez Bankası rezervlerini arttırmak gerekirken, kritik seviyeye inildi... Şimdi geçmişi bırakalım, para lazım, gereksiz yatırımlar, köprü, yol, hızlı tren, altyapı yatırımları ertelenmeli, gerekirse para basılabilir... Kanal İstanbul’u telaffuz bile etmeyin... Su tasarrufu, fevkalade önemlidir. Sorumsuz su kullanımına mani olunmalıdır. Bu yıl yağmur, kar yağmadı, özellikle İstanbul, Ankara’da su sıkıntısı olabilir... 

TV’ye çıkanlar, siyasetçiler, yazarlar, prof.’lar, memleketin gerçeklerini, imkanlarını, kapasitesini bilip, öyle konuşmalıdırlar... Adam çıkıyor “Efendim, ABD corona için 2.2 trilyon dolar harcadı” diye, Türkiye’ye örnek gösteriyor. Yahu ABD’nin GSMH’si 20 trilyon dolar/yıl, bizim 843 milyar... Adamın ayırdığı para, bizim milli gelirin 3 katı... Nasıl mukayese edersin. Bizler, devlete üst düzey yöneticiler yetiştiren okulda (Mülkiye’de) okuduk, devlette yıllarca görev yaptık, devletimizin olanaklarını iyi biliriz... Paniğe kapılmadan, devletimizin aldığı tedbirlere riayet ederek, eğer bugünleri en az tahribatla atlatabilirsek, yaşananlardan ders alıp, iktisadi, sosyal, zirai, sanayi, eğitim, en önemlisi sağlık sektörlerimizi, gelebilecek felaketlere başa çıkabilecek, bilimsel, müsbet, teknolojik, medeni, çağdaş kalıplara oturtmalıyız..